Bir haftada Ortadoğu’da ne çok değişiklik oldu değil mi? Gazze’yi kana bulamaya devam eden Netanyahu, Trump’tan izin alarak İran’a da saldırdı. Ortak amaçları belli, İran’ı kendileri için bir tehdit olmaktan çıkartmak istiyorlar tümüyle.
Oysa İran açıkça nükleer silahı olmadığını söylüyor. İşin ilginci, aynı yöndeki bir açıklamayı da, ABD’nin Ulusal İstihbarat Direktörü T. Gabbard yapıyor ve “İran’ın nükleer silah üretmediğini” net bir şekilde açıklıyor. Üstelik 8 Haziran’da İran ile ABD’nin masaya oturup, nükleer anlaşmaya geri dönüşü konuşacakları da belliyken, 5 Haziran’da veriyor izin işaretini Trump. İsrail de hemen yıllardır hazırlandığı işe girişiyor ve yine uluslararası hukuku her zamanki gibi yok sayıyor.
Fakat iki gün içinde, İran’ın bütün zaaflarına ve uluslararası algı sisteminin devreye girmesine rağmen, İsrail’in istediği sonucu alamadığı hemen görüldü. İsrail önce İran halkını desteğe çağırdı ve umduğu olmayınca da ABD’ne “yetiş” dedi. İran’ın kolay lokma olmadığı böylece ortaya çıktı.
***
Tabii bu konuyu yerine oturtmak için bir hafta değil biraz daha geriye dönüp bakmak gerekiyor. Resmin büyüğü için 1990’ların sonu ve 2000’li yılların başına dönmek lazım. Sovyetler Birliği’nin çökmesine rağmen dünya hakimiyetini tek başına elde edemeyen ABD, yeni bir strateji ortaya koyma ihtiyacı duymuştu o yıllarda. “Arap Baharı” o ihtiyacın bir sonucuydu. Rusya buna hem Suriye’de “dur” dedi, hem de Ukrayna’nın bir bölümünü işgal etti. ABD gördü ki, o günün koşullarında haritaları değiştirmek için adımlar atıyor eski rakibi, stratejisini değiştirdi. Batılı dostlarının da desteğiyle Ukrayna’yı, Rusya’nın başına bela etti. Rusya geri çekilmek zorunda kaldı Ortadoğu’dan ama dünyadaki statükoyu da koruyamadı. Zira hemen Suriye kartı açıldı, diğer yanda da Gazze yok edilmeye girişildi batılı emperyalist güçlerin desteğiyle. Sonuçta Suriye’de rejim değişti ama bu arada Ortadoğu’da İran’ın yıllarca emek verip oluşturduğu kolları da budandı. Sonunda sıra İran’a da geldi dayandı. Şimdi ABD ve müttefikleri, dünyayı bu yeni haritalarına razı etmek istiyor. Irak ve Suriye gibi, İran’ı da güçsüz ve çok parçalı görmek niyetindeler.
***
ABD emperyalizmi ile İsrail, bölgemizde Irak ve Lübnan’da istediği senaryoyu engel görmeden uyguladı. Lübnan’ı birbirine kırdırarak, Irak’ı ise “nükleer silah” bahanesiyle doğrudan işgal ederek etkisiz kıldılar. Şimdi ise İran’da aynı “nükleer silah oyununu” sahneliyor, orayı da Irak’a benzetmeye çalışıyorlar. Tabii bu nedenle de Hamaney’e ölüm naraları atılıyor şimdi. Vaktiyle Saddam’a aynısı yapılmıştı.
Fakat İran zorlu bir lokma. Netanyahu’nun haddini epeyce aşıyor ve hatta Trump’a da büyük geliyor. Balistik füzelerle bu savaşı kazanmaları, İran’a diz çöktürmeleri de çok zor. “Haksız savaş” uluslararası destek de bulamıyor. Alman Başbakanı’nın “İsrail hepimiz için bu kirli işi üstlenmiş durumda” demesine de bakmayın. Mazeret uyduran Mertz’in asıl derdi, kimin patron kimin maşa olduğunu söylemek, zira koltuğu en fazla sallantıda olan liderlerin başında geliyor. ABD’ye yaranmak istiyor. AB ülkelerindeki halkların çoğu farklı düşünüyor aslında. Fakat AB liderlerinin çapsız kelamları ve bu vahşi saldırılar da İran’ı bölmez, aksine birlik duygusunu daha çok arttırır. Çünkü İranlılar için önemli olan, İsrail’in saldırıyı başlatan taraf olmasıdır.
***
Trump kendi ülkesinin yönetiminde başarısız oldu. Dünya’da da çeşitli talepleri ciddiye bile alınmadı. O nedenle açıkça bir “kolay zafere” odaklanmış durumda ve onu kışkırtan epeyce ülke de var batıda. Fakat nükleer silah kullanmaya kalkışması da mümkün değil. Ne kullanır, ne de İsrail’e kullandırır. Çünkü bu durum dünyada bir kaos başlatabilir. Ayrıca çok karmaşık bir coğrafya söz konusu Ortadoğu’da. Japonya gibi bir ada devleti değil bombalayacakları yer. Üstelik İran’ı yenmek isteseler bile, doğal kaynaklarına hiç bir zarar vermek de istemezler. Zaten amaçları o kaynakları elde etmek değil mi, niye heba etsinler? Ayrıca ABD’de savaş kararının Trump tarafından verilmesine de izin vermiyor sistem. Orada Kongre alıyor kararı. Fakat Trump bunu bilmesine rağmen, konuyu ısrarla şahsi hale getiren söylemlerle, kurnaz bir gerilim siyaseti sürdürmeye devam ediyor aklı sıra. Basın da peşinden gidiyor.
***
Artık iyice anlaşıldı ki “Amerika’yı Tekrar Büyük Yapmak” isteyen MAGA kliği bile bölünmüş durumda ama ortak dertleri yine de dünyayı yeniden paylaşmak. Panama Kanalı, Grönland, Kanada planları başlamadan sona erdi. Bunun için Netanyahu’yu öne sürüyorlar şimdi Ortadoğu’da. Zaten Trump’ın ilk görüştüğü devlet başkanı da o olmuştu ve Netanyahu daha yola çıkarken verdiği demeçte “Ortadoğu’nun haritasını yeniden çiziyoruz” demiş ve muhatabına mesaj yollamıştı. Böyle hevesli bir maşa bulan Trump da, önceki başkanlık döneminde yapamadığı bu sefer yapmak, açıkça İsrail’in baskın güç olduğu bir Ortadoğu yaratmak istiyor. Abraham Anlaşmaları ile çıktıkları yolda, ayaklarına Hamas takılmıştı beklemedikleri bir şekilde. Bunun bedelini tüm Gazze’ye ödettiler. Şimdi Trump, İsrail’in topraklarını genişletmeye, gücünü arttırmaya ve tüm Müslüman ülkeleri de buna razı etmeye girişti. Ortak bir planı uyguluyorlar.
***
Bu nedenlerle, bugün dünyada ne kadar onurlu insan varsa, ne kadar rasyonel düşünebilen ülke varsa, ABD ve İsrail’i bu sevdadan vaz geçmeye, savaşı durdurmaya acil olarak çağırması gerekiyor. Ortadoğu’da nükleer silahların kullanılması açıkça kasıtlı bir cinayet olur. Başta Türkiye olmak üzere, bütün ülkeler “Nükleer savaşa hayır” demeliler. Bu da en kısa zamanda hayata geçirilmeli, çünkü “kınama” ile hiçbir sonuç alınamadığı Filistin’de ve Gazze’de yüzlerce kez görüldü.
İran ise nükleer enerji çalışmalarına uluslararası kontrol içerisinde devam etmeye, uranyum zenginleştirme operasyonunun ani denetimine de razı olmaya dair tüm görüşmelerini tamamlamalı. Evet birilerine hak olan, birilerine olmuyor günümüz dünyasında. Fakat bu duruma karşı, silah sahibi olmak için halkının refahından çalmak yerine, rotayı değiştirmek ve tek başına değil de tüm barışseverlerle birlikte nükleere karşı mücadele etmekle çözüm bulunabilir. Elbette İran’ı yönetenlerin bu savaştan çıkartmaları gereken başka dersler de var. Halkıyla barışmak ve daha fazla demokrasiyi yaşama geçirmek zorunda İran. Bir de komşu ülkelere karşı hegemonya kurmaya, dini çerçevede yayılmacı hayallere sarılmaya da son vermeli.
***
Dünya bu kadar değil elbette. Yarın neler olacağını değerlendirirken Rusya ve Çin’i de hesaba katmak gerekiyor mutlaka.
Bize gelince… Suriye’de açıkça ABD ve İsrail’le aynı çizgiye gelmiş olduğumuzu bugün bütün dünya görüyor. Bizim siyasetçiler bunu inkar ediyorlar, “biz yaptık” diyorlar hatta ama herkes sonuçlara bakıyor haklı olarak. D. Bahçeli bile bugün olan bitene “kuşatma” diyor artık. Fakat daha geçen Ekim ayında sözcüsü olduğu “çözüm sürecinin” ülkemiz ve Suriye için yapılması gerektiğine inanmıştı. Şimdi Suriye’deki kuşatmayı ve İran’ı görmek, sanırım onun için bile dayanılmaz bir sonuç olmuştur artık.
Dünyada kartlar yeniden karılıyor ve sınırlar değiştirilmek isteniyor şimdi. Bu sahnede hiçbir ülkenin bir diğeri için karşılıksız adım atmayacağını, işin içinden başka işlerin de çıkacağını unutmamak gerekiyor. İran son durak olmayacak ki batı emperyalizmi için. Onların nihai hedefi doğudaki diğer emperyalist odaklarla hesaplaşmak. Bizim ise bunlar arasında seçim yapmak gibi bir lüksümüz gerçekten yok. Sınırlar yeniden çizilse bile, bizim komşularımızla eşitlik ve dostane ilişkiler üzerinden, üstelik güçlü ve bir arada kalarak yaşamayı hedeflememiz en doğru tercih olarak görülüyor.