Hanife Dikbıyık, 53 yaşında Akdeniz Üniversitesi’ne girdi. Sanat Tarihi okurken, Balıkesir Üniversitesi Tarih Bölümünden mezun oldu. Pandemi Onu Balıkesir’e kazandırdı. Covid-19 salgını nedeniyle geldiği Balıkesir’de tümünü kadınların oluşturduğu Mor Cepken Tiyatrosunu kurdu. Yörük Kültüründe Mor Cepken’in anlamı çok büyüktür. Kadın Özgürlüğünün sigortasıdır. Bu nedenle kurduğu tiyatroya Mor Cepken adını verdi. Hanife Dikbıyık, Balıkesir ve yaşamını sürdürdüğü Dinkçiler Mahallesi için kalıcı çalışmalara imza atacağını söyledi, ilk oyununu geçtiğimiz 31 Mayıs günü sahneleyen Mor Cepken Tiyatrosunun da geleceğinin parlak olacağına dikkat çekiyor. Mor Cepken’in Kadına şiddete, kadına yapılan baskıya karşı mücadele vermek için kurulduğunu vurguluyor. İlk oyunları Sevilay Saral’ın Otobüs adlı eserin de bir otobüsteki kadınların öyküsü anlatılıyor.

Img20250620142307 (Custom)

Hanife Dikbıyık kimdir?

Balıkesir’de 3 Ağustos 1964 yılında doğdum. 1 yaşımdayken ailemle İstanbul’a taşındık. Gültepe Zafer İlkokulu, Gültepe Ortaokulunda okudum. Yeni Levent Lisesine başladım fakat öğrenci olaylarının zirve yaptığı, bombalı pankartların asıldığı, boykotların peş peşe yapıldığı, çatışmaların şiddetlendiği, sokakların güvenli olmadığı yıllarda ailem endişe ettiği için öğrenimimi yarıda bırakmak zorunda kaldım. Bir-iki yıl sonra ailemi kaybedince eğitime devam edemedim. Bir süre sonra evlendim ve açık lisede okuyup mezun oldum. Özel bir bankanın bilişim pazarlama bölümünde bilgisayar işletmeni, bilgisayar operatörü olarak çalışmaya başladım. Bu arada İnternet altyapısının Türkiye'ye geleceği bu nedenle bir şirket kurulacağı ara eleman arandığını öğrenip gönüllü oldum. Kurulan Superonline şirketine geçiş yaptım. İnternetin altyapısını hazırlayan ekipte kültür-sanat, içerik bölümünde kültür sanat asistanı olarak görev aldım. Editör yardımcılığı ve editörlüğe yükseldim. Lise diplomasıyla Türkiye’de yapılabilecek en güzel kariyeri edindim. Türkiye’nin internet tarihinde izlerim oldu. İlk internet yayını yapan gazetecilerden biri oldum. 8 yıl sonra işimden, eşimden ve İstanbul’dan ayrılıp kızımla birlikte Bodrum'a yerleştim. Selçuk Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezinin düzenlediği, Online Drama Eğitimi Eğitmenliği dersleri aldım. 53 yaşındayken Antalya Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümünü kazandım. Pandemi döneminde Balıkesir’e baba ocağına taşındım. Balıkesir Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldum. Dinkçiler Mahallesinde Mor Cepken Tiyatrosunu yaşama geçirdim. 2 Çocuk annesiyim, yüksek lisans için hazırlanıyorum.

2-7

Güzel bir çalışma ortamını ve İstanbul’u neden terk ettiniz? Bodrumda neler yaptınız?

İstanbul güzel şehir fakat karmaşası bir sonra çekilmez oluyor. Kızımı bu ortamda büyütmek istemedim. Bu nedenle ayrılmak zorunda kaldım. Bodruma geldiğim dönemlerde İstanbulluların bazıları Bodrumda ev satın alıyorlardı. Tercihimi bu yönde kullandım. Bodrum'da günlerimi boş geçirmedim. Drama eğitimi eğitmenliği sertifikamı alınca, ortaokul ve ilkokul öğrencileri için drama, resim, kendini ifade etme atölyeleri hazırladım. Sanat çalışmaları gerçekleştirdim. Gümüşlük’te, Çocuk Müzesinin kuruluşunda yer aldım. Turgut Reis Belediye Konservatuarı Derneğinin tiyatro grubuna girdim ve sahne aldım, oyunlar sergiledik. Her yıl 27 Mart Dünya Tiyatro Gününde bir oyun sahneledik. Oyunun hazırlanması uzun sürüyordu eylül ekim aylarında çalışmalara başlayıp eseri Dünya Tiyatro Günü etkinliklerine yetiştiriyorduk. Bodrum Şehir Tiyatroları'nın kurulması için belediyeye öneriler sunduk ve çabalarımızın semeresini aldık. Yaşamımda 2 kırılma noktası var 40 yaşında İstanbul'u terk ettiğim ve eşimden ayrıldığım dönem. Toplumda kadınların şablon ya da norm yani benimsenmiş bir hayatı var. Doğuyorsun, büyüyorsun, evleniyorsun, gelin oluyorsun, eş oluyorsun, anne oluyorsun, çocuklar büyüyor. Çocukların çocukları oluyor, kendininkiler yetmezmiş gibi onlara da çocuk büyütüyorsun. Başkalarının hayatlarını iyileştiren bir şablon var. Geriye baktığında kendin için hiçbir şey yapmadığını görüyorsun. Bende kendimi ertelediğimi, kendimi ötelediğimi fark ettim. Annelik güzel bir olgu fakat normalin içinde olursa güzeldir. Kendin olabilmeyi başarabilmek için sana bir alan yaratılması lazım. O alanı sen de yaratmıyorsun, sana da yaratmıyorlar. Dolayısıyla kendin için ne yaptın diye baktığım zaman hiçbir şey yapmamış olduğumu gördüm ve kendim için bir şey yapabilmek için yola çıktım. İkinci kırılma noktası demek istemiyorum devrim demek istiyorum ve kendime iyilik diyorum okumaya karar verdim. Lisans programını bitirmek istedim ve 53 yaşında üniversite sınavına girdim.

3-4

Aradan yıllar geçmiş insan bir yıl önce okuduğunu unutuyor. Üniversite sınavına nasıl hazırlandınız? Neden sanat tarihini seçtiniz?

Lisans ve yüksek lisans eğitimi almaya karar verdim fakat hiç kimseyle paylaşmadım, kimseye söylemedim. Sınavı kazanırsam, başkalarına örnek olsun diye yola çıktım. Herkesten gizli hazırlandım ve üniversite sınavına Milas’ta girdim. Çocuklarımın bile haberi yoktu. Sınav sonuçları açıklandı, herkes internetten bakıyor. Yeni sistemi pek bilmiyorum. Puanla, yüzdelikle, taban puanı, tavan puanı deyimlerine bile yabancıyım. İstanbul’da yükseköğrenim gören kızım yanıma gelmişti ona söyledim. Açık Öğretim fakültesine bile razı olacağım. Kızım sonuçlara bakarken çığlık attı. İçimden taban puanı bile kazanamadığımı düşünmüştüm. Oysa yüzdelik dilimim bile çok yüksekmiş Ben aldığım puanla Akdeniz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümüne yazıldım. Aslında ben hep okumuştum hala da okuyorum ve faydasını çok gördüm. 13-14 yaşlarında dünya klasiklerini okumanın yararı demek ki buymuş diye düşünmekte kendimi haklı buluyorum. Üniversite için üç tercih yapmıştım ilk tercihim sanat tarihini okumak için Antalya’ya taşındım. Okulumda bölüm birincisiyken araya pandemi girdi. Antalya’da yalnız başıma evde kapalı kalmayı göze alamadım ve Balıkesir’e taşınmaya karar verdim. Pandemi sonlandıktan sonra tekrar Antalya’ya gitmedim. Balıkesir Üniversitesine geçiş yaptım, Sanat tarihi bölümü olmadığı için tarih bölümünü seçtim. Antalya’daki gibi başarılı olamasam da 3 üzerinde ortalamayla mezun oldum. Necatibey Eğitim Fakültesi’nde de Pedagojik formasyonu tamamladım.

4-3

Pandemide Bodrum’u değil de neden Balıkesir’i tercih ettiniz?

Balıkesir’de hiç yaşamadım ama ara sıra gelip gitmelerim oldu. Balıkesir benim ana baba toprağım. Covid-19 salgınında Balıkesir’de olmamın bana manevi yönden iyi geleceğini hissettim. Çünkü akrabalarım Balıkesir’de. Bu nedenle Balıkesir’i tercih ettim. Pandemi bitti ama ben Balıkesir’den ayrılmadım. Salgın döneminde boş zamanlarda mahallem için ne yapabilirim diye düşünmüştüm. Dinkçiler Mahallesinde toplumun tüm bireylerini kucaklayacak dernek yoktu. Avcılar, müzisyenler derneği gibi mesleğe yönelik dernekler ile belli kesimi kapsamına alan göçmenler derneği vardı. 2022 yılında Dinkçiler Mahallesi Yardımlaşma Dayanışma Kalkındırma ve Kültür Derneğini kurulmasına öncülük ettim. Mahallenin sorunlarını yerel yönetimlerle paylaşarak çözmeye çalıştık. Dinkçiler Balıkesir’in en eski ve köklü mahallelerinden biri fakat ne market var, ne sosyal tesis var, ne de banka ATM’si var. Bahçelievler Mahallesi, Atatürk Mahallesi, Plevne Mahallesi gibi yerlere yapılan hizmet bizim mahallemize gelmiyor. 20 Ekim 2024’te 8-10 kadın arkadaşımla Mor Cepken Tiyatrosu’nu oluşturdum. 31 Mayıs 2025’te Otobüs adlı ilk eserimizi sahneledik.

5-4

Mor Cepken’in anlamı nedir? Tiyatroya bu ismi neden verdiniz?

Yörük kızları evlenirken çeyizlerine ilk önce mor cepken koyarlarmış. Mor Cepken kıyafetin çok ötesinde anlam taşıyor. Mor Cepken Yörük kızının silahı, Yörük erkeğinin kabusudur. Mor Cepken’in kenarları sarı işlemelerle bezenirmiş efe yeleğine benzer bir kıyafettir. Eğer kadın kocası tarafından haksızlığa uğrarsa, ya da şiddet görürse, mor cepkeni giyip köyün meydanına çıkarmış. Yöre halkı mor cepkenli kadının eşinden selamı sabahı keser, aralarına almaz, hiçbir yere çağırmaz, konuşmayı keserlermiş. İşte bu mor cepken Yörük kadınının hem sesi olur, hem özgürlüğünün simgesi olurmuş. Kısacası Mor cepken kadının eşinden boşanma kararıymış. Ben onun için tiyatronun adını Mor Cepken koydum. Mor Cepken kadınlardan kurulu bir tiyatro topluluğudur. Haksızlığa, hukuksuzluğa uğramış kadınların seslerini sanatla, tiyatroyla duyurmaya çalışıyoruz. Biz amatör bir tiyatroyuz. Grubumuzda tiyatro eğitimi almış, sahneye çıkmış arkadaşımız olmasına rağmen daha önce hayatında hiç sahneye çıkmamış değişik meslek yelpazesinden; ev hanımı, öğrenci, eskilerin hademe dediği destek elemanı, emekli öğretmen de var, yüksek lisans mezunu da var.

6-4

Çalışmalarınızı eğitimini aldığınız tarih dalında değil de neden tiyatro için sürdürüyorsunuz?

Çalışma hayatına öğrenciyken 14 yaşında başladım. Girdiğim ilk iş Yahşi Baraz Sanat Galerisiydi. Yahşi Baraz, bir resim koleksiyoneridir. Sabahtan öğlene kadar okula gidiyordum, öğleden sonra Baraz’ın sergilerinde görev alıyordum gelen konukları ağırlıyor, soracakları soruları alıp sanatçıya iletiyordum. Sanat sevgisi bu çalışma ortamında başladı. Akabinde, Bodrumdayken drama eğitmenliği eğitimi aldım. Küçük yaşta çalışmaya başlamamın çok yararları oldu. Türkiye’de ortodonti nedir bilen yokken ben ortodontistin yanında çalıştım, bu konu üzerine de eğitim aldım. Teknoloji merakım vardı, bilgisayar kurslarına gittim. Özel bir bankada çalıştım, yerel gazeteler, Göktürk Gazetesi, Gerçek Haber, Şişli Gazetesi'nde çalıştım, köşe yazarlığı yaptım. Eşimin işi dolayısıyla kırtasiye toptancılığında ona yardımcı oldum. Bu alandaki çalışmalarım nedeniyle de işçi emeklisi oldum. İnsanlar emekli olunca biçki-dikiş, nakış kursuna gidiyor. Ben el işi yapmayı seviyorum terapi gibi geliyor ama ben el işiyle var olan ya da kendimi ifade eden bir insan değilim. Bunları isterdim ama benim kendimi ifade etme şeklim olamazdı. Bunlar bireysel. Resim bireysel, nakış bireyseldir. Ben insanlarla birlikte çalışmak, birlikte üretmek istiyorum. Kolektif yapılan işlerin çok daha verimli olduğuna inanıyorum. Hayat tozpembe değil. Bizim bireysel ve toplumsal kimliklerimizin de yaşadığı bir takım yozlaşmalar ve sıkıntılar var. Bunları ifade etmenin en güzel yolunun sanat olduğuna, sanatın doğru yol olduğuna inandığım için tiyatroya ağırlık verdim. Çünkü tiyatro insanı insana insanla insanca anlatır.

7-2

Drama eğitimi almanızın mı sanat tarihi eğitimi seçmenizde rolü var, sanat tarihi okumanızın mı tiyatroya yönelmenizde rolü var?

İlk çalıştığım iş yerinin sanat galerisi olduğunu belirtmiştim. Çocuk denecek yaşlardaydım. İnsanlar galeride resimlere bakıp pek çok yorum yapıyorlardı. Ressamın felsefesi, resmin tarihi, nelerden esinlendiği, ne ifade etmek istediğini tartışıyorlardı. Çocuk aklımla insanlara bakıp, bu kadar sözcüğü, çeşitli düşünceleri bir resimden nasıl çıkardılar? Resmi nasıl böyle yorumladılar? Dönemini nasıl anlatıyorlar, ressamın düşüncesi, vermek istediği mesaj nedir? Bir tablodan bunu nasıl anlayabiliyorlar diye merak ettiğim zaman, bir sanat tarihi, sanatın bir tarihinin olduğunu işte o zaman çocuk aklımla algılamıştım ve ben sanat tarihi okumak istiyorum demiştim. Fakat bunu gerçekleştiremedim. Bazı sebeplerden dolayı eğitim hayatımın kesintiye uğramasından dolayı 50 yaşından sonra tekrar lisans eğitimi almaya karar verdiğimde, sanat tarihini istedim ve Antalya'da Akdeniz Üniversitesi sanat tarihine kayıt oldum. Pandemi süreci tüm dünyada her şeyi altüst ettiği gibi beni de etkiledi. Öğrenci arkadaşlarım 20 yaşında çocuklar, ben 50 yaşın üzerindeydim. Okulda bir arkadaşlık ortamı var ama okulun dışında öyle bir arkadaşlık ortamı olmuyor. Pandemi sürecinde Antalya’da kapalı kalsaydım hiç kimsesizdim. Pandemi sürecini Balıkesir'de geçireyim düşüncesiyle Balıkesir’de karar kıldım. Kısacası Sanat tarihini seçmemde galeride çalışmamın etkisi, Mor Cepken Tiyatrosunu oluşturmamda sanat tarihinin etkisi olmuştur. Şimdi yüksek lisans yapmayı düşünüyorum ALES, YDS gibi sınavlarında başarılı oldum en kısa zamanda başvuru yapacağım ve tiyatronun tarihi ve kökenleri konusunda tez hazırlamayı düşünüyorum.

8-5

Mor Cepken Tiyatrosu’nu neden ve nasıl kurdunuz?

İstanbul'da ilk internet yayıncılığı gazetecilerinden olduğumu belirtmiştim. O zamanlar kişisel web sayfam vardı ve oradaki yazılarımda kadınların cumhuriyet kazanımlarını kullanmadıklarını, kullanamadıklarını anlatıyordum. Hep bunlara kafa yoruyordum. Çünkü kadınlara biçilmiş bir rol var ve o rolün özgürlük alanı erkeklerin çerçevesini zorlamadan olduğu sürece sıkıntı yok. Rahmetli annem bu durum için “Zinciri uzun” derdi. Görünmez zincirlerle bir yere hep bağlısın, bazı serbest hareket alanın olmasına rağmen tam özgür değilsin. Cumhuriyetin kadın kazanımları, kafamı 30 senedir kurcalayan konulardan biridir. Bu kazanımları niye hayata geçiremedik? Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda insan ve kadın hakları konusunda Avrupa'dan, batıdan çok çok ilerideydi. Fakat benim gençlik yıllarıma baktığım zaman 90’lı yıllarda, Türkiye'nin batının karşısında 100 yıl geride olduğunu görüyordum. Çünkü bunu istatistikler de doğruluyor. Cumhuriyetin kadınlara vermiş olduğu kazanımlar eğer kullanılmış ve hayata geçirilmiş olsaydı, kadın bir cumhurbaşkanımız, bir başbakanımız çıkardı. Meclisin en azından % 50’sini kadın milletvekilleri oluştururdu. İstatistiklere baktığımız zaman, düne kadar muhtar sayısı bile yok denecek kadar, parmakla gösterilecek kadar azdı. Tarihimize baktığımız zaman, dönemin zor koşullarına rağmen valisinden, avukatından, doktorundan, muhtarından hep öncü olmuş kadınlarımız var ve biz onun üzerine koyamamışız. Sebeplerin ne olduğu üzerine, hem toplumun hem bizim üzerimize düşenlerin nedeni üzerine kafa yordum. Bütün yazılarımı bu minval üzerine yazıyordum. Kadınların ülke yönetiminde, yerel yönetimlerde söz sahipliğinin olması, fırsat verilmesi ve bu konuda eğitilmesi gerektiğiyle ilgili yazılar yazıyordum. Cumhuriyetin kazanımlarına baktığımız zaman haksızlık etmeyelim. En azından okuma yazma oranı yükseldi. Fakat belli bir seviyeden sonra artık okuma yazma oranımızla da övünülecek durumda olmadığımız belli. % 100 kız çocuğu erkek çocuğu okuma yazma biliyor olmamızın bizim kendimize ve ülkemize katkısını görmek istiyoruz. Bunu göremiyoruz. Niye göremiyoruz. Çünkü kızlarımız diplomalı ev hanımları oldu. Önceden diplomasız, ilkokul mezunu ya da okumamış ev hanımı olarak var olurlarken okuma özgürlüğünden sonra diplomalı ev hanımları olarak evrildiler. Ne mahallelerinde, ne şehirlerinde ya da okul aile birliklerinde bile görev almaktan imtina ediliyor. Kadın her ne kadar okumuş olsa da, her ne kadar eğitimli olsa da sonuçta ailesel bir varlık olarak görülüyor. Bir partiye giriyor ama orada ne yapıyor? Kadın kollarından öteye gitmiyor, gidemiyor. Görevi kadın erkeklerin arkasında kolluk güçleri olarak kalıyor. Belediye başkanı sayısı, yargı, yasama, vali kaymakamı ortaya koyalım % 1 veya % 2 çıkacaktır. Müslüman hatta adı İslam olan ülkelerin meclislerinde kadın milletvekili oranları bizim kadın vekilleri oranını karşılaştırdığımızda onlarda daha fazla. Bunların istatistikleri elimde var. Tek tesellimiz son yerel seçimlerden sonra istatistiklere baktığımızda Türkiye’de diğer şehirlere oranla Balıkesir’de kadın muhtar sayısı yükseldi. Büyük şehirleri saymazsak biz ilk beş içinde yer alıyoruz. Kuvayı Milliye ateşinin başka başka alanlarda da yandığını görüyor olmaktan gurur duyuyorum.

9-4

Mor Cepken Tiyatrosu ne yapıyor? Nasıl çalışıyor?

Topluluğumuz 15 kişi, 15 kadın 1 erkek. Yaratıcı drama eğitimi alan arkadaşlarımız var. Aynı zamanda grafiker, ışıkçı, müzik konularında bize destek veren, video fotoğraflarımızı çeken teknik ekip arkadaşlarımız da var. İstanbul'da tiyatro camiasının içinde yönetmenlerden ve konunun uzmanlarından gönüllü destek verenler var. Müzik öğretmeni arkadaşımız var, ışıkta ve seslendirme konusunda destek veriyor. Bu arkadaşlarımıza tanıtım afişlerinde isim olarak yer veriyoruz ama oyunu sahne önünde 8 kişiyiz. 31 Mayıs 2025’te ilk oyunumuzu sergiledik. Balıkesir'de tiyatro altyapısı ile ilgili yetersizlikler mevcut. Sorunları dillendirerek, gündeme getirerek aşacağız. Balıkesir'de amatör tiyatrolar için bir çalışma sahnesi yok. Necatibey Eğitim Fakültesi’nde salonları var. Orada öğrenciler çalışıyor. Salih Tozan ve Hasan Can Kültür Merkezi var. Buralara hem dışarıdan tiyatro oyunu geliyor, hem etkinlikler yapılıyor. Okul mezuniyetleri burada kutlanıyor. Çok fazla sivil toplum örgütü var, Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği etkinlikleri var. Çok da fazla kullanıldığı için bizim gibi tiyatroların çalışması için boş zaman kalmıyor. Biz provalarımızı çoğunlukla evlerimizin salonlarında yaptık. Ayağımız sahneye, sahneye çıkmadan üç gün önce değdi. Ara ara destek veren kapılarını açan dernek ve işletmeler oldu ancak Sekiz kadının sahne hareketlerimizi prova edebileceğimiz bizim diyebileceğimiz, geniş bir dört duvar altı bulamadık. Bu konuda da yerel yönetimlerle projelerimizle iletişim halindeyiz. Umarım önümüzdeki sezonda bu sorunları da aşmış oluruz. Tiyatro grubumuz sanat aracılığıyla toplumsal farkındalık yaratmayı, dayanışmayı kadınların sesini ve problemlerini görünür kılmayı amaçlıyoruz. Tamamen amatör ruha sahibiz. Oyunlarımızda kadınla, kadınların sosyal, kültürel, toplumsal alanlarda karşılaştığı sorunları ele alırken anlatım dilimizi de sanatın, o estetik yapısı içerisinde sunmaya ve üsluba dayanıyor. Sanatın birleştirici gücüne, iyileştirici gücüne inanıyoruz. Kadınların yaşam deneyimlerinden doğan öyküleri de her sene 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü'nde sahnelemeyi arzu ediyoruz ve Balıkesir'de de sanatsal çeşitliliği arttırmaya da devam edeceğiz.

Whatsapp Görsel 2025 06 20 Saat 15.52.38 49A04274

İlk sahnelediğiniz oyunda topluma neler anlatmak istediniz?

Ülke sorunları, ülke yönetiminde, yerel yönetimlerde kadınlar niye söz sahipliği yapmıyor diye dertleniyoruz. Bunun için iyileştirmeler, geliştirmeler yapmak için, düşünce üretmek için gayret içinde olmamız gerekirken, kadınların can güvenliği sorunları ile karşı karıyayız. Kadınların daha iyi koşullarda çalışmasıyla ilgili çalışmalar yapmak yerine başka şeylerle uğraşıyoruz. Kadınların can güvenliği yok. Oysa biz Müslüman bir ülkeyiz. Medeni kanunu geçtim, İslam hukukunda kadına eşini boşama hakkı varken, günümüzde eşinden boşanmak isteyen kadınlar can veriyor, her gün ülkede iki kadın can veriyor. Kadının toplumsal, ekonomik, statüsel durumunu iyileştirmek için kafa yorup, çalışıp üretmemiz gerekirken geri gidiyoruz. Bırakın kadın olmayı bir insan olarak sessiz nasıl kalabilirsiniz? Biz kalamadık, kalamıyoruz. İlk oyunumuz Sevilay Saral’ın Otobüs adlı yapıtıdır. Saral, İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu ve yüksek lisans ve doktorasını Boğaziçi Üniversitesinde tiyatro üzerinde yapmış bir akademisyen. aynı zamanda yazardır. Kitaplarını kadın sorunları bağlamında kaleme alıyor. Otobüs oyunu ise yolculuk eden sekiz kadın. Kadınların isimleri yok. Herhangi bir ön yargı oluşturmasının diye isimleri, Kahverengi, yeşil, kırmızı, mavi, pembe, siyah, gri, beyaz gibi renklerden oluşuyor. Hepsi birbirinden farklı, hepsi birbirinden renkli sekiz kadın bir otobüs yolculuğunda bir araya geliyor. Hiç hesapta yokken aracın bozulması sonucunda bir oyun oynarken sırlarını ortaya döküyor herkes. İçlerinde bir gelin var, küçük gelin o hiç konuşmuyor, ağlıyor sürekli. Çünkü eşi tarafından geri gönderilmiş. Köyüne döndüğünde törelere göre otobüsten iner inmez infaz edilecek. Bunlar bir masal mı? Bir gerçek mi? Tabii ki izleyicilerimiz karar verecekler. Bu ilk oyunumuzu, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'nin 31 Mayıs-3 Haziran 2025 günlerinde düzenlediği 10’un Yerel Tiyatro Günleri kapsamında sergiledik.

Img20250620155447 (Custom)

Mor Cepken Tiyatrosunu ileride nerede görüyorsunuz?

Mor Cepken’in amacı, kısa vadeli bir amaç değil. Sahneye koyacağımız oyunu amatör bir grupla hazırlıyoruz. Bazı arkadaşlarımız eğitim almış ama çoğuna uygulamalı olarak eğitimi verdik, provalarda rolleri çalışırken eğitim verildi. Hiç sahneye çıkmamış arkadaşlarımız da vardı. İlk oyunumuzu oynadığımızda yola yeni çıkmış, amatör ve bu konuda çok deneyimi olmayan bir grup için sahnede yapılanları başarılı buluyorum. İlk adımı atmak çok önemliydi. Biz çok şükür yapabildik. Olumlu tepkiler alıyoruz. İster bireysel, ister tiyatro camiasından olsun desteklediklerini belirtiyorlar. Umarım önümüzdeki dönem daha iyi koşullarda sabit bir çalışma alanımız olur. Evlerde, bazı derneklerin sağladığı küçük odalarda çalışmalarımızı yaptık. Dolayısıyla çok zorlandık. Olanakların kısıtlı olmasına, engellere rağmen arkadaşlarımın sahnedeki hâkimiyetini büyük başarı olarak değerlendiriyorum. Dinkçiler Mahallesi Balıkesir'in ilk yerleşim yerlerinden birisi. 400 küsur yıldır hiç değişmeden bu isimle bu günlere gelmiş. Dink Keçecilikle alakalı bir deyim Keçeyi dövmek için kullanılan bir araç. Keçeyi dinklemek diye bir tabir var. Islatıyorsunuz, dövüyorsunuz kumaş haline geliyor. Kepenek, yaygı, şapka ve benzeri şeyler yapıyorsunuz. Osmanlı döneminde şapkalar meslekleri ve statüyü ifade edermiş. Osmanlı döneminde bir kaymakamın başına taktığıyla, bir imamın taktığı farklı biçimlerde olurmuş bizim konumuz değil ama mahalle ismi geçince bahsetmek zorunda kaldım. Mahallemizde Keçecilikle uğraşanlar çokmuş ki adı Dinkçiler konmuş. Şehrin kalbinde bir yer. Evden çıkarsınız beş dakikada çarşıya, on dakikada Paşa Camii'ne gidersiniz. Yürüyerek tren garına, Atatürk Parkı'na gidersiniz. Şehrin kalbinde olup da bu kadar hizmetlerden istifade edemeyen bir başka mahalle yoktur. Balıkesir’de her türlü etkinlik yapılıyor bizim mahallenin insanına değmiyor. Avlu, Algem, Hasan Can gibi kültür merkezleri mahallemize uzak. Diğer mahallelerdeki etkinlikler Dinkçiler Mahallesinde yok. Ne sosyal tesisimiz var, ne kültür merkezimiz var, ne toplanabilecek bir çay bahçemiz var. İş yeri bile yok. Terzi, ip satan, iğne satan dükkan yok. 3 harfli market bile gelmemiş mahalleye. Ben bu kadar yok sayılmayı hazmedemiyorum. Bu yüzdendir Dinkçiler Mahallesi Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği’ni kurdum. Bu nedenle Mor Cepken Tiyatrosunu kurdum. Sesimizi daha gür duyurmak için çabalıyorum. Yerel yönetimler bir iş yapıyorsa, bu şehrin nimetlerinden her mahalle eşit şekilde istifade etmelidir. Bunlara rağmen Mor Cepken amacına ulaştı diyebilirim çünkü sizinle bu konuyu konuşuyorsak, bir hayli yol almışızdır.

Img20250620155615 (Custom)

Siyasete girmek istediniz mi?

Kadınların ülke yönetiminde, yerel yönetimlerde söz sahibi olması en büyük derdim. Kendimin de bu alanda potansiyelim olduğuna inanıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde (TBMM) bir temsilci, bir vekil olarak görmeyi hayal ediyorum tabi ama aktif siyaset yapmadığım gibi bir partiye üye de değilim. Ancak 2024 Yerel seçimlerinde mahallemden, mahallemizde ilk kadın muhtar sloganıyla muhtar adaylığımı koydum ve saha çalışmaları yürüttüm. Bu aktif siyaset bağlamında oy kullanmanın dışında ilk girişimim ve ilk deneyimim oldu. Mahallemde bir kadın muhtar görmeyi arzu ettiğim gibi memleketimde bir kadın cumhurbaşkanı, kadın belediye başkanı görmek de istiyorum. Erkek güdümünde siyaset yapan kadınlara ben milletvekili diyemiyorum. Benim bahsettiğim kadınlar özgür, erkek güdümlü siyasetten bağımsız. Siyasetin dışında ben Mor Cepken Tiyatrosu’nu 5 yıl sonra tiyatro akademisi, sanat merkezi ya da bir sanat kompleksi gibi düşünüyorum. Mahallemiz sınırları içinde yer alan Tiyatro evi, tiyatro kütüphanesi, tiyatro kitaplığı, tiyatro odaları olan projelerimiz ise hayata geçmeyi bekliyorlar. İstanbul nasıl Türkiye’nin Hollywood’u ise Balıkesir’i de Türkiye’nin Broadway’i olarak hayal ediyorum.