Özgün Özen içimizden biri, içimizden bir yazar. Balıkesir’in yetiştirdiği genç bir yazar. Asıl mesleği Turizmcilik. Özgün Özen turizm alanında çalışmak yerine birilerinin yaşamına dokunmak için yazarlığı seçti. Kitaplarında isim vermeden Balıkesir’in insanlarını, Balıkesir’i anlattı. Yok edilen Kervansaray Oteli, Atatürk Parkındaki açık hava tiyatrosunu, Balıkesir Fuarını yazdı. Kitaplarında Türk Devrimine, Cumhuriyet değerlerine, okumanın kutsallığına değindi. O kadar ki; okumayan insanı korkak ilan etti. . 13 yıllık bankacılık hayatından sonra kitap yazmaya dört elle sarıldı. İlk kitabı Sil Baştan’ı 2019 yılında yayımladıktan sonra peş peşe, Sokak Lambası (2 cilt), Paramparça Kalbim, Rüya Terzisi, Sallan Yuvarlan, Benim eşsiz Bencilliğim ve Hayalet romanlarını okurlarıyla buluşturdu. Pek çok projesi daha var. En büyük hayali tüm detaylarıyla Balıkesir’i anlatacağı bir roman yazmak.

1-21

Özgün Özen kimdir?

30 Ağustos 1987 yılında Balıkesir’de doğdum. 8 yıllık İlköğretim Okulu olduğu için ilk ve orta eğitimimi Ali Şuuri İlköğretim okulunda tamamladım. Muharrem Hasbi Koray Lisesi’nden mezun olduktan sonra, Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi Turizm Fakültesini kazandım. 1 yıl hazırlık, 4 yıl lisans eğitiminden sonra yüksek lisansımı da aynı üniversitede tamamladım. Vatani görevimi, Gaziantep’in ilçesiyken, 6 Haziran 1995 yılında Bakanlar kurulunun 550 sayılı kararnamesi ile il yapılan Kilis’te yaptım. Suriye sınırında termal Kamera Operatörü olarak hizmette bulundum. Askerlik dönüşü girdiğim bir bankada 13 yıl çalıştıktan sonra ayrıldım. Yazarlığa lise yıllarında başladım. Yazdığım bir tiyatro oyununun günlerce provası yapıldı ama her nedense sahneye konulmadı. Bu güne dek biri şiir kitabı olmak üzere 8 eser yazdım. Boş zamanlarımda gitar çalıyorum, hala basketbol oynuyordum. Yükseköğrenim yaparken, hem fakültenin, hem üniversitenin basketbol takımında yer aldım. Şu an tüm zamanımı romanlarımı yazmaya ayırdım.

3-13

Yazarlığa nasıl başladınız?

İngiliz şair, oyun yazarı ve oyuncu William Shakespeare'in “Hamlet” oyununu okuduktan sonra lise yıllarında, ister amatörce denilsin, isterse çocukça, yazmaya başladım. Kendimce bir tiyatro eserini kaleme aldım. Öğretmenlerime gösterip, sahneye konulmasını istedim. Öğretmenlerim çalakalem yazdıklarımı okuduktan sonra provalar başladı. Uzun süre sahneye hazırlamamıza rağmen bir sonuç alamadık. Belki bir hevesti fakat bana çok yararı oldu. O girişimden sonra kendimi yazarlığa yakın hissettim. Lise ve üniversite yıllarında kaleme aldığım şiirlerimi ileride gerekli olur diye sakladım. Ve o yazdıklarım bana günümüzde şiir kitabı olarak geri döndü. İlk yazmaya çalıştıklarım tiyatro oyunuydu. Fakat sinemayı daha çok seviyordum. Tiyatro ile dar bir çevreye ulaşırken, sinema her kesime yayılabiliyor. Bu yüzden senarist olmak istedim. Hatta iletişim fakültelerinde sinema televizyon okumak istedim. Ailem şiddetle karşı çıkınca bu sevdadan vazgeçtim. Çünkü ben bir mühendisin oğluydum.

6-7

Çocukluğunuzda, gençliğinizde ve şu anda etkilendiğiniz yazarlar kimdir?

Etkileyen yazarlar elbette oldu. Özellikle lise yıllarında Aziz Nesin yazar olarak, Orhan Veli Kanık ozan olarak üzerimde büyük sempati oluşturdu, merakımı arttırdı. Sokakta bizim yanımızdan gelip geçenler oldu fakat ben bunları sözünü ettiğim yazarları okuduğum için gördüm. Asıl yazılması şart olanların yaşamımızın tam içindeki insanlar olduğunu fark ettim. Toplumun içindeki bir yazar olmak için toplumun içinde olmam gerektiğinin ayırdına vardım ve insanımızı örnek aldım. Yazarlık öyküm böyle başladı. Yaşar Kemal’in büyük hayranıyım. İnce Memed, Yer demir gök bakır, Ağrı Dağı Efsanesi, Yılanı öldürseler romanları sinemaya uyarlanınca, senaryo yazmaya karar verdim. Sinema dünyasında seçicilik olması, senaryoların yapımcı ve yönetmenlerin isteklerine göre değiştirilmesi hevesimi kırdı ve senaryolarımı daha sonra romana çevirdim. Ünlü, yerli ve yabancı yazarların okuduğum romanları kalitesinde, onların seviyesinde ve kendi dili olan bir yazar olmak istiyorum. Yazmak için, yazmak istemiyorum. Bu konuya çok önem veriyorum. Adı geçen yazarların yapıtlarını beğeniyorum onlardan ilham alıyorum. Ancak etkilenip izlerinden gitmeye çalışırsam, onlar gibi yazmaya başlarsınız. Ya da yazdıklarınızın içi boş olur, bir derdi olmayan metinlere dönüşür. Bu nedenle yapmamaya çalıştım, belli bir süre bekleyip 2019 yılının sonlarında 32 yaşında ilk romanım kitapçıların raflarında kendine yer buldu ve romanlar yazmak için yola koyuldum. Bundan sonra evrile evrile yeni romanlar yazmaya devam edeceğim. İlk kitabım “Sil Baştan” romanı tükendi. Telif hakları da bana geçti. Tekrar yeni düzenlemeler yaparak ikinci kez baskıya vereceğim.

4-9

2019’da ilk kitabınız piyasaya çıktı. Günümüze kadar 6 yılda kaç kitap yazdınız?

Lise ve üniversite yıllarında yazdığım şiirlere birkaç katkı yaparak oluşturduğum Rüya Terzisi, kitabını saymazsak, ikinci kitabım Sokak Lambası, üçüncü kitabım Paramparça Kalbim, dördüncü kitabım Sallan Yuvarlan, beşinci kitabım Benim Eşsiz Bencilliğim, ardından Hayalet ve Sokak Lambası 2 kitapları geldi. Sokak Lambası, 3 cilt olarak planladığım bir romandır. İlk bakısı 2021 yılında yapılmıştı, 2025 yılında da, Sokak Lambası 2. Satışa sunuldu. 1’inci Balıkesir Kitap Fuarı’nda da imza günlerine katıldım ve tüm kitaplarım okurlarımla buluştu. Sokak Lambası serisinin ilk iki cildi arasında 4 yıl var üçüncüsü için o kadar beklemeyeceğim.

13-6

Kitaplarınızın kapak tasarımlarını kendiniz yapmışsınız. Grafikerlik yeteneğiniz de var mı?

Tüm kitaplarımın kapak tasarımını, sayfa düzenini, editörlüğünü, son okumasını tamamen kendim yapıyorum. Benim için güzel bir uğraş, aynı anda yeni bir şeyler öğrenmiş oluyorum. Bu süreçte dikkat edilirse birinci ve sekizinci kitaplarım arasında kapaklardaki gelişim tamamen bu konuda da işi ilerlettiğimi gösteriyor. Pek çok kaynaktan faydalanabiliyor insan. Gerçekten dünya çok değişti. Biz bazen dünyanın çok gerisinde gibi hissediyoruz kendimizi ama dünyada inanılmaz gelişimler var. Özellikle Yapay Zeka çok başka yerlere gitti. Yapay Zeka, sizin duygularınızı aktaracak bir roman yazamaz, şiir yazamaz fakat grafik tasarımı konusunda bir hayli başarılı işlere imza atıyor, düşüncelerinize destek olabiliyor. Sayfa düzeninde, kapak tasarımlarımda Yapay Zekadan yardım alıyorum.

10-5

Kitaplarınızda toplumun hangi kesimine sesleniyorsunuz?

TV’deki dizileri izliyoruz! Pembe dünyalar vadediyor. Villalarda yaşıyorlar, son model otomobiller, SUV araçlar, birbirinden güzel giysiler, aşk, meşk. Topluma mesaj vermiyor, Ben insanların yaşamına dokunan kitaplar yazıyorum. Üniversiteyi bitirip işsiz kalan diplomalı işsizler, kısacası toplumun sorunlarına, psikolojisine, acı gerçeklerine değiniyorum. İlk kitap Sil Baştan, doğup çocukluk ve gençlik yıllarının bir bölümünü geçirdiği memleketinden ayrılıp yıllar sonra geri dönen bir adamın, önce babasıyla, annesiyle, arkadaşlarıyla, hatta ilkokulda çocukça gönül verdiği kız arkadaşına kadar herkesle hesaplaşmasını, kendi iç hesaplaşmasını anlatıyor. Hataları varsa düzeltmeye, bir başkasında problemi varsa onu çözmeye çalışan bir adamın hikayesini anlatıyor. Romanın sonlarına doğru terk edildiğini öğreniyor. Konuyla ilgili bir sona varmayı düşünüyorum fakat pek fazla açıklama yapmak istemiyorum çünkü bu kitabın devamı, ardından üçüncüsü gelecek. Tabii bunlar hep proje. İkinci kitabım Sokak Lambası, üzerinde çok çalıştığım emek verdiğim bir roman.

8-8

Sokak Lambasının konusunda toplumsal gerçekler mi var?

Toplumun sorunlarına eğilmeyi amaçladığımı söylemiştim. Sokak Lambası 1’de üniversite mezunu bir TIR sürücüsünün yaşamını kurguladım. TIR şoförü hayal ürünü değil, gerçek bir insan ve arkadaşım. Yıllar önce çok sevdiği, evlenmek üzere olduğu sevgilisine kırmızı ışığı ihlal eden otomobil çarpıyor. Kazanın failleri ortadan kayboluyor. Dört yıl boyunca cinayet gibi kazayı yapanları arıyor. Sonunda failleri buluyor, arkasında kimlerin olduğunu, ne olduğunu deşifre ediyor, sürücünün, dönemin belediye başkanının oğlu olduğunu ortaya çıkarıyor. Sokak Lambası 2 bu yıl basıldı ve satılmaya başladı. Bu kitapta, 4 yıl boyunca bitkisel yaşam süren kız arkadaşı sağlığına kavuşuyor fakat hafızasını yitiriyor. Uzun süre tedavisiyle uğraşıyor. Sevgilisinin sağaltım sürecini konu alan, duygusal, politik bir roman. Sokak Lambası 2’nin devamı, Sokak Lambası 3 olarak önümüzdeki yıl kitapçıların raflarında kendine yer edinecek. Sevgilisinin sağlığına kavuşamayacağını öğrenip üzüntüsünü yaşarken, tesadüfen karşılaştığı lise arkadaşıyla yeni bir aşka yelken açacak. Kahramanımızın 2 sevgili arasında duygusal gidip gelmelerini anlatan Romanın üçüncüsü daha heyecanla okunan bir kitap olacak.

9-6

Paramparça Kalbim kitabında yine yaşanan bir öyküden kurgu var mı?

Paramparça Kalbim, Balıkesir’deki gerçek yaşamdan esinlendiğim bir roman. Dedemin arkadaşı olan bir şekercinin oğlunun hayat hikayesi. Birebir örtüşmese de kendi yaşadıklarımı da romanıma kattım. Çünkü benim çocukluğum o çevrede geçti. Bu yazımda, babadan oğula geçen bir mesleği kabul etmeyen bir evladın kurgusu var. Şekerciliği kabul etmeyen oğul bir fabrikanın finans bölümünde çalışıyor. Gördüğü mobbing nedeniyle işinden ayrılıyor, dönüp dolaşıp şekercilik yapmak durumunda kalıyor. Kitapta onun aşk hikayesi anlatılıyor. Benim romanlarım aşk hikayesi gibi görünür, içten içe pek çok şey anlatılır. Mobbing mevzusunda çalışanların yaşadıklarını, kısmen yaşadıklarını vurgulayan, isyan eden bir adamı anlatıyorum burada. Müdürünüz, amiriniz size bir mobbing, bir şiddet uyguluyorsa, tacizde bulunuyorsa kaçmayacaksınız, yüzleşeceksiniz, korkmayacaksınız. Yapılanları ve yapılabilecekleri anlatmaya çalışıyorum. Karşı koymayı bu karakter üzerinden anlatmak istedim. Mezhep çatışması yaralarına parmak bastım. Alevi ve Sünniler arasındaki düşünce ayrılıkları nedeniyle yapılamayan evlilikler, yapılan mezhepsel evliliklerin sonuçlarını ortaya koymayı düşündüm. Romanlarım arasında en çok beğenilen, en çok satan bu yapıtım oldu. Balıkesir Kitap Fuarında stantta kalan son kitabı aldığının ertesi gün gelen bir okurum, beni kutladı, yazdıklarımı resmen birebir yaşadığını anlattı. Ülkemizde iş yerinde mobbing görmeyen insan sayısı çok azdır. Mezhepsel çelişkiler yüzünden sevdiklerine kavuşamayanların sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur. 1980 yılından sonra bir hayli arttı. Kenan Evren Türkiye’nin pek çok yerinde Alevi köylerine cami yaptırmıştı. O camilerdeki imamlar tek başına 5 vakit namaz kılıyor.

5-7

Sallan Yuvarlan kitabı da dramatik bir aşk öyküsü mü?

Dördüncü kitabım Sallan Yuvarlan, çok sevdiğim, dinlemekten bıkmadığım, Metal ve Rock müzik üzerine yazıldı. Ben profesyonelce olmasa da çok iyi gitar çalarım. Müziğe gönül vermiş bir büyüğümün anlattıklarından esinlendim. Kurduğu müzik grubu istediği performansı elde edemeyince, grup dağılıyor. Belediyede işe giriyor, evlenip barklanıyor, çoluk çocuğa karışıyor. 20 sene sonra buluştuğu müzisyen arkadaşları eski günleri aklına getiriyor, grubu tekrar toplamaya karar veriyor. Aldığı karar eşinden ayrılmasına neden oluyor. Eski grup arkadaşlarını topluyor, tekrar müzik yapmaya çalışıyorlar. Bu süreci anlatan uzun bir yaşam öyküsü diyebiliriz. Fakat dramatik değil, eğlenceli aslında. Kitabımda, “İnsan 7’sinde neyse 70’inde odur” deyimine atıf yaptım. Rock Müzik, Metal Müzik, özellikle benim gençliğimde tüm dünyada olduğu gibi bizde de çok revaçtaydı, çok fazla insan tarafından dinleniyordu. Bu tür müzik sevenlerin hatırlaması amacıyla yazdım kitabı. Beşinci kitabım, Rüya Terzisi oldu. İlk ve son şiir kitabımdır. Rüya Terzisi dedemin dükkanının adıdır. Sigorta Pasajı’ndaydı. Dedemi 6 yaşındayken yitirdim fakat hiç kopamadım, ölse de ben ondan hiç ayrılamadım. Sanki yaşıyormuş gibi geldi bana. Rüya Terzisi diye bir şiir yazdım. Madem ben kitap yazıyorum neden bir şiir kitabım olmasın diye düşündüm ve Rüya Terzisi şiiri kitabımın hem temeli hem ismi oldu. Sonrasında lise ve üniversite çağında yazdığım şiirleri toplayıp dedemin hatırası yaşasın diye numunelik şiir kitabını oluşturdum.

14-4

Benim Eşsiz Bencilliğim kitabında da Balıkesirliler var mı?

Benim Eşsiz Bencilliğim, Sil Baştan romanının geçmişini anlatıyor. Şıpsevdi Nejat diye bir karakterin üzerinde dönen bir hikaye. Her gördüğü kıza aşık olabilme potansiyeli olan uslanmaz bir çapkının macerası gibi başlıyor. Çanakkale’ye armağan ettiğim kitabımdan fazla bahsetmek istemiyorum. Üniversite eğitimimi Çanakkale'de aldığımdan, Çanakkale’nin çok güzel bir şehir olmasından dolayı Çanakkale'ye bir hatıra bıraktım. Şıpsevdi Nejat karakteri üzerinden Çanakkale’nin güzelliklerini anlatmaya çalıştım. Taraftarı olduğum Fenerbahçe'yi de romanıma katmayı unutmadım.

16-2

Hayalet kitabını yine gerçek kişilere mi dayandırdınız?

Hayalet, yazarken en keyif aldığım kitaptır. 3 ay gibi kısa bir zamanda yazdım. Giriş bölümü yine bir gerçek yaşam. Üniversite yıllarında alkollüyken trafik kazasında kaybettiğim, çok sevdiğim bir arkadaşım var kitapta. Romanın başında ölüyor. Doğal olarak bu roman da kurgudur. Arkadaşımın hayat öyküsünü anlatmadım ama benzerlikler var. Dostunu kaybettikten sonra hayatındaki her şeyle, herkesle yüzleşmeye giren bir adamın hikayesi. Hayalet, gerçek bir hayalet değil, metafor olarak kullanılıyor. Kitabı okuduğunuzda, hepimizin hayatında hayaletler olduğunu, göreceksiniz. Kimisi kavga ettiğimiz biri, kimisi bir aile bireyi olur. Görüşemediklerimiz aslında bir hayalet konumuna gelir. Düşündüğünüzde rüyanıza girer, bazen yolda gördüğünüz birini ona benzetirsiniz. Eski sevgiliden haber alamadığınız, bilmediğiniz, ara ara düşündüğünüz de bir hayalettir. Ara ara gözünüzün önünde canlanır. Hayalet, metaforu anlatıyor. Uzun romanları insanların okumadığını düşündüğüm için 2-3 yüz sayfa üst sınır koyuyorum kendime. Hiçbir zaman da geçmemeye çalışıyorum. Kısa romanların daha etkileyici olduğunu düşünüyorum. Dostoyevski'nin Beyaz Geceler romanı, Suç ve Ceza'dan daha çok etkilemişti beni.

7-6

Kitap yazarken nelere dikkat ediyorsun, neleri araştırıyorsun? Gözlemleme süresi ne kadar oluyor?

Öncelikle bir roman yazmaya karar verdiğimde benim alt okuma dönemim olur. 1-2 ay boyunca değişik türde kitaplar okurum. Sonrasında kendimce bir evren oluşturmaya çalışırım. Romanlarımda şehir ismi kullanmıyorum ama okuyanlar oranın hangi şehir olduğunu anlıyor. Şehirlere bazen kendim eklemeler de yapıyorum. Balıkesir'de bir açık hava tiyatrosu vardı. Benim gençliğim onun etrafında, geçmişti. Sonra belediye orayı yıktı. Benim hayalimdi orası ve benim gibi kimi insanlar hatırlıyor ve hala yaşatıyor. Bu tür betimlemelere yer vermeye çalışırım. Özellikle Sokak Lambası ve Paramparça Kalbim kitaplarında Balıkesir'den çok fazla eski ve yeniden betimlemelerim var. Balıkesir'i yaşatmayı çok istiyorum. Balıkesir'e özel yazmak istediğim bir roman var ama öncelikle projelerimi tamamlamayı düşündüğümden onun biraz süresi var. Balıkesir'i sevmese de ayrılamayan insanlar vardır. Ben herkese, “İki senede Balıkesir'den ayrılırsanız sorun olmaz fakat iki seneyi geçti mi asla ayrılamazsınız” derim. Stockholm Sendromuna benzer bir sendromu var Balıkesir'in. Mecbur olmadıktan sonra, atamanız yapılmadıktan sonra hiç kimse gitmek istemez. Rahat bir şehirdir, ulaşımı kolaydır, batıda bir şehirdir. İzmir gibi, Bursa gibi şehirlere yakındır. Ege ve Marmara Denizi sahillerine sahiptir. Erdek, Gönen, Bandırma, Edremit, Burhaniye. Gömeç, Ayvalık, muhteşem birer kıyı kentleridir. Bir yere gittiğimde orayı önce hafızamda resimlerim, ardından kurgularım. Gördüğüm binayı beğenmediysem, romanda geçmesi gerekiyorsa onu kendi beğendiğim gibi tasvirlerim. Balıkesir’in eski evleri nasıl restore ediliyorsa, ben de gördüğüm bir yeri hep kafamda restore eder, güzel olsun isterim. Paramparça Kalbim, Balıkesir Fuarına, Lunaparkta çocuklarıyla eğlenen ailelere, çay bahçelerini ortaya koyuyor. Şimdi Atatürk Parkı'na gittiğinizde 2-3 tane kafe var. Hiçbir sosyal etkinlik yok. Sadece çimenlerde oturan insanlar var. Her yıl Nejat Uygur’un gelip değişik yapıtlar sergilediği tiyatro yıkılır mı? Kervansaray Oteli, Park Restoranı neden yıktılar? Çocukluk yıllarımda evimize gelen konukları Atatürk Parkına götürdüğümüzde, şehrin içinde orman olduğunu söylerlerdi. Şimdi o ormanın üçte biri ya var, ya yok. Oradaki yeşillik gitti, çay bahçeleri gitti, Balıkesir Fuarı gitti.

11-8

Kitaplarınızın satış rakamlarından memnun musunuz?

Kitaplarımı internet üzerinden satıyorum. Açıkçası bu işten büyük beklentim ve para kazanma hırsım yok. Bir külliyat oluşturmak istiyorum. Yazdıklarım basılsın, masrafını çıkarsın, bir yerde kalsın istiyorum. Bu düşünceme rağmen Balıkesir Kitap Fuarında, internetten sattığım kitaptan daha fazlasını sattım. Bu benim Hoşuma gitti. Para kazanmak uğruna değil, yalnız maliyetine sattım. Ben kitapların okunmasını istiyorum. İnsanlar okuyup kendilerinden bir şey bulsun derdindeyim. Belki bir insanın hayatına dokunur inancındayım. Her kitap aslında bir kişiye yazılır. Çünkü her kitabı bir kişi okur. On bin kişiye kitap satarsın belki bir kişiye ulaşamaz, beş kitap satıp o bir kişiye ulaşabilirsin. Bir kişinin hayatına dokunabilirsin. “Bir kitap okudum hayatım değişti, düşüncelerim değişti” diyenler var. Ben de birilerinin yaşamına dokunmak istiyorum. Okula gitmeyen, kitap okumayan insanların korkak olduğunu, okuyup da değişimden korktuklarını düşünüyorum. Okudukça insanların bakış açısı, insanlara bakışı, dünyaya bakışı, değişiyor. Biz neden roman okuyoruz? Çünkü baktığımız şey değil de onun arkasında ne var onu merak ettiğimiz için okuyoruz. Romanlar onu anlatıyor. Gördüğünü değil de gördüğünün arkasında ne var? Onu öğrenmeni, ona merak etmeni, insanlardaki merak duygusunu artırıyor. Edebiyat olmadan insan hiçbir şey öğrenemez. Sorgulayamaz, soru soramaz, soru soramayınca cevap alamaz, cevap veremez. Ne yazık ki bu çağımızın çok büyük hastalığıdır. Kimse kimseyi dinlemiyor. Kimse kimsenin ne dediğini anlamıyor. Herkes kendi söyleyeceğinde haklı ama kimse kimseye ne bir net soru sorabiliyor, ne cevap alabiliyor. İşte bunun için ben edebiyatın çok etkili bir silah olduğunu düşünüyorum.

15-2

Son olarak ne söylemek istersin?

Öncelikle bu röportajı yaptığınız için çok teşekkür ederim. Bugün 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı olduğu için anlamlı bir gün. Bu söyleşi benim için çok daha anlamlı oldu. Türkiye'nin bence cumhuriyete ve cumhuriyet değerlerine sıkı sıkı sarılmaya ihtiyacı var. Kitaplarımda Türk devriminden göndermeler yapıyorum. Çünkü dünyanın içinde bulunduğu koşullara bakarsak en önemli devrim Türk devrimdir. Ben böyle düşünüyorum, böyle söylüyorum. Ayrıca İnsanlar kitap okusun. Tıp açısından da bu çok önemlidir. Bize eskiden, ”Okuma, gözlerin bozulur sonra dört göz olursun” derlerdi. Aslında kitap okunmadığı için gözler bozuluyor. Kitap okumak gözleri sağlamlaştırır. Bu da işin ironisi olsun.