Şöyle bir düşünün… Arkadaşlarla mangal yaptınız, kahkahalar yükseldi, muhabbet koyulaştı. O sırada tavuk kanadı biraz çiğ kalmış, ama kim fark etti ki? “Bir şey olmaz” diyerek mideye indirdiniz. İşte o küçücük “bir şey olmaz” cümlesi, günlerce sürecek mide kramplarının davetiyesi olabilir.

Tavuk eti, öyle aman aman masum bir et değil. İçinde Salmonella’dan Kampilobakter’e kadar türlü türlü mikrop barındırabiliyor. Az pişmiş tavuğun masum görünen beyaz etinde aslında görünmeyen bir savaş başlıyor. Ve bu savaşın kaybedeni de çoğu zaman midemiz oluyor.


“Benim Başıma Gelmez” Diyenler

Toplumda yaygın bir rahatlık var: “Ben yıllardır çiğ köfte yiyorum, bana bir şey olmadı” veya “Bir kere az pişmiş tavuk yesem ne olacak?” İşte tam da bu rehavet, en büyük risk. Çünkü o “bir kere” bile sizi günlerce tuvaletle baş başa bırakabilir. Hatta nadir de olsa Guillain-Barré sendromu gibi, felce kadar gidebilen ciddi sorunlara yol açabiliyor.


Çözüm Aslında Basit

Bütün mesele, tavuğu yeterince pişirmek. İç sıcaklığının 74 dereceye ulaşması gerekiyor. Yani etin içinde o pembelik, o sulu görüntü kalmayacak. Hele ki mangalda, dışı yanıp içi çiğ kalan o görüntü var ya… işte tam zehirlenme tuzağı.

Benim önerim şu: Mangal başında, mutfakta ya da fırında fark etmez, işi şansa bırakmayın. Bir mutfak termometresi edinin. Hem fazla pişirip lastik gibi et yememiş olursunuz, hem de sağlığınızı riske atmazsınız.


Bir Lokma, Bir Ders

Şimdi dönüp soralım kendimize: Bir tabak yemek uğruna günlerce mide ağrısı çekmeye, ateşler içinde kıvranmaya değer mi? “Aman canım oluruna bırak” demek kolay ama bedeli ağır. Sağlık dediğimiz şey, aslında böyle küçük anlarda verdiğimiz kararlarla şekilleniyor.

Son sözüm şu: Tavuk pişirirken gözünüz gönlünüz doysun ama bakteriler doymasın. Çünkü bir lokmanın bedeli bazen sandığınızdan çok daha ağır olabilir.