Son yıllarda doğanın bize verdiği sinyaller giderek daha keskinleşiyor. Artan sıcaklıklar, değişen mevsim düzeni, azalan yağış miktarları ve en önemlisi, su kaynaklarının kontrolsüz tüketimi… Türkiye, hızla çölleşen ülkeler arasında yerini alıyor. Ancak hâlâ "bir gün yağmur yağar nasılsa" umuduyla hareket eden büyük bir kitle var. Oysa doğa, artık telafi edilemez kayıplar evresine girdi.

Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’ne (UNCCD) göre, Türkiye topraklarının %60’ından fazlası çölleşme riski altında. En yüksek risk ise İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde. Konya Ovası’nda 2023 itibarıyla 20 bin hektardan fazla tarım arazisi kuraklık nedeniyle ekilemez hale geldi.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün (MGM) verilerine göre, 2024 yılında Türkiye genelinde yağışlar %25 azaldı. En büyük düşüş ise Ege ve Marmara’da yaşandı. Bu da tarım, içme suyu ve hayvancılığı doğrudan etkileyen bir kriz anlamına geliyor.

Bilimsel araştırmalar, büyük çaplı orman yangınlarının ardından yağış rejiminde ciddi değişiklikler yaşandığını ortaya koyuyor. Özellikle Akdeniz iklim kuşağında, orman örtüsünün tahrip olmasıyla birlikte nem döngüsü bozulmakta, bu da yağmurun oluşumuna katkı sağlayan terleme ve buharlaşma süreçlerini durdurmaktadır.

2021-2024 arası dönemde Muğla, Antalya ve Balıkesir gibi illerde çıkan büyük yangınlar sonrası, aynı bölgelerde %30’a varan yağış düşüşü gözlemlendi. Yani sadece ormanları değil, bereketi de yaktık. Çoraklaşan dağlar, artık yağmuru çekmiyor.

Dünyadaki tatlı suyun sadece %2,5’i kullanılabilir nitelikte. Türkiye, kişi başına düşen yıllık 1.312 metreküp suyla “su stresi yaşayan ülke” kategorisinde yer alıyor. Bu rakam 2030’da 1.000 metreküpün altına inerse, Türkiye su fakiri ülkeler arasına girecek.

Baraj doluluk oranları da alarm veriyor. İstanbul’un barajları Temmuz 2025 itibarıyla %33, Ankara’nın %28, İzmir’in ise %30 seviyelerine kadar gerilemiş durumda. Buna rağmen, birçok bölgede hâlâ çim sulaması, araba yıkama, boşa akan musluklar günlük hayatın parçası.

Tarım sektörü, Türkiye’de su tüketiminin %74’ünü oluşturuyor. Ancak sulama yöntemleri büyük oranda verimsiz. Damla sulama sistemiyle %60’a kadar su tasarrufu sağlanabilirken, halen birçok bölgede vahşi sulama tercih ediliyor.

Sanayi ise %11’lik payla su tüketiminde ikinci sırada. Özellikle tekstil ve gıda endüstrileri, litrelerce suyu her bir ürün için harcıyor. Örneğin, 1 kg pamuk üretimi için 10 bin litre su kullanılıyor.

Kuraklık sadece içme suyu değil, gıda zincirini de tehdit ediyor. TÜİK verilerine göre 2024’te buğday üretimi %12, mısır üretimi %17, ayçiçeği üretimi ise %22 oranında azaldı. Bu da hem üreticinin hem tüketicinin belini büküyor. Fiyatlar yükseliyor, ithalat zorunluluğu artıyor.

Kuraklık ve çölleşme artık geleceğin değil, bugünün sorunu. Bu krizle baş edebilmek için bireyden devlete, köyden metropole kadar her düzeyde ciddi ve kararlı adımlar atılması gerekiyor. İşte atılması gereken bazı somut adımlar:

Bireysel Ölçekte:
- Evlerde su tasarrufu sağlayan aparatlar (perlatör, fotoselli musluk) yaygınlaştırılmalı.
- Çamaşır ve bulaşık makineleri tam dolmadan çalıştırılmamalı.
- Sızdıran musluk ve rezervuarlar zaman kaybetmeden tamir edilmeli.
- Bahçe ve balkon sulamaları sabah erken ya da akşam saatlerinde yapılmalı.

Tarımda:
- Vahşi sulama terk edilmeli, damla ve yağmurlama sistemleri desteklenmeli.
- Kuraklığa dayanıklı tohumlar teşvik edilmeli.
- Tarım destekleri, verimli su kullanımı sağlayan çiftçilere öncelikli olarak verilmeli.
- Yeraltı suları gelişigüzel değil, ruhsatlı ve ölçülü kullanılmalı.

Belediyeler ve Yerel Yönetimler:
- Park ve bahçe sulamalarında gri su kullanımı yaygınlaştırılmalı.
- Arıtma tesislerinden çıkan su, endüstride veya peyzajda ikinci kez değerlendirilmeli.
- Kentlerde çatılardan yağmur suyu toplama sistemleri zorunlu hale getirilmeli.
- Açık alanlardaki süs havuzları ve gereksiz su kullanımı sınırlandırılmalı.

Sanayide:
- Sanayi tesisleri atık sularını geri kazanmakla yükümlü hale getirilmeli.
- Su ayak izi yüksek olan üretim yöntemleri yerine çevreci teknolojilere geçilmeli.
- Devlet destekleri, suyu verimli kullanan firmalara yönlendirilmeli.

Eğitim ve Bilinçlendirme:
- Su okuryazarlığı müfredata eklenmeli. İlkokuldan itibaren çocuklara su bilinci kazandırılmalı.
- Ulusal çapta sürdürülebilir su yönetimi seferberliği başlatılmalı.
- TV, sosyal medya ve kamu spotlarıyla sürekli farkındalık yaratılmalı.

Hukuki ve Politik Adımlar:
- Ulusal Su Kanunu çıkarılmalı, tüm kullanım alanları bu yasa çerçevesinde denetlenmeli.
- İklim değişikliği ile mücadeleye yönelik yerel yönetimlere bütçe desteği verilmeli.
- Orman yangınları sonrası bölgeye yeniden ağaçlandırma değil, aktif ekosistem onarımı yapılmalı.

Toprağı da, suyu da, geleceği de hoyratça harcıyoruz. Çocuklarımıza bırakacağımız topraklar çatlamışsa, barajlar kurumuşsa, bunun vebali bugünün ihmallerindedir. Susuzluk kapımızda değil, eşiğimizde duruyor. Şimdi önlem almazsak, bir gün musluktan son damlanın sesiyle uyanacağız.