Yükseköğretim yerleştirme sonuçları açıklandı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da çevremizdeki gençlerin başarısıyla sevindik, gururlandık. Özellikle arkadaşlarımızın çocukları, torunları maşallah ilk 2000'e, hatta ilk 1000'e girdi. Ülkemizin geleceği adına umut veren bir tablo. Ancak bu başarı tablosunun arkasında gözden kaçmaması gereken başka bir yön daha var: Sadece iyi bir puan, sadece prestijli bir üniversite yetmiyor.

Çünkü üniversiteye yerleşmek, aslında uzun bir yolculuğun sadece ilk adımı. Asıl önemli olan, bu yolculuğu nasıl sürdüreceğimiz, hangi değerlerle yürüyeceğimiz. İyi bir üniversiteye yerleşmek, başarıyı garanti etmiyor. Aksine, bambaşka zorlukları da beraberinde getiriyor. Özellikle ailesinden uzak, başka bir şehirde, bambaşka bir sosyal çevrede yaşamaya başlayan gençlerimiz için bu süreç hem çok öğretici hem de oldukça riskli olabilir.

Çünkü gurbette yaşamak, sadece fiziksel olarak ailesinden uzak olmak değildir. Aynı zamanda manevi anlamda da bir boşluğa düşme riskini beraberinde getirir. O boşlukta kötü alışkanlıklar, yanlış arkadaşlıklar, sorumsuz ilişkiler ve kolay yoldan kazanç hayalleri devreye girer. Bir zamanlar gözümüz gibi baktığımız o pırıl pırıl gençler, ne yazık ki bu ortamda değerlerinden uzaklaşabilir, yönünü kaybedebilir.

Üstelik bu sadece ekonomik yetersizlikle de ilgili değildir. Bugün en iyi üniversitelerde okuyan gençler arasında maddi durumu çok iyi olanlar da var. Altlarında son model arabalarıyla okula gelen, lüks markalarla giyinen, hafta sonlarını yurt dışında geçiren öğrenciler… Onların yanında bursla, kıt kanaat geçinerek okuyan gençlerimizin ezilmemesi, kendini değersiz hissetmemesi için güçlü bir karakter ve sağlam bir aile desteği şart.

Özellikle bu noktada aileye düşen görev çok büyük. Çocuklarımızı sadece sınavlara değil, hayata da hazırlamalıyız. Onlara sevgiyle, sabırla, anlayışla yaklaşmalıyız. Başarıyı sadece puanla değil, iyi insan olmakla, dürüstlükle, saygıyla tanımlamalıyız. Aksi halde çocuklarımız, kazandıkları üniversitelerle övünürken aslında hayata karşı kaybedebilirler.

Çoğu zaman şu cümleleri duyuyoruz: “İyi bir üniversite kazansın, gerisi gelir.” Oysa gerçek hayat böyle işlemiyor. Asıl mesele, çocuğumuzun orada yalnız kalmadan, ezilmeden, bocalamadan, kendine olan güvenini yitirmeden ve öz değerlerini koruyarak o okulu tamamlayabilmesidir. Eğer bu sağlanmazsa, diploma neye yarar?

Bu noktada aile ortamının kaybolmaması, gençlerin kendi şehirlerinde ya da en azından ailesine yakın bölgelerde üniversite tercih etmesi bazen çok daha doğru bir karar olabilir. Elbette bazı bölümler belli başlı üniversitelerde okutuluyor, kabul. Ancak bazı durumlarda aileye yakın, kaliteli ama daha az bilinen üniversiteler, çocuğun hayatını kurtarabilir.

Unutmayalım, üniversite yalnızca bir akademik kurum değildir. Aynı zamanda bir karakter sınavıdır. Hayatla yüzleşmenin ilk ciddi adımıdır. O yüzden çocuklarımızı sadece sınavlara değil, hayata hazırlayalım. Onlara inanalım, yanlarında olduğumuzu hissettirelim. Başarı, sadece yüksek puanlar değil; aynı zamanda sağlam bir duruş, doğru kararlar ve vicdanlı bir yürekle mümkündür.

Sonuç olarak Puan bir araçtır, asıl mesele nasıl bir insan olunacağıdır.
Başarı; ahlaktan, aileden ve hayattan kopmadan yürünebilen yoldur.
Ve unutmayalım, çocuklarımız sadece üniversite kazanmak için değil, hayatı kazanmak için mücadele ediyorlar.