Yağ… Daha adını duyar duymaz kimimizin yüzü ekşir, kimimiz ise “Onsuz yemek olmaz” der. Yıllarca “yağdan uzak durun” diye uyarıldık. Oysa işin aslı öyle değil. Vücudumuzun yağa ihtiyacı var. Sorun, hangi yağı ne kadar yediğimizde.



Doğru yağlar, kalbimizi korur, beynimize destek olur, hatta iltihabı bile azaltır. Yanlış yağlar ise sessiz bir düşman gibi damarlara zarar verir, kolesterolü yükseltir, kalp krizi ve felç riskini artırır. Yani yağ konusunda siyah-beyaz bir ayrım var: “iyi” yağlar ve “kötü” yağlar.



Kötü Yağlar Kalbe Yük, Damarların Düşmanı
Doymuş yağlar, oda sıcaklığında katı halde duran, genellikle hayvansal kaynaklı yağlardır. Biftekten tereyağına, tam yağlı sütten hindistan cevizi yağına kadar birçok yerde karşımıza çıkar. Fazlası LDL kolesterolü artırır. Amerikan Kalp Derneği, günlük kalorinizin en fazla yüzde 6’sını doymuş yağdan almanızı öneriyor.
Bir de trans yağlar var… Paketli gıdaların o çıtır, ağızda dağılan dokusunu sağlayan ama sağlığa zararı saymakla bitmeyen yağ türü. Sadece kalbe değil, metabolizmaya da zarar veriyor. Donut, kraker, kek, kurabiye… Kısacası “en lezzetli ama en tehlikeli” liste. Mümkünse tamamen hayatımızdan çıkarmak gerekiyor.



İyi Yağlar Kalbin, Beynin ve Hücrelerin Dostu
Tekli ve çoklu doymamış yağlar ise tam tersi etki gösteriyor. Zeytinyağı, avokado, fındık, ceviz, balık… Bunlar soframızda ne kadar çok yer alırsa, kalbimiz o kadar rahatlıyor. Özellikle omega-3 içeren somon, keten tohumu ve ceviz, beynin ve hücrelerin can dostu.
Basit bir değişiklik bile büyük fark yaratabilir. Mesela mutfakta tereyağı yerine zeytinyağı kullanmak, atıştırmalık olarak cips yerine bir avuç ceviz yemek gibi… Küçük adımlar, uzun vadede büyük faydalar getiriyor.


Yağdan korkmayın, ama yağın dostunu da düşmanını da iyi tanıyın. Çünkü sağlıklı beslenme, yasaklarla değil, doğru seçimlerle mümkün.