Hayat, çoğu zaman bir tren istasyonu gibi... Kimileri gelir, kimileri gider. Bazıları uzun uzun beklerken, bazıları sadece birkaç saniyeliğine uğrar. Ama biz o istasyonda, hep bir şeylerin eksik kaldığını hissederiz. Elimizi uzattığımızda tutamadığımız, seslendiğimizde duyamadığımız, göz göze geldiğimizde bir şey diyemediğimiz anlar vardır. Ve o anlar ömür boyu içimizde bir boşluk olarak kalır.

Düşünsene… Gördüğün birini belki de son kez gördün. Ama fark etmedin. Çünkü kimse, bir vedanın geldiğini anlamaz zamanında. Ne bir uyarı var, ne bir ön hazırlık. Ne saat çalışıyor o an, ne akıl... Sadece bir gün, ansızın gelen bir haberle yüreğin darmadağın olur. Sadece birkaç gün önce yan yana yürüdüğün, çay içtiğin, güldüğün insanın artık olmadığını öğrenirsin.

İçini en çok acıtan ne biliyor musun? Vedalaşamamış olmak… Ona “hoşça kal” diyememek, sarılamamak, teşekkür edememek, helallik isteyememek… Elini tutamamak, gözlerinin içine bakamamak, belki de “seni seviyorum” diyememek…

Ve daha da ağır olanı: Helalleşememek.

Bazen kalbimiz kırılır, bazen dilimiz sertleşir, bazen içimize kapanırız. Küs kalırız, uzaklaşırız. “Nasıl olsa bir gün barışırız” diye oyalanırız. Ama o gün bir türlü gelmez. Sonra bir telefon çalar, bir haber gelir, dizlerimizin bağı çözülür. “Keşke…” deriz. “Keşke son bir kez konuşsaydım… Keşke hakkımı helal etseydim… Keşke onun da bana hakkı varsa, helal etseydi…”

O içimizde ukde kalır. Aylar, yıllar geçse de silinmez. En neşeli anlarımızda bile bir gölge gibi çöküverir üzerimize. Çünkü helalleşmek, sadece karşılıklı bir söz değil; ruhun huzurudur.

Kaç kişiyle böyle geçti hayatımız? Kaç kişinin ardından “keşke” dedik? “Keşke biraz daha zamanım olsaydı” dedik. “Keşke affetseydim”, “keşke konuşsaydım”, “keşke sarılsaydım”...

Hayat ertelemeye gelmez. Kırgınlıklar biriktirilmez, sevgiler saklanmaz, gözyaşları yutulmaz. Çünkü vakit geçiyor, çünkü zaman alıp götürüyor sevdiklerimizi. Daha demeye fırsat kalmadan, bir bakmışız ki ayrılık kapıyı çalmış.

Bugün bir telefonun ucundaysa annen, aramak için bekleme. Bugün kapı komşunsa baban, bir kahveye uğramaktan çekinme. Bugün gözlerinin içine bakabiliyorsan kardeşinin, sarılmaktan utanma. Bugün kalbin bir dostunla çarpıyorsa aynı anda, susma. Söyle… “İyi ki varsın” de. “Seni seviyorum” de. “Affettim” de. “Hakkını helal et” de. Çünkü yarın, bu cümleleri söyleyeceğin bir kalp olmayabilir karşında.

Hayat kısa… Çok kısa. Ama pişmanlıklar uzun… Ve insanı en çok, içinden atamadığı cümleler yakar.

O yüzden şimdi, tam da şu an, bir liste yap. Kalbini kırdığın kim varsa sırala. Aramadığın, sormadığın, görmezden geldiğin, küs olduğun… Hepsini düşün. Ve sarıl. Gerçekten, içten, gözyaşlarını gizlemeden, kalbinden geçeni söyleyerek sarıl. Çünkü belki de bu kez, son olacak.

Hayat; her zaman yeniden başlamaz. Her kırgınlık tamir edilmez. Her ayrılığın dönüşü olmaz. Ama sevgi varsa, umut vardır. Ve sarılmak, bazen bin kelimenin yapamadığını yapar.

Bir gün bu yazıyı hatırlarsan ve “keşke” dememek için biriyle barışırsan, biriyle vedalaşırsan, biriyle yeniden gülüşürsen… Bil ki bir yerlerde, içindeki çocuğun sesi duyulmuş olacak.

Ve sen, belki de ilk kez gerçekten vedalaşmış olacaksın.

Çünkü sevgiyle yapılan her sarılma, aslında hayata tutunmaktır…