Yaşam alanımızda temiz ve sağlıklı bir çevre hakkına kavuşmak için neler yapılmalı? Sanırım ilk olarak akılcı bir durum tespiti lazım. İkincisi sorunların kaynağı ve çözüm yolları tam olarak incelenmeli. Üçüncüsü ise çözüm için ortak anlayışa dayanan bir program oluşturulmalı. Ondan sonrası kolay artık. Geriye o programı ısrar ve titizlik ile uygulamak kalıyor.
Kurumlar Arası İşbirliği ve Koordinasyon Olmadan Başarı Zor
Körfez’de hem deniz ve hem de karada, kirlilik sorunu uzunca bir süredir var. Denizi kurtarmak için arıtma tesislerinin yenilenmesi ve derelerin kirlilik taşıyan açık kanallar olmaktan kurtarılması gerekiyor. Arıtma konusu, Balıkesir B. Belediyesi ve BASKİ’nin görevi. Fakat o kadar uzun süre ihmal edilmiş ki bu konu, artık Çevre Şehircilik ve İ.D. Bakanlığı’nın ciddi desteği gerekiyor. Dereler ise Tarım ve Orman Bakanlığı ve DSİ’nin görev alanında ama Balıkesir B. Belediyesi’yle müşterek çalışmaları lazım. Velhasıl tek muhatap ve tek çözüm yok. Kurumların işbirliği ve koordinasyonu şart.
Kıyılarda Lağım Kokusu ve Rehabilite Edilmeyen Eski Çöplüklerin Tehlikesi
Yine ilçelerimizin çoğunda kıyılar ve merkezde lağım kokusu var ama yakın çevresi de rehabilite edilmeyen eski çöplüklerin yanması nedeniyle sürekli duman kokuyor. Bu tespite kızanlar var biliyorum ama gerçek bu ne yazık ki. Turizm bölgesi ile bu bol kokulu ortam asla yan yana olmuyor. Çözüm lazım.
Katı Atık Yönetiminde Yeni Modeller ve Yerinde Çözüm İhtiyacı
Katı atıklar dün de sorundu bugün de öyle Körfez’de. Bunları temizlemek ilçe belediyelerinin görevi. Kendi alanlarındaki çöpü toplayıp, aktarma noktalarında Büyükşehir’e teslim ediyor, oradan da Balıkesir’e ulaştırıyorlar. Bu sistem revize edilmeli. Katı atıkların işlenmesini uzun mesafelerde taşıyarak yapmak çok masraflı. Geri dönüşüm de bu şekilde sağlanamıyor. Yerinde çözüm modelleri geliştirmek gerekiyor.
Mevcut Sistem Yetersiz: Kapsamlı Program ve Yatırım Süreci Gerekli
Bu durum tespitini artık herkes biliyor. Özetle hem sıvı atıklar, hem de katı atıklar konusunda şu anda Balıkesir’de birer sistem var ama yeterli değil. Bunları yeterli hale getirmek için de kapsamlı bir program ve yatırım süreci gerekiyor. Yoksa “temiz ve sağlıklı çevre” hedefi hayal olacak. Ne yapılacağını belirleyip de, ilerleyememek ise çok trajik bir durum. Fakat ne yazık ki Körfez’de bu trajedi hep yaşanıyor.
Siyasetin Çevre Mücadelesine Etkisi ve Yerel Yönetimlere Baskı
Bu sefer de, ülkemiz çok özel bir siyasi dönemden geçiyor. Genel hatlarıyla özetlersek, CHP ve yerel yönetimlerine dönük bir siyasi kuşatma dönemi yaşanıyor. İktidarın bu gayreti sadece bir kişiyi veya belli kişileri hedef alan bir operasyon da değil anlaşılan. Meşruiyeti tartışılmaz seçilmişlerin on senedir yaptıkları sorgulanıyor görünüşte ama böyle yapınca kendisinin de denetleme görevini ihmal ettiği ortaya çıkıyor aslında. Fakat bu önemsenmiyor, ısrarla tüm muhalefet baskılanıp ötekileştirilmeye çalışılıyor. Üstelik bunu vaktiyle ötekileştirilen başka bir kesime meşruiyetini hediye ederken yapıyorlar. Demek ki CHP’li yerel yönetimlere dönük işlemler, çok daha geniş bir stratejinin parçası olarak gündemde. Konu sadece bir yargı süreciyle sınırlı değil. İktidar aynı anda muhalefeti şekillendirmek, kendi adayına bir seçilme hakkı daha sağlamak ve hatta karşısına çıkacak adayı da belirlemek için çabalıyor.
Seçmenin Umudu ve Yerel Yönetimlerin Sıkıntılı Dönemi
Sıkıntılı dönemin nedeni işte bu siyaset. Peki Balıkesir ve Körfez’de yerel yönetimi CHP’ne teslim eden seçmen ne diyecek bu duruma? “Kader” deyip geçmeyecek her halde. Balıkesir’de Büyükşehir on sene boyunca AKP tarafından yönetilirken de, şimdi CHP tarafından beş sene yönetilecekken de, seçmenin yüzü gülmeyecekse bunun adı “kara talih” olmaz mı? Kimse de razı olmaz buna. Var mı bir gerekçesi böyle bir zulmü yaşatmanın? “Ne yapalım, bizi seçseydiniz!” diyorlar şimdi. Valla hak etseydiniz seçerlerdi. Demek ki hak etmemişsiniz, halk da yerel yönetimde CHP’ye bağlamış umudunu. Şimdi de onun eli kolu bağlanıyor. AKP’li Büyükşehir vergi, sigorta, kredi borcu ödememiş paraları bitirmiş, “hepsini sen öde CHP’li başkan” deniliyor şimdi! AKP yönetimindeyken de akan, kokan, taşan yok muydu denize, dereye? Vardı ama ceza falan kesilmezdi. Şimdi ne diyor Çevre Bakanlığı? Anında “sen öde CHP’li başkan”! Büyük boyutlu emlakçılık yapıp, “kente değer yaratıyoruz” diye, “para dert değil” diye dolaşanlar ödememiş de, şimdiki CHP’li başkan sırtında para çuvalıyla mı gelip oturdu o koltuğa? Kredi yok, olsa Ankara’dan kefalet imzası bulamıyor. Ha bire “nereyi, neyi satayım da, şu dar boğazı atlatayım” diyor.
Belediyelerin Halkla İletişiminde Şeffaflık ve Yurttaşlık Bilinci
Tabii “diyor” dediğime bakmayın siz, lafın gelişi o. Aslında öyle bir şey bile demiyor. O demediği için ben tercüman oluyorum. Bazı konularda susarak siyaset yapmayı tercih ediyor yeni başkan. Efendi bir tarz bu ama halkın dertlerini de çözmüyor. Çünkü somut programlar da belli değil. Hangi yolun izleneceği vatandaş tarafından bilinmiyor. Oysa vatandaşlar çoktan elini taşın altına koymaya hazır. Körfez’de temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına kavuşmak için, katkı teklif ediyor vatandaşlar Büyükşehir’e. “Yeter ki arıtma işine başlayın” diyorlar. İlçelerde ise belediyenin temizlik işine gönüllü katkı koyuyorlar. Malum ilçe belediyelerinin bütçe kalemlerinden en büyüğü Temizlik İşleri’ne ait. Fakat adrese dayalı nüfus kayıt sitemine göre 600 bin olan Körfez, yazın 2 milyon 500 bine dayanınca yeterli olmuyor. Ne personel, ne makine ve araç, ne de altyapı yetişmiyor. Üstelik hem günlük işleri yürütmek, hem de önceki dönemden miras kalan birikimi temizlemek gibi bir görevleri var. Basit bir işin hallini istediğinde bile, BASKİ veya belediyelerin ilgili birimlerinden vatandaşlar sürekli “3 kamyonun ikisi arızalı”, “2 kepçenin biri arızalı” özrünü dinliyorlar.
Kirletmeme Kültürünün Önemi ve Cezai Yaptırımların Gerekliliği
Bu hal ve ortamda, ne yapacak belediyeler? Elbette yüzünü halka dönecek. Önce en yumuşak yüzüyle diyecek ki “olanaklarım sınırlı, sizden yurttaşlık bilinciyle davranıp yardımcı olmanızı rica ediyorum”. Katı atıkların sokağa, sahile vs. atılmamasını talep edecek. Kanalizasyon hatlarına atılan tuvalet kağıdı, temizlik bezi, havlu, sentetik mendil ve benzerlerinin tıkanmaya sebep olduğunu söyleyecek. Mutfak giderlerine yanık yağ dökülmemesini isteyecek. “Lütfen duyarlı olun, yetişemiyorum” diyecek. Bunu ifade etmek, aciz kalındığının itirafı falan değil elbette. Yeni eleman, araç alamama nedeni belli zaten. “El uzatın birlikte aşalım, bu duyarlılığı da kalıcı hale getirelim” demek şart. Anons sistemi var belediyenin. Günde on kere söylenebilir bunlar. Her akşam bir mahalle ziyaret edilse, binlerce kişi kısa sürede ikna edilebilir. “Ben tatile geldim” deyip maganda gibi davrananı da, “bu işler değişmez” diyeni de öncelikle uyaracak elbette belediye. Fakat başkan veya meclis üyeleri sokakta ve hatta dağ tepesinde maşayla katı atık toplayarak asla bir “farkındalık” yaratamazlar.
Altyapı Tamamlanmadan Yapılaşmaya İzin Vermeme Kuralının Uygulanması
Kurallara uyulmadığı zaman da belediye sert yüzüyle dönüp “kirleten, öder” diyecek. Bedel ödetmeden, zabıtanın ceza makbuzu ortaya çıkmadan kuralları oturtmak bugüne kadar mümkün olmadı. Temizlik işçisi elindeki çalı süpürgesi marifetiyle, ilçe sokaklarını temizlenmeye yetişemez. Halkın da yardımı, desteği ve kirletmemesi lazım. En önemlisi de bu: kirletmemek. Kurala uyana ödül verecek gücü yok belediyelerin ama bile isteye kirleteni de cezalandırması şart. Yılların birikimiyle çöplük haline gelmiş alanların, şimdi temizlenebilmesi için ne çileler çekiliyor değil mi? Öyleyse hala traktörle, arabayla atık getirip oralara bırakmaya kalkışanları cezayla karşılaması lazım. “Atılacak mobilyanı küçük bir ücret karşılığında evinizden gelip alırım ama yolun kenarına, dereye ve hatta denize atanı da affetmem” demek zorunda. Moloza, budama atığına kalıcı çareleri devreye almak zorunda. “Ceza yazsak, oy vermezler” kaygısı da bu çağa yakışmıyor. Bu uyarılar artık ciddiye alınmalı. Hatta sokaklara çöp atılmasını engellemek için gönüllü öğrencilere önce eğitim, sonra “çevre müfettişi” kimliği vermek de duyarlılığı arttıracak bir önlem olabilir.
Halkın Sürece Dahil Edilmesi: Proje Sahiplenmenin Anahtarı
Hep söylenen “altyapı tamamlanmadan, yapı ve oturma ruhsatı vermeme kuralı” da mutlaka işletilmeli. Bunu uygulayan belediyeler var, diğerleri de örnek almalı. “Altyapı yok, bir çivi bile çakamasın” denilse, müteahhitler de soluğu Ankara’da alacak ve Bakanlık’tan altyapıya çözüm isteyecektir. Ayrıca maddi gücü olup, bir karşılık da beklemeksizin belediyeye araç, makine, hatta yedek parça hibesi; BASKİ’ye köyler için paket arıtma, koku giderici tablet hibesi yapmak isteyen hemşerilerimize çağrı yapılabilir. Halkçılık, kamuculuk sadece yukarıdan aşağı işlemez. Gerektiğinde halk da yönetime destek olur. Üstelik belediye bir yerde çalışma yapacaksa, hemşerilerin istediği şekilde yapmalı. Halk işin öncüsü olduğu zaman onu sahipleniyor. “Bunun inşa sürecinde vardım, onu korumalıyım, sahip çıkmalıyım” diyor. Bu yöntem çok daha doğru. Sadece muhtar ve odalarla toplantı yaparak değil, halkı da işin içine katarak yol alınmalı. Hatta belediye bürokratı halk adına proje üretmeye girişmemeli. Aksine halk kendileri için gerekeni tarif edip, o projeyi belirlemeli, sonra da belediye elemanları bu taslak üzerinden çalışmalı. Doğrusu bu ve bir an önce hayata geçmeli.
Susmanın Zamanı Değil: Kuşatmaya Rağmen Temiz Çevre İçin Çalışmak Zorundayız
Susmanın, beklemenin hiç zamanı değil şimdi. Kuşatmaya rağmen iş üretmek şart. Seçmen bunu bekliyor ve istiyor.