İlk suçlanan hep o: Karbonhidratlar. Peki gerçekten bu kadar kötü mü? Yoksa biz mi onlara fazla yüklendik?
Karbonhidrat. Son yılların en tartışmalı kelimesi haline geldi. Ne zaman kilo vermekten, sağlıklı yaşamdan ya da ideal diyetten bahsedilse, ilk suçlanan hep o: Karbonhidratlar. Peki gerçekten bu kadar kötü mü? Yoksa biz mi onlara fazla yüklendik?
Gelin bu yazıda karbonhidratlarla olan karmaşık ilişkimize farklı bir pencereden bakalım.
Beslenme dünyasında dönemsel olarak suçlanan makro besinler değişir. Bir dönem yağdan korktuk, bir dönem proteini abarttık. Şimdi de karbonhidratlar sanki suç mahallinde yakalanmış gibi… Oysa vücudumuzun birincil enerji kaynağı tam da bu moleküllerdir. Beynimiz, kaslarımız, hatta hücrelerimiz bile öncelikle karbonhidrattan gelen glikozla çalışmak ister.
Elbette bu, her karbonhidratın iyi olduğu anlamına gelmiyor. Şeker yüklü içecekler, beyaz unla hazırlanmış hamur işleri, cipsler ya da market raflarında cezbedici ambalajlarda duran abur cuburlar bu kategoride değil. Onlar, kısa süreli enerji verir ama uzun vadede sağlıktan çalar.
Düşük Karbonhidrat, Yüksek Yanılgı mı?
“Karbonhidratı kesince hızla kilo verdim” diyenleri duymuşsunuzdur. Evet, bu doğru olabilir ama unutmayın: Bu hızlı kayıp genellikle yağ değil sudur. Karbonhidratlar vücutta glikojen olarak depolanır ve her gram glikojen birkaç gram su tutar. Yani diyeti kestiğinizde ilk giden, su rezervinizdir. Kalıcı kilo kaybı için bu stratejinin tek başına yeterli olmadığını birçok araştırma ortaya koyuyor.
Ketojenik diyet, Atkins diyeti, yüksek proteinli düşük karbonhidratlı yaklaşımlar… Her biri farklı motivasyonlara hitap ediyor. Ancak ortak sorun şu: Sürdürülebilirlik. İnsan psikolojisi ve damak tadı uzun vadeli kısıtlamaları pek sevmez. Bugün karbonhidratı hayatınızdan çıkarabilirsiniz ama üç hafta sonra bir dilim ekmeği rüyanızda görebilirsiniz.
Karbonhidrattan kaçmak yerine, karbonhidrat kalitesine odaklanmak gerek. Tam tahıllar, meyveler, sebzeler ve baklagiller gibi kompleks karbonhidratlar lif, vitamin ve mineral açısından zengindir. Daha tok tutar, kan şekerini dengeler, hatta bağırsak sağlığınıza bile katkı sağlar.
Kilo vermek istiyorsanız çözüm basit: İşlenmiş, şekerli ve rafine karbonhidratlardan uzak durun. Ama kahverengi pirinci, mercimeği ya da tatlı patatesi “düşman” ilan etmeyin. Onlar, doğru miktarda ve doğru şekilde tüketildiğinde, kilo kontrolünün en iyi destekçilerindendir.
Her Vücut Farklı, Her Diyet Kişiye Özeldir
Maraton koşan bir sporcu ile masa başı çalışan birinin karbonhidrat ihtiyacı aynı olamaz. Tıpkı diyabet hastası biriyle sağlıklı bireyin ihtiyaçlarının farklı olması gibi. Vücudunuzun neye ihtiyacı olduğunu en iyi yine sizin vücudunuz bilir. Ama dinlemeyi bilirseniz…
Bu yüzden popüler diyetlerin peşinden koşmak yerine, uzman bir diyetisyenle birlikte kişiselleştirilmiş bir yol haritası çizmek her zaman en akıllıca yoldur.
Özetle; karbonhidrat bir düşman değil, yanlış anlaşılan eski bir dosttur. Onu anlamak, dozunda ve doğru türde tüketmek ise sağlıklı yaşamın anahtarıdır. Belki de tüm mesele, bir dilim tam buğday ekmeğiyle barışmakla başlar.