Balıkesir Belediyesi’nde 22 yıl veterinerlik yaptıktan sonra emekli olan Veteriner hekim Taner Sürek, mezbaha veterinerliğinin zor yönlerini dile getirdi. Sağlık personeline yapıldığı gibi mezbaha veterinerlerinin de şiddete maruz kaldığını anlattı. Dövülen, bıçaklanan, öldürülen veteriner hekimler gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Kanaralarda görev yapan veterinerlerin titizlikle nasıl çalışmalar yürüttüğünü tek tek Politika okurları için anlattı.

1-28

Taner Sürek kimdir?

İzmir’de, 8 Mayıs 1959 yılında dünyaya geldim. Babam, Makine mühendisi bir devlet memuru olduğu için görevi gereği İzmir'den Balıkesir'e atandı. Önce Karayolları (TCK), sonra Devlet Su İşleri'nde (DSİ) çalıştı. Atatürk İlkokulu'na 1965 yılında başlayıp, 1970 yılında bitirdim. 1973’te Atatürk Ortaokulu, 1976’da Muharrem Hasbi Koray Lisesi Edebiyat bölümünden mezun oldum. Üniversite sınavlarında Hacettepe Üniversitesi Matematik bölümünü kazandım. Bir yıl sonra Veterinerlik Fakültesine geçtim. O dönemde Askeri Tıp Akademisi, Hava Kuvvetleri Komutanlığı adına öğrenci alınıyordu, 15 gün kadar akademiye gittim, intibak döneminde okulu bırakıp tekrar veteriner fakültesine geri döndüm, 1984 yılında mezun oldum. Kars'ta yeni açılan Veteriner Fakültesi cerrahi Anabilim Dalında araştırma görevlisi olarak 2 yıldan fazla bir zaman diliminde çalıştım. Balıkesir Belediyesi'nde veteriner kadrosu açıldığını duyup, 1989 yılında yatay geçiş yaptım. 22 yıl çalıştıktan sonra emekli oldum.

3-19

Veterinerlik gönlünüzde yatan meslek miydi? Bu mesleği neden seçtiniz?

Aklımda baba mesleği makine mühendisliği vardı. Edebiyat bölümünden mezun olduğum için fazla seçeneğim yoktu. O dönemde edebiyat bölümü mezunları her fakülteye kabul edilmiyordu. Diş hekimliği, veterinerlik gibi 4 farklı bölüme alıyorlardı. Ağabeyimin veteriner olması nedeniyle benim tercihim de veterinerlikten yana oldu. Aslında fen dalında okumak istiyordum. Kısacası bu tercihim bir bakıma mecburiyetten oldu. Ağabeyim veteriner olmasaydı belki başka fakülteye giderdim.

2-22

Branşınızda öğretim görevlisiyken neden bıraktınız?

Ben İzmir’de doğdum, Balıkesir’de büyüdüm. Kars'a gönüllü gittim. Fakültenin çok İyi bir dekanı, çok iyi bir kadrosu vardı. Oradaki yaşam, iklim koşulları buralara pek benzemiyordu. Üç yıla yakın hizmet verdim ancak Fakültede doktora olanağı yoktu. Dört yıl doktora eğitimi gördükten sonra, dört yıl mecburi hizmet koşulu öngörülüyordu. Biz buna bire bir hizmet koşulu diyorduk. Yükseköğretim Kurulu (YÖK), doktora yapmaya karar verdiğimde kriteri bire ikiye çıkardı. Yani mecburi hizmet 8 yıla yükseltildi. Dört sene Doktoraya karşı sekiz sene Kars'ta bulunmak cazip gelmedi. O arada da Balıkesir'den güzel bir haber geldi ve fazla düşünmeden Balıkesir Belediyesine yatay geçiş yaptım. Aslında Ankara Belediyesi'ne geçmem gerekiyordu. Söz konusu Balıkesir olunca ben Balıkesir'i tercih ettim. Et sektörü hiç düşünmediğim alanlardan biriydi. Balıkesir Belediyesinde çalışmaya başlayınca, belediye veteriner hekimliğinin güzel bir iş olduğunu anladım. Mesleki açıdan hayli tatmin eden bir işti. Mezbaha hizmeti, kuduz müşahede, piyasa denetimi vardı. Et, balık, tavuk, satan yerlerin denetimi başlı başına bir işti. 1989’dan emekli olana kadar Balıkesir il merkezinde kuduz olayına rastlanmadı. Isırılan kişiyi, ısıran köpeği ya da ısıran hayvanı müşahede altına alarak müşahedeyi çok iyi değerlendirip, devlet hastanesinin intaniye servisi ile iyi bir diyalog kurarak çok iyi işler başardık. 2022 yılında emekli olduktan sonra böyle bir vaka ile karşılaşılıp karşılaşılmadığını bilmiyorum.

4-17

Belediye veterineri ya da mezbaha veterineri olmanın önemi nedir?

Et bozulan gıdaların başında geliyor. Hayvanlardan geçen zoonoz dediğimiz pek çok hastalık var. 1984’te üniversiteden mezun olurken, kuduz, brusella, tüberküloz, şarbon gibi 50-60 civarında hastalık vardı. Yıllar içerisinde bu tür hastalıklar epeyce arttı. En son korona salgınında gördük. Korona, kedi, köpek ve pek çok hayvanda görüldü. Bu konuda etin şöyle bir önemi var. Mezbaha veterinerliğinde kesilen hayvanların son derece sağlıklı olması bizim için çok önemli bir amaç. Bunun nedeni de gözden kaçırdığımız bir hastalık, tüberkülozlu, şarbonlu bir hayvan, ısırık vakasından gelen bir hayvan gözden kaçırıldığında, en azından yüz kiloluk bir hayvan bile olsa, yaklaşık 150-200 aileye girmesi muhtemel. Bu da 600-700 kişinin hasta olması demek. Mezbahada çalışırken veteriner olarak çok duyarlı davrandık. Mezbahanelerin özelleşmemesi için çok direndik. Birlikte çalıştığımız belediye başkanlarının tamamı bize mezbahanın kar edip etmediğini sordu. Sürekli, “Net karınız ne kadar? Mezbaha karda mı zararda mı” diye sordular. Bana göre belediye mezbahaları gelir elde edilecek yerler değil. Biz sağlık sektöründe çalışıyoruz ve en iyi şekilde etin sunumuyla mükellef insanlarız. Sağlık bizim için kardan çok daha önemlidir. Et değerli bir protein ve esansiyel amino asit kaynağıdır. Esansiyel amino asitler bitkisel gıdalardan kesinlikle alınmaz. Görevimiz yalnız mezbahaya gelen hayvanlarla sınırlı değil. Et, balık, tavuk satan yerler, şarküteriler ve benzeri iş yerlerini, sağlık müdürlüğü, tarım müdürlüğü kontrol şube müdürlüğü ile birlikte denetlerdik. Bu görev günümüzde Tarım Bakanlığınca yapılıyor.

10-10

Belediye mezbahalarının özelleştirilmesini istememenizin nedeni nedir?

Kazanç amaçlı patronun olduğu yerde çok kaliteli hizmet verileceğini zannetmiyorum. Açık net söylüyorum; mezbahalar belediyelerdeyken, hiçbir belediye başkanı bizim üzerimizde baskı hissettirmedi, veterinerleri yargılamadı. Özel mezbahalarda duyduğumuz kadarıyla pek çok veteriner hekim saldırıya uğruyor bıçaklanıyor. Mezbahada görevli veteriner hekimler birilerinin olumsuz isteklerini karşı tavır aldığında bir şekilde zarar görüyor. Bu durum son yıllarda giderek arttı. Veterinerlerin şiddet görmesi, baskı altında olması nedeniyle kesimlerin belediyelerce yapılması gerektiğine inanıyorum. Mezbahalar özelleştirmeden önce bu iş çok daha güzel yapılıyordu. Doktorlara, sağlık personeline yapılan şiddet gibi veterinerlere yapılan şiddet var. En son bir belediye veteriner hekimini katlettiler. Darp edilen pek çok meslektaşımız var. Doktorlar kadar olmasa da onların % 25’i kadar şiddet gören veteriner arkadaşımız olduğunu biliyorum.

5-13

Müslümanlar ve Yahudiler domuz eti yemiyor. Domuz yılda 2 kez, bir batında 12-13 yavru doğuruyor ve çok çabuk ürüyor. Domuz eti yenseydi ve domuz çiftlikleri olsaydı Türkiye’de et bu kadar pahalı olur muydu?

Kedi köpek gibi bazı hayvanlarda olduğu gibi domuzda da Trişinozis diye adlandırılan bir parazit var. Bu parazitten dolayı insanlar zarar görmüş ve etinin yenmesini yasaklamışlar. Yıllar önce Balıkesir'de domuz çiftliği vardı. Domuzların sevkiyatında biz de yer alırdık. Belediye Veteriner Hekimleri, belge verme yetkisine sahipti. Balıkesir'den Marmaris'e, Bodrum'a, Türkiye'nin pek çok il ve ilçesine kesim için domuz gittiğini biliyor, yerli tüketime sunulduğunu tahmin ediyorum. Et olarak fazla kaliteli değildir. Sağlıklı olduktan sonra domuz etinin yenmesi sakıncalı değildir. Et konusunda Türkiye’deki açığı kapatır ama haram diye pek çok insan karşı çıkıyor ve yemiyor. Sağlıksız falan diyorlar ama sağlıksız olsa gelişmiş ülkeler vatandaşına yedirmez. Almanya'da etin kilosu 7 Euro, bonfile biftek 8-9 Euro. Domuz eti fiyatları da normal etin yarısı kadar. Ülkemizde domuz eti satılsa, her halde piyasayı etkiler, et bu kadar pahalı olmazdı. Yurt dışından canlı hayvan ya da et ithal edildiğinde piyasayı biraz rahatlatıyor. Ucuzluk oluyor fakat sonrasında piyasa daha da şişiyor. İnsanlar sağlıksız et de yiyebiliyor. İthal etlerin hepsi çok kaliteli değil. Gıda niteliği, taşıyan etler ama bizim etlere göre kalitesi düşük. Çünkü her türlü et ülkemize rahatça sokuluyor. İthal etlerin kontrolü bakanlık tarafından yapılıyor.

11-12

Afrika'daki bazı ülkelerden eşek eti ithal ettiğimiz basında yer aldı neden eşek eti ithal edildi? Hayvan yemi olarak mı kullanılıyor?

Büyük olasılıkla sucuk yapımında kullanılıyor. Gıda kontrollerinde büyük miktarda tek tırnaklı ete çok fazla rastlanılıyor. Eşek etiyle ilgili değil de genelde bizim ülkemizde yaşayan tatarlar at eti tercih ediyor. Tüketimi azımsanacak miktar da değil. Eskişehir'de öğrencilik yıllarımdan biliyorum. Tatar arkadaşlarımız getirirdi. Bilmeden yemiş olabiliriz. “Yer misin?” Diye sorulursa, biraz düşünürüm.

7-10

Türkiye’deki et tüketimi azaldı mı, arttı mı?

Türkiye'deki et tüketimi araştırmalara ve basından takip ettiğime göre azaldı. Ekonomik koşulların kötüleşmesiyle beraber üçte bir oranında azaldığını öğrendim. Eskiden olduğu kadar insanların kırmızı ete yönelmediğini, daha çok ucuz olan tavuk eti veya balığı tercih ettiğini görüyoruz ama son zamanlarda balık fiyatlarının artmasıyla birlikte azalma var. Türkiye genelinde canlı hayvan sayısı olarak 1980’li yıllarda kendi kendine yeten 5-6 ülkeden biriydik. Yıllar içerisinde, Turgut Özal'la birlikte sanayileşeceğiz dedik, sanayileşmeyi beceremedik. Hayvancılık tam manasıyla bitirilmeye başladı. Yanlış politikalar yüzünden de hayvancılığı bitirme noktasına getirdik. Bu politikalar günümüzde halen devam ediyor. Seksenli yıllarda ve daha öncesinde, haralar, damızlık çiftlikleri vardı. O haralar tam anlamıyla üretime yönelik inşa edilmişlerdi. İnsanlar bu çiftliklere gider, buzağısını, kuzusunu alırdı. Kendi içimizde bu olayı bitirirdik. Hayvan ithalatı yoktu. Devlet az olsa da besiciyi ve üreticiyi destekliyordu. Seksen ve doksanlı yıllarda aile işletmeleri azaldı. Entegre tesislere dönmeye başladık. Yurt dışından ithal hayvan gelmeye başladı. İki binli yıllarda katlanarak arttı, hayvan varlığında bir azalma oldu. Üretici, besici, kazanamadı. Veterinerlik fakültesinden mezun olduğumda, atanamayan arkadaşlarım dört-beş hayvan aldı, kendi ufak besi damlarını oluşturdu. Küçük boyutlu hayvancılıkla, bir devlet memuru veteriner hekim maaşı kadar kazanç elde etti. Etinden, sütünden, buzağısından yavrusundan yararlandı. Kimseye muhtaç olmadan açtığı kliniğiyle beraber yaşamını sürdürdü. Günümüzde iş artık öyle değil. En basit örneğiyle yem fiyatları korkunç bir şekilde arttı. Üreticinin sütü para etmiyor. Tüketici 30 liraya marketlerden alıyor, üretici 14-17 liraya fabrikalara, mandıralara veriyor.

12-6

Üretici sütten kazanmıyor mu?

Bir inek günde ortalama 20-25 litre civarında süt veriyor. Üretici sütünü değerlendirebilirse, bugünkü ortamda 30-35 liraya satarsa iyi. Ama sütü mandıralara, süt toplayan işletmelere daha düşük fiyatlarla verdiğinde başa baş çıkar, buzağısı yanına kar kalır. Yem fiyatları çok pahalı. Öğrenciliğimizde 5 kilo sütten 1 kilo beyaz peynir, 10 kilo sütten 1 kilo kaşar peyniri üretildiğini öğrendik. Beyaz peynir yapmaya kalksan 30 liraya satılan sütten 150 liraya beyaz peynir 300 yüz lira civarında da kaşar peyniri elde edilir. İşletmenin karını, elektriğini, işçiliğini koyduğunuzda piyasada 250 liradan ucuz beyaz peynir, 500 yüz liradan düşük kaşar peyniri olmaması gerekir. Fakat bundan çok daha düşük rakamları market fiyatlarında görüyoruz ki süt tozuyla bu işi idare ediyorlar ya da başka maddelerle idare ediliyor diye düşünmek durumunda kalıyorsunuz. Süt tozu sütün yerini tutar mı diye kendimize sorduğumuzda? 1 kilo süt tozundan 8 kilo civarında süt elde edilebilir ama süt tozu sütün yerini tutmaz. Çünkü pek çok kimyasal işlem görüyor. Yani sütün yerini alamaz. Gıda olarak tüketir misin? Deseler; çok kaliteli süt tozu yapan ülkeler var. Ülkemiz için bu konuda bir şey diyemiyorum.

8-11

Özel sektöre ait mezbahalarda denetimleri hangi kurum yapıyor?

Özel mezbahaların denetlemesini tamamen il, ilçe Tarım Müdürlüğü Kontrol Şube Müdürlüğü görevlileri gerçekleştiriyor. Balıkesir Mezbahası Ziya Tan’ın belediye başkanlığı döneminde 1988 yılında açıldı. 1995 yılında Tarım Bakanlığından mezbahaya ruhsat aldık. Türkiye'de o yıllarda Tarım bakanlığından ruhsat alan 6 veya 7’inci belediye olduk. Hemen ardından ruhsatsız mezbahalarda kesim yasaklandı. Anımsadığım kadarıyla Balıkesir’de sadece Sevilmiş et ve Dört Mevsim mezbahası, Balıkesir Belediye Mezbahası kesim hizmeti veriyordu. Biz örnek olduk, sonra bazı mezbahalar da ruhsat alıp kesime devam ettiler. O sıralar belediyenin yükü 5-6 kat arttı, tamamen kar eden bir entegre tesis haline geldik. 2007 yılında Sabri Uğur döneminde özelleştirildi. Şu anda Balıkesir'de bildiğim kadarıyla Burhaniye, Edremit, Bandırma belediyelerinin mezbahası var. Balıkesir Belediyesi özelleştirdiği mezbahayı bu yıl başında geri alıp faaliyete geçirdi.

Whatsapp Image 2025 12 05 At 13.11.31

Hayvan pazarlarının önemi nedir?

Hayvan pazarları besiciler, kasaplar ve alıcılar için büyük bir nimettir. Balıkesir’de güzel bir hayvan pazarı var. Bu tür pazarlar her yerde bulunmuyor. Halk arasında hayvan pazarı olarak geçiyor. Kasaplar hayvan pazarlarında, mezbahada kesilecek olan hayvanları seçerek alır. Üretici kendi beğendiği hayvanı edinir, düğünü derneği olan ihtiyacı olan parayı karşılamak için pazara malını getirip satar. Hayvan pazarları işlevini yerine getiren kurumlardır. Satılacak hayvanlar buraya raporla girer ve raporla gider. Bulaşıcı hastalıkların yönlenmesinde etken olurlar. Herhangi bir odakta bulaşıcı hastalık görüldüğünde yasalarla belirlenmiş kapatma süreleri vardır. 1-6 ay arasında kapatılır. Pazarların kapanmasındaki en önemli neden hayvan hareketlerini kısıtlayarak hastalığın bulaşını engellemektir. Balıkesir Hayvan Pazarı yalnız Balıkesir için değil çevre il ve ilçelerin yararlandığı bir merkezdir.

6-11

Coğrafi işaret alan Balıkesir Kuzusu neden meşhurdur?

Balıkesir'in Kuzusunun yağ oranı biraz daha düşük. Normal kuzulara oranla çok yağlı değil ve yağının berrak beyaz rengi var. Eti parlak kırmızı renktedir. İstanbul ve Ankara'da çok yaygın olarak kasapların çoğunda, “Balıkesir Kuzusu” yazılı tabelalar bulunur. Bunlar gerçekten Balıkesir'den kesilip giden hayvanlar mı? Başka illerden getirilip Balıkesir'in kuzusu diye satılanlar mı kimse bilemez. 20-25 seneden beri gelenek haline geldi. Ben Kars'ta görev yaptım. Neredeyse hiç suni yem yemeyen Kars kuzusu eti bana göre çok daha güzeldi.

Balıkesir’de hayvanlarda kuduz vakası görüldü mü?

Balıkesir Belediyesi olarak müşahede hizmetini biz yapıyorduk. Kuduz olayında ısırık görüldükten sonra 10 günlük süre çok önemlidir. Isırılan hayvanı müşahedeye alırız. 10 gün sonunda gidip muayene ettiğimizde hayvan canlıysa kuduz yönünden hiçbir risk yoktur. 11’inci 12’inci gün öldüyse herhangi diğer bir hastalıktan ölmüştür. Kuduz olayı görüldüğünde, ısırık varsa 10 gün içerisinde köpek ya da ısıran hayvan mutlaka ölür. Biz hayvanın başını kesip, Bursa'ya teşhis laboratuvarlarına ya da fakülteye göndeririz. Orada beyinde Negri cisimciğinin oluşup oluşmadığına bakılır ve laboratuvar tanı koyar. Kesik başı kendi araçlarımızla 2-3 saat içinde laboratuvara götürürdük ve çok kısa sürede değerlendirilirdi. Bazen hafta sonları Tarım Müdürlüğüne gönderildiğinde bozulabilecek endişesiyle tekrar muayene ettiklerinde hiç açık vermeden kuduz diye bize gönderirlerdi. Buradaki olay, insan sağlığını düşünmektir. Doğal olarak o günlerde Türkiye'de Hıfzıssıhhalar, enstitüler vardı. Bu enstitülerde kuduz aşısı üretilirdi. Balıkesir'de çok eksenli olaylar gördük. Kabakdere Köyünde köpek ısırması vakası yaşandı. İsmini hatırlamadığım bir şahıs mezbahaya köpek getiriyor. Mezbahaya girdiği anda köpek ölünce tesadüf eseri orada bulunan çöp kamyonuna atıyor. Bir gün sonra adam bakılması için köpek getirdiğini ancak teslim etmeden öldüğünü söylüyor. Biz adama, “köpeğin nesi var? Ağzından salya akıyor muydu? Felç durumu var mıydı?” gibi sorular yönelttik. Olayı kuduz vakası olarak değerlendirdik. 16 kişilik aileyi kolluk kuvvetleri yardımıyla devlet hastanesi intaniye servisinde aşılattık. Tarım il müdürlüğünde hayvanların aşılatılmasını önerdik. Tarım İl Müdürlüğü ısırık olayı net olmadığı için hayvanları aşılamadı. Biz insanları kurtardık ama 15 gün sonra 2 inek kuduz oldu. Kuduz muamelesi yapıp o insanları hayata döndürmüştük. Balıkesir'de 2010 yılı sonuna kadar belediye olarak hizmet verdik. Çünkü müşahede hizmeti belediye veteriner hekimliğine bağlıydı. Kuduz vakalarında hem devlet hastanesine, hem tarım il müdürlüğüne vakaları yazı ile bildirir, gelişmelerden haberdar ederdik. Görev yaptığım 22 senede Balıkesir il merkezinde hiçbir kuduz olayına rastlamadık.

Whatsapp Image 2025 12 05 At 13.10.04 (1)

Şehirlerin belirli yerlerinde insanlar güvercin besliyor, yem alıp hayvanlara atıyorlar. Yapılan eylem doğru mudur?

Balıkesir'de de belirli odaklarda çok fazla güvercin var. Özellikle Zağnos Paşa Camisi'nin etrafında, toplu taşıma merkezinde var. Milli kuvvetler Caddesinde güvercin değil de ağaçların üzerinde çok fazla kuş var. O kadar fazla pisliyorlar ki belediye ekipleri zaman zaman buraları yıkıyor. Yol yıkandıktan sonra çok kötü ve rahatsız edici koku oluyor. Çok sağlıklı olmadığına inanıyorum. İnşallah kötü bir vakayla karşılaşmayız. Bilindiği gibi yıllar önce Manyas'ta Bandırma'da Kuş gribi görüldü. Kanatlılar toplandı, telef edildi. Pamuk ipliğine bağlıyız. Korona salgını bütün dünyayı etkiledi. Çünkü viral kökenli. Bir virüs mutasyona uğradığı zaman neyle karşılaşacağımızı hiç bilmiyoruz. Korona, kedilerde, köpeklerde, sığırda, koyunda çok fazla görülen bir enfeksiyon. İnsanlardaki gibi nasıl bir mutasyona uğrar? Bundan sonra ne olur? Bilinmez. Mikroptan o kadar korkmayın ama bir virüsten korkun. Biz mezbahada çalışırken şarbon olaylarıyla karşılaştık. Hayvanda şarbon hastalığı çıkınca, bütün mezbahayı en ince detayına kadar dezenfekte ediyorsun, şarbonlu eti imha ediyorsun. Bizim kesimcilerden biri hayvanın kaburgalarına hangi kasaba ait olduğuna dair et kalemiyle yazar. Bir süre sonra aynı kalemle kolundaki bir kabarcığı patlatır. Yaklaşık 10 gün sonra deride karbonkül dediğimiz oluşum gerçekleşir. Hastaneye gittiğinde doktor şarbon olabilir düşüncesiyle ilaçlarını vermiş ama tanı olarak şarbon olduğunu belirtmemiş. Çalışanımız bize gelip gösterdiğinde karbonkül olduğunu anladık. Bu tür hastalıklar en küçük bir müdahale ile irrite olabiliyor. Bu yüzden çok dikkat edilmesi gerekiyor.

Whatsapp Image 2025 12 05 At 13.10.03

Bir zamanlar belediyelerin itlaf ekipleri vardı. Zehirli et ile hayvanlar öldürülürdü. İtlaf ekipleri ne zaman ortadan kalktı?

Göreve başladığım 80’li yıllarda ve öncesinde itlaf ekipleri vardı. Başıboş hayvanların öldürülmesi bir çözüm gibi görülüyordu ve tamamen belediyelerin inisiyatifindeydi. İtlaflar zabıta vasıtasıyla gerçekleştirilirdi. Daha sonra, “Kısırlaştır aşılat yaşat” sloganıyla, sokak hayvanlarının kısırlaştırılmasına başlandı. Süreç 2007 yılına dek askıda kaldı. 2007 yılında Ovaköy'de hayvanlar için rehabilitasyon merkezi açtık. Emekli olduğum güne kadar 3 bine yakın kısırlaştırma yaptık. Kısırlaştırıp aşılanan hayvanların kulaklarına küpe takıyorsun. Kuduz yönünden aşılanıp numara verilen hayvanlar alındıkları bölgelere bırakıldı. Kedilere küpe takmak yerine kulaklarına çentik açıyorduk. Son dönemlerde belediyeler bu işleri bir hayli genişlettiler. Veteriner hekim, veteriner sağlık teknikerleriyle çok daha iyi şartlarda, “Kısırlaştır aşılat yaşat” uygulaması gerçekleştiriliyor. Balıkesir'de Ovaköy, Ayşebacı ve İvrindi yakınlarında hayvan rehabilite merkezleri var. Buralarda kedi ve köpeklerin yanı sıra, çeşitli yaban hayvanları da tedavi ediliyor. Yaralı bulunan bir şahinin tedavi edildikten sonra doğal ortama bırakıldığına tanık oldum. Orman Bakanlığı bünyesinde yaban hayvanlarını korumakla ilgili bir bölüm var. Bu işi çok iyi götürüyorlar. Veteriner hekimler yaban hayvanlarıyla direkt ilgileniyorlar.

Whatsapp Image 2025 12 05 At 13.10.04 (2)

Türkiye’deki mezbahalar ile gelişmiş ülkelerin mezbahalarını kıyaslasak nasıl bir sonuç elde ederiz?

Yurt dışında mezbaha görmedim ama okuduğum yayınlardan bildiğim kadarıyla onlar bu işi çok daha iyi yapıyorlar. Meslek olarak doymuşlar, maddi anlamda doymuşlar. İnsanların kültürü, bakış açısı çok farklı. Ülkemizde hasta hayvanı mezbahaya getirmek istemezler. Kesip, kaçak et olarak değerlendirirler. Yabancı ülkelerde bu olaya hemen hemen hiç rastlanmaz. Hasta hayvan hiç mezbahaya girmez. Zaten girmesine de müsaade etmezler. Bizde de hasta hayvan gelir, biz onu muayene ederiz. Muayeneden geçtikten sonra damga vurulur, usulüne uygun olarak piyasaya sunulur ya da sunulmaz. Tamamen insanların eğitimleriyle ilgili olduğunu düşünüyorum.

491747553 3798647186948023 7803144346843839706 N

Mezbahaya getirilen bir hayvanın muayenesi nasıl yapılıyor?

Canlı muayene yapılır. Mesela canlı muayenede biz gözle bakarız. Bir insan doktora girdiğinde doktor önce gözüyle sizi inceler. Stetoskop ile göğsünüzü dinler gerekirse tahlil yaptırır. Bize getirilen hayvanların çoğu zaten kesime için gelir. Kesime gelen hayvanlar da sağlıklı hayvanlardır ve sorun olmaz. Şüphelendiğimiz hayvanlara gebelik muayenesi yaparız. 5-6 aylık gebe hayvanlar kesinlikle kesilmez. Canlı ağırlıklarına bakarız. Kuzularda 15-16 kilo olan hayvan kesilmez, kesilmesi için 17 kilodan fazla ağırlığa sahip olması gerekir. Burun akıntısı var mı? Göz yaşa akıntısı var mı? Burundan veyahut da anüsünden kan geliyor mu? Bunlar bizim için belirleyici muayenelerdir. Genelde tüberkülozlu hayvan çok gelir. Tüberkülozu anlamak çok zordur. Kesildikten sonra anlardık. Onda da mutlaka lenf yumrularına bakarız. Koltuk altı lenf nodlarına bakarız. Arka bacaktaki lenf vurgularına bakarız. Kireçlenme olayı varsa hayvanın da besi durumu kötüyse direkt imha ederiz. Ama hayvan son derece sağlıklıysa, eti kavurmaya veririz. Bizim mezbahada kavurma ünitemiz vardır etler usulüne uygun olarak kavrulur ve tenekelenir. Bu etler asla sağlıksız et değildir. Ama hayvanın mesul durumu çok kötüyse direkt olarak imha ediliyordu. Bizim çalıştığımız dönemde % 5 oranında tüberküloz vardı.

491936386 3798647173614691 4282022727841379626 N

Etin kaliteli olup olmadığını nasıl anlarız?

Etin kaliteli olup olmadığını her insan anlayamaz ancak bu aşamada etin rengi çok önemli. Kaliteli bir etin görünümü ve dokusu, etin lezzetini ve besin değerini belirlemede en önemli faktörlerden biridir. Etin kendine has şeffaf kırmızı bir rengi vardır. Eğer ette solgun bir renk varsa, etin üzerinde kayış gibi bir renk bozukluğu varsa etin çok durduğunu gösterir. Yeşillenme başlamışsa tamamen bozulduğuna işarettir. Kaliteli etin kendine has bir tekstürü olur. Belli bir kıvamı vardır. En güzel et, şeffaf, hafif, kırmızı renklidir ve mermerimsi bir yağ dokusu vardır.