Kibir: Görünmeyen Hastalık

Ne yazık ki insan çoğu kez bunu unutup gurura kapılır. Kibir, ömrü çürüten sessiz bir hastalıktır. İnsanın ruhunu kemirir, bereketini alır, yaşamını kısaltır. Kibirli insan, yaşasa bile aslında yarım yaşar; çünkü dost biriktiremez, dua alamaz, gönül kazanamaz.

Dedem 103 yıl yaşamış bir insandı. Onun sözleri bugün hâlâ kulağımda çınlar: “Sev ki sevilesin derdi… Sen ver ki o ezilsin derdi… Allah, menfaat için gönül kıranı sevmez derdi.”

Bu sözler, kibirin ne kadar boş, tevazunun ne kadar kıymetli olduğunu anlatıyordu. Dedemin uzun ömrü de bu sözlerin doğruluğuna en büyük kanıttı. Çünkü ömrünü yalnızca sağlığına değil, kimseyi kırmamaya, gönül yapmaya borçluydu.


İyilik ve Vefasızlık

Hayatta öyle insanlar vardır ki, birçok kişiye meslek kazandırmış, iş vermiş, ekmek kapısı açmıştır. Sadece kendisine değil, ailesine de mutlu bir yaşam sağlamıştır. Bunu da kimsenin gözüne sokmadan, sessiz sedasız yapmıştır.

Fakat insan oğlunun zaafı vardır: Fırsatını bulunca yapılan iyilikleri unutur, vefasızlığı seçer. Dün kapısında iş arayanlar, bugün sırtını dönmekten çekinmez. İşte o noktada anlaşılır ki gerçek değer, yapılan işlerde değil; alınan dualarda gizlidir. Çünkü menfaat için yapılan dostluklar biter, gönülden yapılan iyilikler ise sonsuza kadar yaşar.


Hayattan Küçük Örnekler

Bir köy kahvesinde yıllarca çay ocağını işleten gariban bir amca vardı. Günlük kazancı üç beş liraydı ama her gelen misafire, özellikle de yolcunun önüne “bu benden” diyerek bir bardak çay koyardı. Yıllar sonra bir hastalığa yakalandığında, köy halkı onun için gece gündüz seferber oldu. Çünkü o küçücük ikramların arkasında alınan dualar, gönüllerde koca bir hazine biriktirmişti.

Bir başka örnek iş dünyasında… Nice zengin insanlar vardır, servetleriyle övünür, “Ben yaptım” derler. Ama servetleri bir krizle bir anda eriyip gider. Oysa kimsenin bilmediği bir hayır işleyen, sessizce burs veren, aç doyuran insanların işleri de hep bereketli olur. Çünkü onların sermayesi sadece para değil; dua ve gönül rızasıdır.


Tevazu ve Duanın Gücü

Tevazu, insanı küçültmez; aksine büyütür. Eğildikçe yükseltir, verdiğin sürece seni yüceltir. Çünkü dua kapılarını açan, gönül kazanma erdemidir. Bir yetimin başını okşayan, bir garibe selam veren, bir hastaya “geçmiş olsun” diyen kişi, farkında olmadan ömrüne ömür katar. Çünkü aldığı her dua, hayatına eklenmiş görünmez bir sermayedir.

Bugün bir köşede oturan yaşlı bir annenin “Allah yardımcısı olsun” duası, yarın üzerimize yıkılacak bir duvarı ayakta tutabilir. Bir çocuğun masum dileği, önümüzdeki belayı bertaraf edebilir.

Hayat bize gösteriyor ki en sağlam direkler demirden değil, dualardan örülüdür. O yüzden kibirden uzak durmak, tevazuyu merkez edinmek, gönülleri kırmamak en büyük görevimizdir. Çünkü hangi duvarın bizim için ayakta tutulduğunu, hangi duanın gölgesinde yaşadığımızı asla bilemeyiz.

Unutmayalım: Kibir ömrü kısaltır, dua ise bereketlendirir. Dedemin dediği gibi: “Sev ki sevilesin… Allah, menfaat için gönül kıranı sevmez.”