12 Eylül darbesi yalnızca bir iktidar değişimi değildi; umutların, özgürlüklerin ve gençliğin üzerine çöken kara bir gölgeydi. O günlerin tanıklarından biri olarak, bir öğretmen ve sanık sıfatıyla yaşadıklarımı bugün hâlâ hatırlıyorum.
Namık Havutça
Bir Kuşağın Yargılandığı Günler
12 Eylül sadece bir darbe değildi; umutların, özgürlüklerin, gençliğin ve geleceğin üzerine çöken karanlık bir gölgeydi. Ben de o gölgenin içinde, bir öğretmen olarak yargılandım.
Mahkeme salonunda ismim okunduğunda, aslında yalnızca ben değil, bir kuşak, bir ideoloji, bir zihniyet yargılanıyordu. Ve bizi yargılayan, darbenin faşist zihniyetiydi.
TÖB-DER ve Eğitim Mücadelesi
1979’un sonları… Henüz genç bir tarih öğretmeniydim. Toplumsal barış, adalet, eşitlik ve çocuklarımızın eğitimi için TÖB-DER’in aldığı bir boykot kararına katıldım. Bir günlüğüne sınıfa girmedim. Çünkü inanıyordum: Eğer eğitimin ve haklılığın sesi yükselmezse, geleceğimiz karanlıkta kalacaktı.
Ama darbe rejimi bu davranışı suç saydı.
Adana Sıkıyönetim Mahkemesi’nin Soğuk Duvarları
4 Şubat 1981’de Adana’da sıkıyönetim mahkemesinde yargılandım. Yanımda Hasan vardı, Dursun vardı, Sevinç vardı, Ayşe vardı, Nurullah vardı… Hepimize ikişer ay hapis cezası verildi.
O gün bir arkadaşım fısıldadı:
“Demek ki doğru yoldayız.”
Evet, biz doğru yoldaydık. Çünkü biz adaleti, barışı, eşitliği ve insan haklarını savunuyorduk.
Mahkûmiyet mi, Onur Belgesi mi?
Aradan yıllar geçti. O gün verilen ve 1402 sayılı kararla öğretmenlikten ihraç edilmeme sebep olan o belge hâlâ duruyor. Mühürler, imzalar, tarihler… Kâğıt üzerinde “mahkûmiyet” yazıyor.
Ama ben o kâğıda baktığımda bir onur belgesi görüyorum. Çünkü biz haklıydık. Tarih, bizi sanık sandalyesine değil, adalet ve özgürlük mücadelesinin onur sayfalarına yazdı.
12 Eylül’ün Zincirleri
12 Eylül bu ülkenin demokrasisine vurulmuş en ağır darbe, en acımasız zincirdi. Binlerce insan işkencelerden geçirildi, susturuldu, yok edildi. Partiler, dernekler kapatıldı, özgürlükler gasp edildi.
Ama zincirleyemedikleri tek şey vardı: Umut ve özgürlüğe olan inancımız.
Darbeler Geçici, Halkın İradesi Kalıcı
Bugün, 12 Eylül’ün yıldönümünde tekrar söylüyorum: Bir gün, gerçek bir hukuk devletinde, tarihsel bir yargılama yapıldığında “Sanık ayağa kalk” denildiğinde, sanık sandalyesinde özgürlük ve barış isteyenler değil, darbeciler oturacaktır.
Çünkü darbeler geçicidir. Kalıcı olan, halkın iradesidir.