Hadi gelin bugün hepimizin hayatında en az bir kez duyduğu ama nedense “bana bir şey olmaz” deyip önemsemediği bir konuyu konuşalım: yüksek tansiyon. Evet evet, o sessiz tehlike! Ne kapıyı çalar, ne haber verir…

Bir bakmışsın baş ağrısı, bir bakmışsın çarpıntı, bir bakmışsın “doktor bey ne oluyor” diye hastanenin yolunu tutmuşsun.

Ama işin ilginç yanı şu: Tansiyon çoğu zaman bize kızmıyor… Biz ona kızdıracak ne varsa tabağımıza dolduruyoruz!

Ben de bugün size biraz “şunları yemeyin” listesini, biraz da “şunları yerseniz hayatınız kolaylaşır” tavsiyelerini, ama bir doktor edasıyla değil… Hani mutfakta sohbet eder gibi anlatmak istiyorum.

Tuz… O küçücük kristal, koskoca belayı yaratıyor

Allah aşkına söyleyin, biz bu tuzu neden bu kadar seviyoruz? Sanki yemek tuzsuz olunca hayat tuzsuz oluyor! Ama işte o tuz, vücudu su tutturuyor, damarların içinde trafik sıkışıklığı yaratıyor. Kan akışı “kanka biraz yavaşlayalım mı?” bile diyemeden basınç bir anda tavan yapıyor.

Konserve çorba, işlenmiş et, paket cips… Bunlar mutfakta durduğu her saniye tansiyonun moralini bozuyor, haberiniz olsun.

Yağda yüzmüş yiyecekler… Midemiz seviyor ama damarlar nefret ediyor

Doymuş yağ dediğimiz şey, resmen atardamarların duvarına çimento gibi yapışıp orayı daraltıyor. E ne oluyor? Trafik yine kilit!

Tam yağlı peynirler, kızarmış her şey, işlenmiş etler… Biraz azaltınca bile vücudun nasıl “oh be!” dediğini hissediyorsunuz.

İlave şeker… Tatlı tatlı geliyor ama acı sonuçları var

Şekerin yaptığı sadece “gelsin göbek” değil. Şeker, tansiyonun dengesini alt üst ediyor. Hele o tatlandırılmış yoğurtlar, kahvaltılık gevrekler, şuruplar… Göründüklerinden çok daha tehlikeliler.

Kısacası, şeker masum değil arkadaşlar. Hatta bazen tuzdan daha tehlikeli.

Şekerli içecekler: Tansiyonun kabusu

Kola, enerji içeceği, tatlı kahve, soğuk çay… Bunlar resmen vücuda şok indirimi yapıyor. Kan şekeri zıplıyor, insülin deliye dönüyor, tansiyon “ben de buradayım” diye kafa kaldırıyor.

Bir bardak yazlık mutluluk gibi görünüyor ama arka planda tansiyona hiç yaramıyor.

Alkol… “Bir şey olmaz” demeyin

Alkolün olayı da şu: Önce damarları gevşetip seni rahatlatıyor, sonra bam! Tansiyonu yükseltip geri vuruyor. Bu iniş-çıkışlar tansiyon hastası için hiç iyi değil. Üstüne bir de bazı ilaçlarla girip gerginlik yaratıyor.

Azı karar, çoğu zarar. Bunun özeti bu.

Dondurulmuş pratik yemekler… Pratik ama tehlikeli

Dondurulmuş pizza, lazanya, patates kızartması… Bak bu listeyi okuyunca bile tansiyon hafif yükseliyor olabilir. Çünkü içlerinde tuz, şeker, yağ… Üçlü bela paketi var.

Fast food: Tansiyonun “kara liste” maddesi

Hamburger, kızarmış tavuk, pizza, patates kızartması… Bunları herkes seviyor ama damarlarınız sevmiyor. Hele tansiyonunuz varsa, düpedüz nefret ediyor diyebiliriz.

Soslar masum değildir

Ketçap, mayo, barbekü, soya sosu… Bunlar yemek değil, “tuz ve şeker bombası”. Bir çay kaşığıyla başlıyor, iki kaşık derken farkında olmadan günlük sodyum kotasını dolduruyorsunuz.

Paketli atıştırmalıklar: “Bir tane daha” tuzağı

Cips, kraker, simit, kurabiye, peynirli çubuk, patlamış mısır… Hepsi aşırı işlenmiş, besinsiz, tuzlu ve bağımlılık yapıcı. Tansiyon için tam bir sabotaj.

Peki ne yiyeceğiz? Aç mı kalalım?

Yok canım olur mu öyle şey? Asıl güzel haber burada başlıyor.

Yeşil yapraklı sebzeler, taze meyveler, yulaf, kinoa, kuruyemişler, somon, sardalya gibi yağlı balıklar… Bunlar hem doyuruyor hem de kan basıncınızla iş birliği yapıyor.

Tansiyona zarar veren yiyecekleri küçülttükçe; sağlıklı olanları büyüttükçe, hem kendinizi hem rakamları daha iyi hissediyorsunuz.

Tansiyon dediğin şey aslında bize kızmıyor.

Biz, yıllarca yanlış beslendiğimiz için onu kızdırıyoruz.

Bazen sadece ekmekten tuzu azaltmak, bazen asidi hayatımızdan çıkarmak, bazen de dondurulmuş pizzayı “acil durumlar” dışında eve sokmamak bile büyük fark yaratıyor.

Tansiyonun varsa hayat bitmiyor.

Sadece tabak biraz değişiyor…

Ve inanın bana, değişince çok daha iyi bir hayat geliyor.