Yerel yönetimlerin sivrisinek mücadelesi artık tüm yıl boyunca süren entegre bir çalışmadır. Larvatik ilaçlama gecikir veya ihmal edilirse, yaz geldiğinde sokaklarda sisleme araçları dolaştırmanın da nihai bir faydası olmuyor. Bu yöntemin sadece % 2 veya % 5 kadar etkisi olduğunu tespit ediyor bilim insanları. Yani entegre mücadele yapılmadığı takdirde, Körfez’de sivrisinekler olmadan bir yaz geçirilmesi mümkün değil.
Günlerdir fırtına eksik olmuyor Edremit Körfezi’nde. “Filiz Koparan Fırtınası” vardı önce, şimdi de “Ülker Doğumu Fırtınası” esiyor. Hemen “zor bir durum” demeyin, zira herkes bundan memnun. “Nasıl olur bu?” demeyin şimdi de. Haklısınız sıradan bir doğa olayı olan fırtına, aslında her zaman tedirgin etmiştir insanları. Fakat elbette bir işlevi var fırtınaların. Mesela bugünlerde esenler, yeni mevsim yeni doğan veya gelişen bitki ve hayvan türleri içinde, dayanıklı olanların devamına, olmayanların ise elenmesine karar veriyor. Hatta son yıllarda bir başka işlevi daha çıktı ortaya. Yaz başlangıcında sahillerimize koşan insanları, birkaç günlüğüne olsa bile sivrisinek taarruzundan kurtarıyorlar. Kanatlı zararlılar başını bile kaldıramıyor fırtınalarda ve insanlar bundan çok memnunlar.
***
Bu tespit sadece işin latifesi. Elbette fırtınayı sivrisineğe tercih etmek gibi bir durum yok buralarda. Fakat son yıllarda sıkça dile getirdiğim bir başka tespiti yineleyeceğim izninizle. Sivrisinekler küresel iklim değişimine uyum sağladılar ama belediyelerimiz henüz bu konuyu tam olarak anlayamadılar! Artık 12 ay boyunca lavra ilaçlaması yapması gerekirken Büyükşehir Belediyesi, hala Şubat’ta harekete geçiyor. Larvalar kanatlanıp uçmaya başladıktan sonra Haziran'da püskürtme ilaçlama yapmaya girişen ilçe belediyelerinin başarı oranı ise çok düşük kalıyor. Olan da vatandaşa oluyor, hatta fırtınalar bile “kurtarıcı” gibi algılanıyor artık.
***
Oysa uzmanlar, kış aylarında yaşanan mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklıklar nedeniyle bazı sivrisinek çeşitlerinin kış uykusuna geçemediğini ve yaz aylarında daha büyük bir sivrisinek sorunu yaşanabileceğini yıllardır ifade ettiler. Tabii ki yerel yönetimlerin, küresel iklim değişime karşı bir “eylem planı” bulunuyor. Yaz turizminin bu kadar önem taşıdığı yerlerde, uçkun mücadelesine dair bir madde de bulunmalı değil mi? Yakın zamana kadar, dört mevsimin döngüsü günü gününe bilinirdi. Şimdi mevsimler birbirine karıştı, kaymalar var. Kışlar ılık geçiyor. Kar az yağıyor ve yerde daha az kalıyor. Bahar ve ilkyaz ayları yoğun ve kısa sağanaklarla geçiyor. Kuraklık giderek hissediliyor. Bunları da herkes görüyor.
***
Oysa bu durumun, paralel bir şekilde canlılara yansıdığını da görmek lazım. Zeytin sineği mesela, eskisine göre bir ay daha erken uyanıp yaşam faaliyetine başlıyor. Türünü sürdürmek için ürüyor, sonra henüz olgunlaşmamış zeytin tanelerinin içine götürüp yumurtalarını bırakıyor. Dolayısıyla zeytin tarımında, bu zararlıya karşı mücadele ihtiyacı da erken başlıyor. Körfez’in yağlık zeytin üretimi büyük bir sektör olduğu için, çiftçiler iklim değişiminin bu etkisini hemen fark ettiler ve tepki verdiler, mücadeleyi erkene çektiler. Elbette diğer kanatlılar için de geçerli olmalı bu değişim. Yaz turizmi de çok önemli bir sektör Körfez için. Sivrisineklerin de küresel ısınma olgusundan etkilendiğini yerel yönetimlerin ve çevre sağlığı birimlerinin dikkate alıp, önceden hazırlanması gerekiyor bu nedenle.
***
Şimdi “başladık ya” diyecektir Büyükşehir yetkilileri bu uyarıya. Doğru ama bu sene de Körfez’de “larva ilaçlaması” ancak Şubat ortasında başladı. Su gideri ızgaraları ve rögarların içine “uçkun ilaçlaması” yaptılar. Fakat yetmedi yine. Sonuçlar ve şikayetler ortada. Çünkü yağışlar azalıp da kuraklık arttıkça, bazı alanlardaki su birikintileri, dalyanların ve sazlıkların yoğun olduğu bölgedeki durgun sular, sivrisineklerin esas üreme alanı oluyor. Türkiye’de 60 civarı sivrisinek türü var, her yerdeki varlıkları da hızla artıyor. Hatta farklı iklim kuşaklarından yeni türler gelip yerleşiyor ülkeye. Küresel ısınma sonucu sivrisineklerin yaşam süresi sadece yaz ayları olmaktan çıkıp, yılın tamamına doğru bir yayılış gösteriyor. Şimdi kışın bile ortadan kaybolmuyorlar. Ege ve Akdeniz bölgesinde, 3 veya 5 derecelik sıcaklık artışı onların yıl genelinde görünmesine yetip artıyor. Hızla ve sürekli ürüyorlar, hatta gelişim süreleri de kısalıyor. Daha geç kış uykusuna yatıyorlar, bazı bölgelerde ise artık hiç yatmıyorlar. Sadece 15 derece hava sıcaklığı olunca lavra gelişimlerini hemen tamamlıyorlar. Yumurtaları düşük sıcaklıkta bile hayatta kalabiliyor. Bütün bunlar, sivrisineklerin değişen iklime karşı hızla uyum sağladıklarını gösteriyor. Bulundukları ya da yeni geldikleri ortamların koşullarına, çok hızlı bir şekilde adapte olup türlerini orada da devam ettirebiliyorlar.
***
Peki doğası değişen bu sivrisineklerle mücadele nasıl olmalı? Bireysel olarak ilaç kullanımıyla başarılacak bir iş değil bu. Sivrisinek ilaçlamasının yerel yönetimlerin ve çevre sağlığı birimlerinin kontrolünde yapılması gerekiyor. İlk aşaması ise larva döneminde olmak zorunda. Bir dişi sivrisineğin 2 ila 4 bin kadar yumurtası oluyor. Durgun sulara, pis sulara bırakılan bu yumurtalar, su üzerinde yaygın ve hareketli şekilde kalıyorlar ve 48 saat içerisinde larvaya dönüşüyorlar. Larvalar suyun içinde yaşamlarını sürdürüyor. “S” şeklinde kıvrımlar yaparak hareket ediyor ve belirli sürelerde su yüzeyine çıkıp oksijen ihtiyaçlarını karşılıyor. İşte mücadelenin temel yöntemi olan “larvatik ilaçlama” bu aşamada devreye giriyor. Larvaların oksijen ile irtibatı kesilip hava almaları engellenerek yok ediliyor. Larvalarının bir sonraki aşamasına ise pupa deniliyor. Ergin hale gelmeden önce bir kapsül içerisinde vücudunu sudan ayırarak ve besin almadan 48 saat geçiriyor pupalar. Bu aşamada da farklı bir ilaç kullanarak gelişim sürecinin durdurulması sağlanabiliyor.
***
Gelişimlerinin son süreci ise uçkun zararlı haline gelerek, insanlar başta olmak üzere diğer tüm memeli canlıların kanını emmeye başladıkları evre oluyor. Esas dert de işte o zaman başlıyor. Pupalar, uçkun haline gelince tek mücadele yöntemi olarak ULV makinelerinin sokaklarda havaya ilaç püskürtülmesi (sisleme) kalıyor. ikinci aşamayı oluşturan uçkun ilaçlaması, yaşam alanlarındaki bütün ortak alanlarda, park, bahçe, mesire yeri, sazlık alan gibi sivrisineklerin sevdiği ve rahat ürediği nemli, sulak dere kenarlarında, pis su arıtma tesisleri yakınlarında, belediyelerin sorumluluk sahası içerisinde kalan yerlerde yapılıyor. Sakin ve rüzgarsız havalarda yapılan uygulamaya dumanlama (sisleme) deniliyor ve gün batımı saatlerinde sivrisineklerin gizlendikleri yerlerden çıkıp beslenmeye dağıldıkları zamanlar tercih ediliyor.
***
Anlaşılacağı üzere yerel yönetimlerin sivrisinek mücadelesi artık tüm yıl boyunca süren entegre bir çalışmadır. Larvatik ilaçlama gecikir veya ihmal edilirse, yaz geldiğinde sokaklarda sisleme araçları dolaştırmanın da nihai bir faydası olmuyor. Bu yöntemin sadece % 2 veya % 5 kadar etkisi olduğunu tespit ediyor bilim insanları. Yani entegre mücadele yapılmadığı takdirde, Körfez’de sivrisinekler olmadan bir yaz geçirilmesi mümkün değil. Yerleşik türlerin, belirlenen yaşam alanlarında kontrole alınması; yeni ve istilacı türlerin girişinin ise engellenmesi şart. Yeni türler, aslında yeni hastalıklar anlamına da geliyor. Bunu da açıkça belirtmek lazım. Artık sadece sıtma değil, Sarı Humma, Batı Nil Humması, Chikungunya, Deng Humması ve Zikavirüs hastalıkları da sivrisineklerden bulaşıyor. Onlar kulağımızın dibinde vızıldayan, arada bir vücudumuzu sokup beslenen, kan emdiği yerlerin kaşınmasıyla rahatsızlık veren eski ve bildik canlılar değiller şimdi. Bulaşıcı hastalık taşıyan türlerden ve bunların yayılmasından da korunmak gerekiyor.
***
Ayrıca “sisleme” işlemiyle ilaçların uzun süre havada asılı kaldığı, ortamdaki insanlar ve hayvanlar tarafından solunduğu da dikkate alınmalı. Ölçüsüz ilaçlamalar akut veya kronik zehirlenmelere ve her türlü kanser vakasının artışına yol açabiliyor. Yine havaya püskürtülen bu kimyasal ilaçlar, bir süre sonra yere inip, toprağa, yeraltı sularına ve her türlü yüzeye karışıyor; yağmur kanalları, dere yatakları ile denizlere ulaşıyor, yani bir bütün olarak çevre kirliliğinin artmasında önemli rol oynuyor. Bir diğer husus da, düzensiz kullanım sonucunda sivrisineklerin bu ilaçlara karşı bağışıklık kazandıkları gerçeği. Üstelik sivrisinek ilacı üretebilmek için Türkiye'de aktif madde yok, bunlar Avrupa'dan ithal ediliyor ve epeyce de döviz ödeniyor.
***
Bu nedenlerle, öncelikle sivrisineklerin üreme alanlarının tespit edilip, uçkun haline gelmesine fırsat vermeden larvatik ilaçlamayla mücadele edilmesi şart. Bu alanların ıslahı da önemli. Fakat bunun sazlıkların yakılması ve sulak alanların kurutulmasıyla yapılmayacağı da ortada. Sivrisineklerin yaşam ve üreme alanları zaten o kadar çeşitli ki. Nemli bodrum katlar, saksı altlıkları, rögar ve fosseptikler, su sızıntısı olan her hangi bir yer, büyük durgun sular ve sazlıklar kadar sokaktaki sulama kapları bile temel yaşam alanı olabiliyor onlara. Bir kova suya milyonlarca yumurta bırakabiliyor sivrisinek. Elbette ilaçlama dışında doğal mücadele yolları da var. Bunlar tamamen bilimsel tabanlı, sürdürülebilir teknikler. Mesela balıklar ve kurbağalar sudaki lavraları yiyorlar. Uçkunları tüketen canlılar arasında çok fazla sayıda kuş, yarasa ve örümcek bulunuyor. Sivrisinekleri tümüyle yok edecek bir araç ise henüz yok, zaten ekosistemi bozmanın bir gereği de yok. Ayrıca kasımpatı, biberiye, lavanta, adaçayı, fesleğen, kekik otu gibi bitkileri yaygınlaştırmak suretiyle, insan ile sivrisineklerin yaşam alanları arasına bir sınır, set çekilmesi de mümkün.
***
Sonuç olarak, elbette vatandaşların her akşam sahile inip sivrisinekleri beslemek gibi bir görevi yok. Asıl yerel yönetimlerin görevlerini yapmaları gerekiyor. “Stratejik eylem planları” da gerekli ama küresel iklim değişikliği olgusuna rasyonel bir bakış da şart. Yoksa sivrisinekler karşısında bile aciz kalınabiliyor. Salgın hastalık riski de cabası oluyor. Bir kere daha hatırlatmak istedim bu uyarıları. Umarım adresini bulur bu sefer.