Dün gece Fenerbahçe’nin Lazio ile oynadığı hazırlık maçını izledim. Hem sahada gördüklerim hem de tribünlerde yaşadıklarım, içimdeki Fenerbahçe heyecanını gölgelese de bazı detaylar umut vericiydi.

Maç kadrosuna bakınca, takımın Türkiye Ligi için kurgulanmış olduğu çok netti. Bu kadroyla Şampiyonlar Ligi gruplarına kalmak bile oldukça zor, gruptan çıkmak ise neredeyse imkânsız. Elbette takım Fenerbahçe olunca beklenti hep yüksek oluyor. Sahadaki 11'e baktığınızda, bir Avrupa devine karşı oynayabilecek özgüveni hissedemediniz.

Tribünde ise durum daha da düşündürücüydü. 1907 tribününde yer aldım. Her zamanki coşkuyu, heyecanı, o ateşi aradım ama bulamadım. Ancak öğrendim ki tribünün gerçek sahipleri, yani yıllardır 1907'yi ayakta tutan isimler, maçın bir hazırlık karşılaşması olması nedeniyle orada değildi. Bu anlaşılır bir durum. Ancak gelenler için yorum yapmak istemiyorum; 1907’ye yakışmadığını üzülerek söylemeliyim.

Sponsor Çobani’nin eşi tribündeydi; bu güzel bir detaydı. Ancak üzülerek belirtmeliyim ki bazı taraftarlar için maçtan çok sosyal medya önemliydi. "Kadıköy Boğası" olarak tanınan engelli bir sosyal medya fenomeniyle fotoğraf çektirmek, maç izlemekten daha önemli hale geldi. Bu da hem takıma hem diğer seyircilere karşı büyük bir saygısızlıktı.

Sahadaki isimlere gelince…

Stoper genç Yusuf, soğukkanlılığı ve pozisyon bilgisiyle benden tam puan aldı. Geçen maçlarda olduğu gibi bu maçta da Simanski sahada en çok koşan ve pres yapan oyuncuydu. Ey Nesyri ise fiziksel olarak daha hafif, daha atletik bir görüntü çizdi. Atılan goldeki organizasyon onun çabasıyla başladı. İrfan Can Kahveci ise kendisinden beklendiği kadar oynadı ama bulduğu pozisyonu gole çevirmeyi başardı. Kaleci İrfan Can da iki net pozisyonda rakibin ayağından topu alarak güven verdi. Mert Müldür'e ayrı bir parantez açmak gerekir; hatasız oynadı. Ama onun dışında “Ben buradayım” diyen bir başka oyuncu yoktu. Yeni transfer Brown ise sanki sevgilisinden yeni ayrılmış gibi sahada gezindi durdu; ne top istedi ne sorumluluk aldı.

Yani kısaca, bu kadro Şampiyonlar Ligi için yeterli değil.

Sayın Ali Koç’un fedakârlığına, kulüp için yaptığı maddi ve manevi katkılara büyük saygı duyuyorum. Ancak futbolda başarı yalnızca emek ve iyi niyetle değil, doğru yapılanma ve güçlü kadrolarla gelir. Yeni menajer Devin Özek mi, yoksa eski futbolcu başdanışman Mümtaz Karakaya mı bu kadroyu şekillendirdi, açıkçası kimin planı olduğu bile henüz net değil.

Biz bu arma altında basketbolda nasıl Euroleague şampiyonu olduysak, futbolda da aynı başarıyı istiyoruz. Bu camia, Şampiyonlar Ligi sahnesinde boy gösterecek, tur atlayacak, kupalara uzanacak bir kadroyu hak ediyor.

Ali Koç'un vizyonu ve emeği ortada. Ancak artık bu vizyonun sahaya da yansıması, Şampiyonlar Ligi'ne yakışır bir Fenerbahçe'nin kurulması gerekiyor. Tribünler yeniden coşmalı, sahada yürek koyan, savaşan bir takım görmeliyiz.

Çünkü biz Fenerbahçeliyiz. Beklentimiz, sıradan başarılar değil. Hedefimiz yalnızca Süper Lig değil; Avrupa’da da “biz buradayız” demek!