Yeni yıla günler kala zamanın nasıl aktığını daha derinden hissediyoruz.
20. yüzyılı geride bıraktık, 21. yüzyılın içinde adım adım ilerliyoruz.
Teknoloji arttıkça günler kısalıyor, yıllar hızlanıyor.
68 kuşağının yaşayanları bugün 75-80 yaş bandında.
Benim de dahil olduğum 78 kuşağının yaşayanları ise 65-70 yaş aralığında.
Geçmişimizden çok eksilen var.
Bizleri bırakıp gittiler.
Belki oldukları yerden seyrediyorlardır.
Ama biz, Allah’a şükrederek hâlâ yaşamın içindeyiz.
Zaman sadece geçmiyor; insanı soyuyor.
Gençlikten, iddialardan, hırstan, “ben”den…
Geriye daha sade, daha çıplak bir hakikat kalıyor.
Eskiden gelecek uzun bir yol gibiydi.
Şimdi geriye bakınca anlıyoruz ki yol uzun değilmiş, biz hızlı yürümüşüz.
Takvimler değişirken aslında değişen bizmişiz.
Dünya hızlandı ama insanın içi genişlemedi.
Kalabalıklar arttıkça yalnızlık çoğaldı.
68 kuşağı ideallerle yaşadı, bedel ödedi.
78 kuşağı arada kaldı; hem hayal kurdu hem ayakta kalmaya çalıştı.
Ne tam romantik olduk ne tamamen gerçekçi…
İkisini aynı kalpte taşımaya çalıştık.
Bugün otuzlu, kırklı yaşlarda olanlar dünyayı fethettiğini sanıyor.
Güç, para, unvan, görünürlük…
Hepsi geçici bir alkıştan ibaret.
Oysa biz artık biliyoruz:
Hayat fethedilecek bir yer değil, katlanılacak ve şükredilecek bir yolculuk.
Gençken “her şey olsun” derdik.
Şimdi “sağlık olsun” diyoruz.
Gençken kalabalık isterdik, şimdi birkaç gerçek yüz yeter.
Çünkü yaş aldıkça insan şunu öğreniyor:
Her söylenen doğru değil, her susulan da eksiklik değil.
Çok eksiğimiz var geçmişimizden…
Masalar eksik, sandalyeler eksik, sesler eksik.
Ama o gidenler bize bir şey bıraktı: Hatıra.
Yeni yıla günler kala insan dilek tutmuyor artık, hesap yapıyor.
Kim kaldı, ben neredeyim, daha ne kadar yolum var diye soruyor.
Ve cevabı da biliyor:
Yol kısa, zaman hızlı, dünya geçici.
Ama hâlâ nefes alabiliyorsak,
Hâlâ şükredecek bir sebep bulabiliyorsak,
Gerisi gerçekten boş.
Yeni yıl gelsin.
Eksilterek değil, fark ettirerek gelsin.
Daha çok şey değil,
Daha çok anlam getirsin.