Market alışverişine çıktığınızda fark ediyor musunuz? Sepete attığımız şeylerin çoğu artık “gıda” değil, gıda gibi görünen renkli kutular, parlak paketler, cazip kampanyalar…
Bir bakmışsınız, gerçek domates yerine domates aromalı sos, yoğurt yerine meyveli tatlı, kahvaltı yerine şeker kaplı mısır gevrekleri eve dolmuş.
Bu durum sadece alışkanlık meselesi değil; artık bilim de alarm veriyor.
Geçtiğimiz gün Lancet dergisinde yayımlanan üç büyük araştırma, ultra işlenmiş gıdaların sessizce hayatımıza nasıl sızdığını ve sağlığımızı nasıl kemirdiğini çarpıcı şekilde ortaya koydu. Araştırmacılar açıkça söylüyor:
“Sorun irademiz değil, gıda endüstrisinin gücü.”
***
Sorun biz değiliz, sistem
Gazlı içecekler, cipsler, endüstriyel atıştırmalıklar, mısır gevrekleri… hepsi aynı çatı altında: ultra işlenmiş gıdalar.
Bu ürünlerin ortak noktası şu:
· Aşırı şeker, yağ ve tuz
· Çok düşük vitamin-mineral değeri
· Midemizi dolduruyor ama vücudu aç bırakıyor
· Ve en önemlisi: yeme davranışımızı bozuyor
Klinik deneyler gösteriyor ki yetişkinler bu ürünleri tükettiğinde günde 500–800 kalori fazladan yiyor. Farkında bile olmadan…
Yani iradesizlik değil, bilerek tasarlanmış bir bağımlılık mekanizması.
Üstelik araştırmaların 104’ünden 92’si aynı sonuca çıkmış:
Ultra işlenmiş gıdalar obeziteden kalp-damar hastalıklarına, tip 2 diyabetten depresyona kadar geniş bir sağlık krizini büyütüyor.
Bu liste bile insanın gece 23.00’te cips paketi açarken iki kere düşünmesine yetiyor.
Peki ne olacak? “Evde dikkat edin” demekle olmuyor
Uzmanların uyarısı net:
Bu mesele bireyin bireysel mücadelesiyle çözülemez.
Neden?
Çünkü market rafları, reklamlar, kampanyalar, fiyat politikaları… hepsi tüketiciyi bu ürünlere yönlendirmek için çalışıyor.
***
Araştırma dört çözüm önerisi sunuyor ve bunlar hiç de hafife alınacak öneriler değil:
1. Ürünlerin yeniden düzenlenmesi
· Sadece “şekeri azaltalım” demek yetmiyor.
· Belirli katkı maddelerine sınır getirilmeli.
· Ürünün ne kadar “işlenmiş” olduğunu gösteren etiket sistemi geliştirilmeli.
2. Gıda ortamının düzenlenmesi
· Ambalaj ön yüzüne uyarı etiketleri
· Çocukların reklamlardan tamamen korunması
· Şekerli içeceklere ve seçilmiş ürünlere %20 vergi
· Okul, hastane, kamu binalarında ultra işlenmiş ürünlere yer verilmemesi
· Market raflarında bu ürünlerin azaltılması
Bu maddeler bile, “Evet ya, gerçekten buna ihtiyaç varmış” dedirtiyor.
3. Şirket gücünün sınırlanması
Gıda devlerinin bugün uyguladığı lobi taktikleri tütün ve fosil yakıt şirketlerinin taktiklerinden farklı değil.
Uzmanlar açıkça söylüyor: “Tekelleşmeye karşı daha güçlü rekabet kuralları şart.”
4. Tarımın yeniden düzenlenmesi
Mısır, soya, şeker… Hepsi ultra işlenmiş sektörün hammaddesi.
Bunun yerine sağlıklı üretimi teşvik eden bir destek sistemi öneriliyor.
***
Evde kendi kendine “Bugün çikolata yemeyeceğim” diye savaşan milyonlar var. Ama o çikolatanın neden bu kadar ucuz, ulaşılabilir ve cezbedici olduğunu pek kimse sorgulamıyor.
Oysa araştırmanın final cümlesi çok net:
“Acil önlem alınmazsa ultra işlenmiş gıdalar hem sağlığı, hem ekonomiyi, hem kültürü hem de gezegeni olumsuz etkilemeye devam edecek.”
Bazen çözüm kişisel değil, toplumsal olur.
Bazen sorun irade değil, düzen olur.
Bazen de çare sadece market sepetini değil, market raflarını değiştirmektir.
Şimdi tam da o “bazen” anlarından birindeyiz.