Bir 78’li Olarak...
Ben, 1978 kuşağını sadece tanıyan biri değilim — onun tam ortasında, kalbinde, fırtınasında yaşamış biriyim. O yıllarda gencecik bir delikanlıydım; hayal kurmayı öğrenemeden, hayatta kalmayı öğrenmek zorunda kaldım. Bugünün gençleri, hayatın basit neşelerini doğal bir hak olarak yaşarken; biz sokakta sevgilimizin elini tutamadık, kitaplarımızı gizledik, hayatta kalmak için ideolojik kimliklere sığındık. Geriye dönüp baktığımda gençliğimden çok mücadelelerimi hatırlıyorum.
Bu yazı, sadece geçmişi anlatmak için değil, bugünün gençlerinin özgürlüklerinin değerini bilmeleri, bizleri de anlamaları için kaleme alındı. Biz anlatmazsak, tarih sadece sessizce unutulur.
1978 Kuşağı: İdeallerin Bedeli
1978 kuşağı, çocukluğunu ve gençliğini siyasal kutuplaşma, çatışma ve baskılarla geçirmiş bir nesildir. Bu kuşak, lise ve üniversite yıllarında sağ-sol ayrışmasının en sert dönemine tanıklık etti. Siyasi görüşler sadece fikir bazında kalmaz, silahlı çatışmalarla, sokak infazlarıyla, faili meçhullerle hayatın bir parçası haline gelirdi. Gün geldi okula giderken hangi semtten geçileceği bile ölüm kalım meselesi oldu.
Üniversite koridorlarında, yurt odalarında, kantin köşelerinde her genç bir fikrin militanıydı. Oysa bu fikirlere sahip çıkmanın bedeli büyüktü: İşkenceler, fişlemeler, mahkemeler, cezaevleri… Kimisi gencecik yaşında idam sehpasında, kimisi sürgünde, kimisi yıllarca konuşmaktan korkar halde yaşadı.
Bugünün Gençliği: Özgürlüğün Kanatlarında
Bugünün gençliği ise farklı sorunlar yaşıyor olabilir ama geçmiş kuşakların sahip olamadığı pek çok özgürlüğe sahiptir. Tüm ekonomik zorluklara, gelecek kaygılarına ve toplumsal baskılara rağmen bu kuşak, çocukluğunu ve gençliğini yaşayabilmiştir. Kız arkadaşıyla el ele tutuşup sokakta yürüyebilmiş, aynı evde kalabilmiş, duygularını saklamadan yaşayabilmiştir. Kiminle görüştüğü, ne giydiği, hangi şarkıyı dinlediği nedeniyle fişlenmemiştir.
78 kuşağı ise bu özgürlüklerin hiçbirine sahip olamamıştır. Aşklarını gizlice yaşamak zorunda kalmış, çoğu zaman evlilik dışı bir yakınlık bile toplum tarafından dışlanma gerekçesi olmuştur. O dönem bir parkta el ele tutuşmak dahi ayıplanan, hatta bazı yerlerde tehlikeli sayılan bir davranıştı. Birlikte yaşamaktan söz etmek ise mümkün bile değildi. Bugünün sıradanı, o dönemin imkânsızıydı.
Farklılık Değil, Hafıza Köprüsü Gerek
Fakat burada yapılması gereken bir yargılama değil; bir hafıza köprüsü kurma çabasıdır. Zira her kuşağın kendi hikayesi, kendi acısı ve umudu vardır. 1978 kuşağı yaşadığı travmaları aktaramadan sustu; bugünün gençliği ise geçmişin neden bu kadar iç burkan olduğunu tam olarak anlayamıyor. Oysa bir ülkenin gelişimi, kuşakların birbirini anlamasıyla mümkündür. Geçmişin acılarını bilmeyen, bugünün özgürlüğünün değerini anlayamaz. Bugünün gençleri özgürlük içinde büyürken, geçmişte bu özgürlükler için can verenleri de bilmeli, unutmamalıdır.
Unutmadan: Göz Göze Gelmek Bile Cesaretti
Bazı dönemlerde sadece göz göze gelmek bile cesaret isterdi. 1978 kuşağı işte öyle zamanlardan geçti. Kimisi kalbini değil silahını taşıdı, kimisi ise yüreğinde ideallerle yürüdü. Ama hepsi bir biçimde yaralandı. Ne istedikleri müziği dinleyebildiler, ne istedikleri kitapları rahatça okuyabildiler. Kimi sürgün oldu, kimi mezara kondu. Geriye dönüp baktıklarında ise "Bir ömrü korkuyla yaşadık ama inandık" diyebildiler.
Her kuşağın hikâyesi farklıdır. Ancak bazı kuşaklar, sadece kendi hikâyesini değil, bir milletin tarihini omuzlamıştır. 1978 kuşağı, işte böyle bir kuşaktır. Bugünün gençliği ise bu geçmişin üzerine özgürlüğünü kurmuştur. O hâlde yapılması gereken şey ne suçlama, ne yargılama; sadece biraz anlayış, biraz da minnettir.