HAYVANLARI Koruma Kanunu’yla ilgili haberleri okuyunca.. Bizim oğlanın Kıbrıs’tan getirdiği Bahattin’i düşündüm ilkin. Kedi Bahattin. Grili beyazlı, bildiğin kedi.. Çöplük kedisi! Bu ifade hakaret içeriyor mu acaba? ‘Çöplük kedisi’ demek suç mu? Yönetmelikler çıkınca öğreneceğiz. Ama bildiğin çöplük kedisi Bahattin. Yavruyken Lapta taraflarında, bir çöp tenekesinin yanında titrerken bulmuş, eve getirmiş, temizleyip paklamış. O gün bugün Bahattin bizim oğlanın yanında. Biz Bahattin diyoruz ama, resmi kayıtlarda ‘Bahaeddin’ diye geçiyor. Kıbrıs’taki görevliler öyle yazmış deftere. *** Kedi Bahattin’in business class yolculuğu BAHATTİN beş yaşında falan şimdi. Henüz bir yaşındayken, Kıbrıs’tan Türkiye’ye geldi. Hem ne gelmek… Bir yerlerine çip takmışlar, takip amaçlı.. Bir yığın resmi evrak imzalatmışlar, hayvan kaçakçılığı durumları olmadığına dair.. Bir de kimlik ve pasaport olayları var ki, benim bile pasaportum yok yani! Eh, bunlar için azımsanmayacak bir bedel de ödüyorsun. Ayrıca Bahattin efendinin uçuş bileti de var; oğlan ekonomi sınıf, Bahattin business class! *** O saate kadar kedi milletiyle çok temasım yok. Mangal falan yaparken duvara tüneyen irili ufaklı kedilere artan etlerden vermek.. Meselâ Ayvalık’ta veya Güre tarafında bir sahil restoranında yemek yerden sırnaşıp duran kedilere su püskürtmek… Aralık kapıdan gizlice eve giren kedilerin arkasından terlik fırlatmak… Temastan kasıt bu. “Kedimle beraber geliyorum” deyince bizim oğlan.. “Gelme” dedim.. “Kedi medi istemem ben, bırak nereye bırakacaksan…” Annesi de tam tersine, Bahattin efendinin yolculuğu için lojistik destek veriyor buradan. Sonuçta Bahattin’i getirdiler; evde yatağı yorganı, mama ve su kapları, kaka kutusu falan hepsi hazır. Deri eşyalara bir iki tırnak geçirince salona girişi yasaklandı. Oğlanın odasıyla mutfak arası serbest. Yatağında hiç yatmadı.. Balkonda istiflediğimiz eski sandalyelerin üstünde uyudu. Sevgiye ihtiyaç duyduğunda yanımıza geldi, iki okşattı; sonra diş geçirdi. İlk zamanlar kıl oluyordum. Hele de uykunun en güzel yerinde yatağa fırlayıp deli deli hareketler yapması çıldırtıyordu beni. Hani şöyle sol ayağımla suratının ortasına bi giydirsem yeridir!.. Solakım ya… *** ZAMANLA alıştık.. Sevdik.. Gündüzleri görmediğimiz için özledik hatta. Akşam eve gidince, kundaktaki bebeleri sever gibi hop hop hop yaptık… Mama stokladık onun için.. Kaka kabını sık sık temizledik.. Veteriner ikinci adres oldu.. Yok parazit aşısı, yok kuduz aşısı, yok periyodik bakım, yok tırnak kesimi… Dünyanın parası hepsi. O n’aptı? Kısırlaştırma işinde geciktik biraz.. Bahattin evin içinde dört dönüyor.. Çıkardığı sesler öteki mahalleden duyuluyor. Bugün yaptıralım yarın yaptıralım, hep öteliyoruz. Kedi milleti sağa sola çiş fışkırtıp koku bırakır malum. Birgün eve girdik, leş gibi bir koku.. Bahattin işemiş. Üstüne yaptığı eşyaları yıka, pakla; koku çıkmıyor. Attık hepsini. *** O gidince evde bir boşluk oldu… BAHATTİN yüzünden bir koltuk takımı da attık sonraki günlerde. Gidip gidip koltukların deri kısımlarını tırnaklıyor. Öyle böyle değil; parça parça oldu güzelim takım. Ne yaptıysak çözüm bulamadık. Koltukları attık, deri olmayanlarından aldık. Sonra Ayvalık’a gitti Bahattin. Dünyanın en iri, en şişman kedisi değil ama, kocaman bir şey oldu. Gövde genişledi, kafa büyüdü, pençeler panter gibi. Koltuğa uzanıp yatıyorsunuz meselâ; gelip göğsünüze çıkıyor. Öyle bir ağırlık oluşuyor ki, kalp krizi geçiriyorum sanırsınız. En son sekiz kilo muydu, dokuz mu, öyle bir şey. Hali vakti yerinde.. Yediği önünde yemediği arkasında. Keyfi gıcır. *** Dört kez ameliyathane gördü bizim kedi! BAHATTİN gidince evde bir boşluk yaşadık. Uzak duruyorduk kedilerden; öyle bir yakınlaştık ki… Gittik, bizim Cemiyet müzesinin bahçesinde Ramazan Demir’in baktığı kedi yavrularından ikisini aldık. Oğlana Paşa, kıza Eftelya dedik. Ben Kezban diye sesleniyorum bu arada. Kızda hiç sorun yaşamadık.. Paşa efendi marazlı çıktı. Gözünün biri enfeksiyondan kapalıydı; veteriner veteriner dolaşıp tedavi ettirmeye çalıştık. Sonra öğrendik ki, bizim Paşa kansermiş. Kulak içinden kocaman bir et parçası fırladı. Önce Balıkesir’deki Hayvan Hastanesi’nde ameliyat oldu. On beş yirmi gün sonra yine aynı yerden et fışkırdı. Götürdük hastaneye; Bursa’yı adres gösterdiler. Uludağ Üniversitesi’nin Hayvan Hastanesi’nde ikinci kez ameliyathane gördü. Küçücüktü henüz.. Boynuna huni geçirdiler ameliyattan sonra; uzun süre kendini yalayamadı. Tam iyi oldu, hastalığı geçti, koşup oynuyor derken.. Bu kez dördüncü kattan aşağıya düştü. Sağ arka bacağı kalçadan kırıldı.. Kafa göz yarıldı.. Dört ayak üstüne düşer derler kediler için, bizimki çivileme çakılmış. Onu korkudan ve acıdan şoka girmiş halde bulduğumda hüngür hüngür ağlamıştım. Bir kedi için ağlayacağım hiç aklıma gelmezdi! Haydi bir ameliyat daha.. Bir ay sonra topallaması geçti. Üstüne bir tur da kısırlaştırma operasyonu.. Bizim Paşa dört kez narkozlandı yani. İlk ameliyattan sonra gözünün biri kaydı; zamanla göz bebeği yerine oturdu ama şaşı bakıyor şimdi. Bu operasyonlar sonrasında kız kardeşi tarafından sürekli dışlandı, onca acının üstüne… Kezban tısladı durdu, pençe savurdu, istemedi yanında. Baktı ki Paşa’dan kurtuluş yok, kaderine razı oldu, aynı tası, aynı kaka kabını kullanmaya devam etti. *** BİR küçük not daha.. Kezban kendini sevdirmez; istediği zaman gelir, iki sürtünür gider. Seveyim diye abanırsan tırmalayıp ısırmaya çalışır. Paşa’yı al, akşama kadar okşa, ses etmez. Yattığı yerden kalkmaz. Şaşı bakışlarıyla yüzüne masumiyet mimiği yerleştirir; ama her türlü hınzırlığın baş aktörüdür. Siz Kezban yaptı sanırsınız, onu azarlarsınız.. Halbuki Paşa yapmıştır. Kezban doyunca yemeyi bırakır.. Paşa, “yarının garantisi yok, ne bulursam gübürdeteyim, stok olsun” derdindedir hep. Homur homur mama yer; çift midesi var gibi geliyor bana… Kendininki biter, Kezban’ınkine salça olur. Her ikisinin de tek derdi, bir türlü tam keşif yapamadıkları benim odaya girip ortalığı savaş alanına çevirebilmek. Odadaki balkona ağ gerdim, çatıya çıkmasınlar diye. Nasıl olduysa bir delik bulup çıkmışlar geçen. Gecenin yarısı balkondan “gel oğlum, gel kızım” diye bağırıyoruz. Paşa’ya iki mama salladık, anında yuttu enayi; geldi. Öteki gelmiyor. İki saat uğraştık, zor ikna ettik. O günden beri odaya ve balkona giriş çıkış yasak. *** AKŞAM iş dönüşü, apartmana giriş yaptığınızı bile hissediyorlar. Anında daire kapısının önünde karşılama pozisyonuna geçiyorlar. Elimizde paketlerle falan geldiysek, ki genelde öyleyiz; onlara bir şeyler getirdiğimizi düşünüp etrafımızda daire çiziyorlar. Bizimle yatıp bizimle kalkıyorlar. Her yer kıl tüy oluyor, kırılmadık yolunmadık eşyanız kalmıyor. İki bağırıp çağırıyorsunuz, sonra yine sevmeye devam. *** Ailenin fertleri olarak görüyoruz onları UZATTIK gerçi ama.. Bir de Karabık’la Karakedi’miz var gazetede. Karabık bir kedide olabilen her cins tüy rengini tek bedende barındıran bir kedi. Paşa ile Kezban’ın kardeşi. Onu sonradan aileye kattık. Bir yıl kadar gazetede yattı kalktı; şimdi Ömer’le Didem’in evinde. Karakedi’yi annesi getirdi.. Gazetenin olduğu binaya getirip saklamış. Onu da aldık. Eylül’de geldi, aylardır gazetede barınıyor. Masa tepelerinden inmiyor. Oradan oraya zıplıyor. Sevgi arsızı bir kedi. Kısırlaştırdık mecburen.. Sevdirme bahanesiyle yaklaşıp kollarımızı dört ayağıyla kıstırıyor, dişlerini bileklerimize geçirip tecavüze yelteniyordu sürekli!.. *** HAYVAN demeye bile dilimiz varmıyor; ailenin fertleri olarak görüyoruz onları. Çocuklarımızı nasıl düşünüyorsak, onlar da hep aklımızda. Otoparkın orada yeni yavrulamış bir kedicik var; mamayı hazır ediyoruz çantada.. Ne zaman görsek hemen doyurmaya çalışıyoruz; yavrularına süt olsun. ***   Yasa ne kadar korur?   ASIL mevzuya gelelim. Yasayla, yönetmelikle hayvan sevgisi aşılanmaz. Çıkarılan yasalarla onları koruduğunuzu sanırsınız; kağıt üstünde koruma olmaz. Koruma ve sevgi içeride bir yerlerde olmalı. Öyle şu cinsi satamazsın, bu cinse bakamazsın, şu modelleri çoğaltamazsın; yok klips takacağım, yok çip yerleştireceğim, eziyet edene hapis, evden atana para cezası keseceğim falan… Yasayı, gerçek sevgi yazar. Gerçekten seven korur. Siz, sokaktaki canları yaşatmak için çırpınan, onları sahiplenen, aileden biri yapan, gerçekten seven insanların, bu zorunlu olmayan insani davranışın karşılığında başka bir şey yapın. Bütçelerinden önemli bir kaynak ayıran bu insanların yükünü hafifletin. Hayvanlara verilen sağlık hizmetinin ne denli sağlıklı olup olmadığını denetleyin. Resmi barınaklardaki yaşam alanlarının iyileştirilmesini sağlayın. Sokak canlarını sahiplenen insanların, onların sağlığını korumak adına yaptığı gönüllü harcamaları da hesaba katın. Bakım, beslenme ve sağlık için önlerine konan rakamların yüksekliği göz korkutuyor. Veterinerlik hizmetlerinin bedeli ağır. Yeni yasada sirk hayvanlarına kadar her şeyi düşünmüşler ama.. Kötü koşullu hayvanat bahçelerinde millete parayla gösterilen her cins hayvanın temini, bakımı, korunması, sağlığı, beslenmesi, şusu busu pek hesaba katılmamış. Daracık alanlarda, kirli kafeslerde, ne denli sağlıklı olduğu tartışılır ortamlarda para karşılığı sergilenen hayvanların da hakkı, hukuku var elbet. Oldum olası hayvanat bahçelerine karşıyımdır zaten. *** AMA ne olursa olsun, evinizde, ortamınızda bakamıyorsanız bile, onların da sizlerle bir arada yaşadığını unutmayın. En azından bu sıcak havalarda bir kap su, karınlarını doyuracak bir avuç mama bırakın kapınızın önüne.. Yaralı bir havyan gördüğünüzde görmezden gelmeyin; belediye barınaklarına haber verebilirsiniz.