Ormanın sessizliğini sadece kuş cıvıltıları ve yaprak hışırtıları bozarken, bir anda gökyüzü kararır. Duman göğe yükselir, alevler dalga dalga yayılır. İşte o an, doğa çığlık atar ama çoğumuz duyamayız. Oysa ağaçların gölgesinde büyüyen bir sincap, yuvasında yavrularını besleyen bir baykuş, toprağın içinde sessizce var olan bir karınca kolonisi… hepsi o kıyamet anında hayatta kalmak için çırpınır. Onlar için yangın, sadece bir doğa olayı değil; bir evin, bir hayatın, bir neslin sonudur.
Her orman yangını, sadece ağaçları değil, içindeki tüm canlıları da yakar. Gözümüzle göremediğimiz küçük bir sürüngen, daha yeni uçamayı öğrenmiş bir kuş yavrusu ya da henüz süt emen bir geyik… Hepsi alevlerin ortasında, kendilerine çizilmiş kaderden kaçamazlar. Kimi dumanla boğulur, kimi korkuyla yönünü şaşırıp ateşe doğru koşar. Yangından kurtulanlar ise açlık, susuzluk ve yuva yoksunluğu ile baş başa kalır. Kül olmuş bir ormanın ortasında, annesini arayan bir tilki yavrusu, yaşamanın değil, sadece var olmanın bile ne kadar ağır olduğunu hatırlatır insana.
Orman, bir ekosistemdir; bir ağaç devrilince sadece o ağaç değil, ona yuva yapmış yüzlerce tür de yok olur. Sadece büyük hayvanlar değil, gözle göremediğimiz binlerce böcek, mantar, mikroskobik canlı da alevler içinde sessizce can verir. Ve biz, çoğunlukla sadece televizyon ekranında yanan ağaçlara üzülürüz. Oysa bir çam kozalağında uyuyan bir kurdu, bir dalın altında barınan minik bir semenderi düşünmeyiz.
Bazı hayvanlar kaçmayı başarır; ama nereye? Yangından kurtulsa bile, yeni bir yaşam alanı bulamazsa, bir başka tehdit—trafik, açlık, avcılar—onları bekler. Yaralı olarak kurtulanlar, acı içinde kıvranır. Yardıma ulaşan birkaçına şans güler belki, ama doğada her yaralı hayvan, zayıf sayılır ve hayatta kalma şansı yok denecek kadar azdır.
Orman yangınları, sadece doğayı değil, doğanın kalbindeki canlıları da yakar. Ve biz insanlar, çoğu zaman sadece yangın söndürülünce her şeyin bittiğini sanırız. Ama orada, kül olmuş bir dalın altında hala sıcaklığı hissedilen minicik bir kemik parçası, doğanın bize sessizce "beni unutma" deyişidir.
Bu yüzden ormanları korumak, sadece ağaçları değil, o ağaçların gölgesinde yaşayan binlerce canı korumaktır. Her sönmeyen izmarit, her bilinçsizce yakılan ateş, sadece bir yangının değil, bir hayatın başlangıcıdır. Ve her hayat, bizim sorumluluğumuzdadır.
Ağaçlar susar, ama içindekiler çığlık atar. O çığlıkları duymak, insan kalabilmenin ilk adımıdır.