Tarihin Tekerrürü ve Dünya Vicdanının Sessizliği

YİRMİNCİ yüzyılın en karanlık sayfalarından biri olan Nazi Almanyası dönemi, insanlığın hafızasında silinmez izler bıraktı. Yahudilerin sistemli şekilde toplama kamplarında açlık, hastalık, zorla çalıştırma ve gaz odalarında kitlesel ölümlerle karşı karşıya kalması, “soykırım” kavramının uluslararası hukukta yer bulmasına neden oldu. Savaşın ardından Holokost’un korkunç yüzü, özellikle sinema ve edebiyat aracılığıyla tüm dünyanın belleğine kazındı. Bugün hemen herkes, Nazi Almanyası’nın Yahudilere uyguladığı zulmü ve insanlık suçunu biliyor.

Ne var ki aynı insanlık, 21. yüzyılın ortasında, Filistin halkının benzer bir yıkımı yaşamasına sessiz kalıyor.

***


1948’de kurulan İsrail devleti, başlangıçta uluslararası dengeler içinde meşruiyetini güvence altına aldı. Ancak kuruluşundan itibaren sınırlarını genişletme, bölgede etkin bir güç olma hedefiyle hareket etti. Bu süreç, yüz binlerce Filistinlinin topraklarından sürülmesine, mülteci kamplarında yaşamaya mahkûm edilmesine yol açtı.

Aradan geçen onlarca yılda İsrail, askeri gücünü artırdı ve özellikle Gazze ile Batı Şeria’da yoğun baskı politikaları izledi. Ablukalar, gıda ve ilaç ambargoları, sürekli bombardımanlar, işgal altındaki topraklarda yasa dışı yerleşim birimleri, Filistin halkının yaşam hakkını her geçen gün daha da daralttı. Bugün yalnızca Gazze’de 70 bine yakın Filistinlinin İsrail saldırılarında hayatını kaybettiği, bunların neredeyse yarısının çocuk olduğu ifade ediliyor.

***


Uluslararası toplum, Filistin’de yaşananları görüyor. Avrupa’nın bazı ülkeleri Filistin’i tanıma kararı aldı. Aktivistler sokaklarda, meydanlarda ses yükseltiyor. Yardım kuruluşları gıda, ilaç ve insani malzeme göndermeye çalışıyor. Ancak tüm bunlar, yaşanan dramı engellemeye yetmiyor.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda İsrail kınanıyor, devlet başkanları “barış” çağrıları yapıyor. Ancak bu kınamalar İsrail’in politikalarını değiştirmiyor. Çünkü pratikte ağır bir yaptırım uygulanmıyor. İsrail’in arkasında ABD başta olmak üzere süper güçlerin desteği bulunuyor.

***


Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’i Ortadoğu’da bir “stratejik müttefik” olarak görüyor. Enerji kaynakları, jeopolitik dengeler ve askeri çıkarlar bu yakın ilişkinin temelini oluşturuyor. ABD’nin desteği, İsrail’i adeta dokunulmaz hale getiriyor. Bu yüzden İsrail, BM kararlarını ihlal etmekten çekinmiyor; yeni yerleşim yerleri kuruyor, Gazze’yi bombalıyor, komşu ülkelere saldırılar düzenliyor.

ABD-İsrail ilişkilerinin bir diğer boyutu ise siyasal liderler düzeyinde gözlemleniyor. Netanyahu-Trump yakınlığı bunun en bariz örneklerinden biri. Trump döneminde Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması, ABD’nin İsrail politikalarının ne denli tek yanlı olduğunu bir kez daha ortaya koydu.

***


Bugün Gazze, dünyada eşi benzeri olmayan bir insani felakete sahne oluyor. Yıllardır süren abluka nedeniyle temel gıda ve ilaçlara ulaşmak neredeyse imkânsız hale geldi. Hastaneler bombalanıyor, okullar yıkılıyor, kamu binaları yerle bir ediliyor. İnsanlar enkaz altında yaşam mücadelesi verirken, çocukların yiyecek kuyruklarında ellerinde plastik kaplarla sıraya girmesi tüm dünyanın vicdanını kanatıyor.

Geçmişte toplama kamplarının dikenli telleri arkasında yaşanan açlık ve ölüm sahneleri, bugün Gazze’nin sokaklarında yeniden sahneleniyor. Dün Yahudilerin maruz kaldığı zulmü yaşayan insanlık, bugün Filistinlilerin dramını yalnızca izlemekle yetiniyor.

***


TÜRKİYE, Filistin meselesinde tarih boyunca duyarlı bir pozisyon aldı. Türk hükümetleri, İsrail’in saldırılarını kınayan açıklamalar yaptı, uluslararası platformlarda Filistin halkının yanında yer aldı. Ancak ekonomik, diplomatik ve askeri ilişkilerde zaman zaman inişli çıkışlı dönemler yaşandı. Bugün de Türkiye, Filistin konusunda sert söylemler geliştirse de, İsrail’in bölgede sürdürdüğü politikaları durdurabilecek ölçekte bir baskı kuramıyor.

İsrail içinde de farklı sesler var. Özellikle barış yanlısı Yahudiler, hükümetin saldırgan politikalarını protesto ediyor. Ancak bu protestolar güçlü bir muhalefete dönüşemiyor. Netanyahu hükümeti, güvenlik söylemini öne çıkararak toplumun büyük bir kesimini bu saldırıları desteklemeye yönlendiriyor.

***


Bugün insanlık, çok kritik bir soru ile karşı karşıya: Dünya, İsrail’i nasıl durduracak? Filistin halkının maruz kaldığı yıkımı sona erdirmek için yalnızca kınama ve protestoların yetmediği ortada. Uluslararası hukukun işletilmesi, yaptırımların uygulanması ve gerçek bir barış planının hayata geçirilmesi gerekiyor.

Netanyahu gerçeği, ABD’nin koşulsuz desteği, Avrupa’nın ikircikli tutumu, Türkiye gibi ülkelerin sınırlı etkisi… Bütün bu faktörler birleştiğinde, Filistin halkının kurtuluşu için güçlü bir uluslararası iradeye ihtiyaç duyulduğu görülüyor.

Holokost’un insanlık tarihine bıraktığı acı ders, “bir daha asla” sözüyle özetlenmişti. Ancak bugün Gazze’de yaşananlar, insanlığın bu sözünde ne kadar samimi olduğunu sorgulatıyor.


KÜRESEL SUMUD FİLOSU İSRAİL ZULMÜNÜ DURDURABİLİR Mİ?

Son haftalarda adını medyada sık duyduğumuz Küresel Sumud Filosu’na da bakalım biraz. Gazze ablukasını kırmak ve insani yardım ulaştırmak amacıyla 40’tan fazla ülkeden aktivistin katılımıyla yola çıkan Küresel Sumud Filosu, barışçıl bir direniş girişimi. Drone saldırıları ve engelleme girişimlerine rağmen filonun temel hedefi, Gazze’deki insani krizi uluslararası kamuoyunun gündemine taşımak ve siyasi baskı oluşturmak. İsrail vahşetini doğrudan bitirecek gücü olmasa da, sembolik etkisiyle dikkat çekmeyi amaçlıyor.

Dünya devletleri, özellikle de Avrupa, Filistin meselesine büyük ölçüde seyirci kalırken; aktivistler, Küresel Sumud Filosu ile İsrail’in vahşetini uluslararası kamuoyunun gözleri önüne sermek için Akdeniz’de yol alıyor. Bu mücadele, insanlığın hâlâ ölmediğinin güçlü bir göstergesi niteliğinde. Sumud Filosu tek başına zulmü durduramaz, fakat dünya kamuoyunu harekete geçirme, devletleri diplomatik adımlar atmaya zorlama ve insani yardım koridorları açılması için baskı oluşturma gibi sonuçlar elde edebilir.

Masum çocukların gözyaşı ve açlıkla sınandığı bu felaketi durdurmak, uluslararası toplumun ahlaki ve hukuki sorumluluğu olmalı. Dünya artık sadece izlemekle yetinemez, gerçek barış ve adalet için İsrail’e ağır yaptırımlar uygulanmalı, Filistin halkının yaşadığı vahşeti ve zulmün sona ermesi için somut adımlar atılmalı.