BİR kahvenin kırk yıl hatırı varmış.

Bir gazetenin?

Gazete zaten hep hatırlanır. Gazete okuru, sabah içtiği çay gibi, kahvaltının üstüne höpürdettiği köpüklü kahve gibi, gazetesini unutmaz.

Artık akıllı telefonlarla mobil sayfalardan takip ediyor pek çoğu. Ya da masaüstü, dizüstü, tablet bilgisayarlardan bakıyor, okuyor.

Kağıt gazetenin kısa süre sonra yok olacağını düşünüyor kimileri.

‘Geleneksel gazetecilik’ diyorlar bizimkine; bilemiyoruz ‘geleneksel’ olan nereye gidecek, neye evrilecek?

Bugün kağıda ulaşmanın güçleştiği bir dönemdeyiz. Yarın belki de bugünkünden çok daha değerli bir malzemeye dönüşecek kağıt; öyle herkesin alıp kullanabileceği bir mal olmaktan çıkacak!

Matbaada baskı devam ederken makineye takılan, kazana basan, bu yüzden atık durumuna düşen kağıt yığınlarını görünce üzülüyor insan.

Yeni çağ gazeteciliği, ya da ‘Yeni Medya’ dedikleri gazetecilik yaygınlaşıyor.

Dijital ortamda da bu işin hakkını vermeye gayret edenlerdeniz.

***

GELENEKSEL gazetecilikte, içeriği yirmi dört saat sonra sunabiliyorsunuz okuyucuya.

Dijital gazetecilikte haber saniyeler içinde bayatlıyor!

Haberleşmenin sosyal medya trafiği üzerinden yürüdüğü bu çağda artık herkes bir anlamda ‘haberci’ konumunda.

Hem öyle ki, gazeteciler bile kimi gelişmeleri sosyal medyadaki paylaşımlardan öğreniyor.

Ama gazetecilik ciddi iştir. Doğruluğu, dürüstlüğü, ilkeliliği, objektifliği gerektirir.

Sosyal medya için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Trol trafiği oldukça yoğun. Sağlıksız, gerçek dışı, abartılı, hayal ürünü, algı faaliyetleriyle örülü bir sosyal medya işlevi söz konusu.

Bu arada yalnızca sosyal medya hesapları aracılığıyla gazetecilik faaliyeti sürdürenler de çoğalıyor.

Acı ki; özellikle belediyeler ve kamu - özel kuruluşlar sosyal medyadan bir başsayfa yayımlayıp adına ‘gazete’ dedikleri şeye itibar ediyor.

Yine özellikle belediyeler, memlekette geleneksel veya dijital gazete yokmuş gibi davranıyor; kendi algı faaliyetleri için tek sayfalık dijital gazete yayımlıyor.

Bu noktada el birliğiyle gazetecilik mesleğinin itibarını tüketiyorlar.

Sorumlu oldukları işleri bırakıp gazeteciliğe el atıyorlar!

Yüz yüze olduğumuz bu gerçekler bize pek etik gelmiyor.

***

DİJİTAL gazetecilikte sunduğunuz bilginin ömrü saniyelerle sınırlı. Aynı anda sayısız haber sitesi o bilgiyi okurlarına sunuyor. Burada kim önce davranırsa, ‘ek çok tıklama’ alıyor.

‘Tıklama gazeteciliği’ mi desek buna?

Öyle ya, bugün artık ‘trafik’ ön planda. İçerik modundan çıktık; münderecat derinliğini silip attık.. İlk öncelik, trafiği arttırmak!

Bunu, baskı sayısını çoğaltmak, abone sayısını arttırmak, bayilerde satılan gazete sayısını ikiye katlamak gibi mi düşünelim?

Trafik, bir haber sitesi için en önemli etkinlik. Ne ki, memleketin türlü çeşitli meselesine kafa yorduğunuz içeriklere itibar etmeyen, anlık tükenen magazinel şeylere odaklanan bir kitle var karşınızda.

Yaptığınız bir yayının büyük etki yaratacağını düşünüyorsunuz; ne bileyim siyasi bir gelişme hakkında bomba etkisi yaratacak falan sanıyorsunuz.

Adam gidiyor, “bugün bayram tatili; kargo şirketleri çalışıyor mu” türü haberlere yoğunlaşıyor.

Siyasi ve ekonomik gelişmeleri çok az bir kitle takip ediyor artık.

Bir de olmazsa olmazımız Google algoritmaları!

Dijital yayıncılıkta, Google’ın algoritmasına uygun içerik üretebiliyorsunuz. Bu arama motoru, ancak kendi algoritmik yapısına uyan içerikleri önceliyor.

Zaman zaman algoritmayı değiştirdiğinde, haber sitelerinin trafiğinde düşüş yaşanıyor. Trafiği korumak ve arttırmak için Google’ın kölesi olmak zorundasınız!

***

TÜM bu anlattıklarıma eklenen daha pek çok şey var. Ama bugün ‘geleneksel gazete’yi konuşmak niyetimiz.

Öyle ya canım, bizim gazete otuz dokuz yılı geride bıraktı bugün. Kırkıncı yayım yılına adım atıyoruz.

Başta ne dedik: Bir kahvenin kırk yıl hatırı var.

Bir de ‘hatırı sayılır’ gazetecilik var.

Hatırlı, sevilen, aranan, okunan, itibar edilen gazetecilik.

POLİTİKA’nın geride kalan otuz dokuz yılı böyledir. İlkelerinden taviz vermeyen, kendisini kullandırmayan, parayı verenin borazanlığını yapmayan, çok kazanmak adına ödün üstüne ödün vermekten imtina eden, okuyucusuna ve hitap ettiği şehre saygılı, o şehrin dününü bilen, bugününü yaşayan, geleceği için kaygılanan bir gazetecilik anlayışıdır bu.

Algı operasyonlarının payandası olmayı asla kabul etmeyen.. Bir siyasi çıkar grubunun hizmetkarına dönüşmeyen, herkesin sesine soluğuna değer veren, hakaret etmeden, sövmeden eleştiren.. Saygılı ve düzeyli eleştirileriyle şehri yönetenlere yol göstermeye çalışan, değerlerine saygılı ve sahip çıkan, haklının yanında olan, haksızlıkların üstünü örtmeyen bir gazetecilik.

***

POLİTİKA ilk yayıma başladığında haftalıktı ve bendeniz ‘Genç Kalemler’ adlı köşeden sesleniyordum; henüz on yedi - on sekizindeyken.

Demek ki biz de meslekte bir o kadar olmuşuz.

Hani tecrübe sahibiyiz diye düşünürüz hep. Eh bir de mesleğin ‘ak saçlısıyız’ ya artık.

Sağolsun, mesleğin gençleri saygılı davranıyorlar.

Ama çoğu kere ‘yeni düzen’e dair gelişmeleri onlardan öğreniyoruz; çabuk sıkılmalarını, sebat ve sabır kavramlarından habersiz olmalarını falan saymazsak, hepsi iyi çocuklar. Umarım mesleğin gelecekteki itibarını yüceltmek için çaba gösterirler.

Bugünse itibarsızlaştırılmış bir gazetecilikle iç içe yaşıyoruz. Mesleği tümüyle ranta tahvil etmek için ilke, etik, değer ne varsa her şeyi ayaklar altına almaktan çekinmeyen arkadaşların itibarını yerle yeksan ettikleri gazetecilik...

***

GÜNÜN birinde, saygıda kusur etmeyen bir gazete sahibi meslektaş şöyle seslendi bana:

“Ben seni akıllı bir adam biliyordum, salak mışsın...”

Salaklığın nedeni, bu mesleği icra ederken varsıllaşamamakmış!

Zengin gazeteci, gazeteci değildir zaten.

İlkesellik ekseninde gazetecilik yapacaksınız, azla yetinmeyi bileceksiniz.

Karnımız doyuyor çok şükür. Ele güne muhtaç olmadan yaşayıp gidiyoruz. Yetmez mi?

***

HEM otuz dokuz yıldır kesintisiz yayımlanan bu gazeteye, hem mesleğe dair anlatılacak, söylenecek, konuşulacak çok şey var. Bugünlük yetsin; sonraki yazılara kalsın onlar da.

Selam ederim.