Deprem arada unutulup, sallanınca tekrar hatırlanacak bir doğa olayı değil. Fakat hepimiz “böyle bir deprem bu yaz günü veya gecesi yoklarsa bizi?” dedikçe ürperiyoruz yine.
Havalar çok sıcak, susuzluk derdi artıyor, ormanlar ve tarım arazileri hız kesmeden yanıyor derken, deprem gerçeği de “beni unutmayın” deyiverdi. Sındırgı’nın 6,1 ile sallanması adeta hepimizi bir kere daha “uyardı”. Sevmiyorum bu tabiri ama “neyse ki ucuz atlattık yine”. Resmi açıklama “1 can kaybı, 29 yaralı ve 16 bina hasarı” diyor.
Ucuz atlattık ama ders çıkartalım bari. Her yerde Susurluk gibi az yoğunluklu nüfus yok. Balıkesir’de Edremit Körfezi ve Marmara kıyıları şu anda çok kalabalık. Sezonun tam ortası, yazlıklar ve konaklama tesisleri dolu. Şimdi böyle bir ortamda deprem kendisini hatırlatınca, afete hazırlık konusuna da dikkatle bakmak gerekiyor. 17 Ağustos’un 26. yıldönümü de geldi zaten. Anmalar ve hamasi nutuklar olacaktır ama hala “artık içimiz rahat, depreme hazırız” da demek mümkün değil.
Deprem arada unutulup, sallanınca tekrar hatırlanacak bir doğa olayı değil. Fakat hepimiz “böyle bir deprem bu yaz günü veya gecesi yoklarsa bizi?” dedikçe ürperiyoruz yine.
Marmara Depremi diye adlandırılan o felaket 17 Ağustos 1999 gecesi saat 03.02’de meydana gelmişti. Büyüklüğü 7,4 ve süresi 45 saniyeydi. Kocaeli, Yalova, Sakarya, İstanbul ve Düzce’de önemli yıkıma sebep oldu. 18.373 can kaybı, 48.901 yaralanma vardı. Elbette o bölgede yaşayan vatandaşlarımız kadar olamaz ama hepimiz çok üzüldük, içimiz yandı. O zaman ülkeyi yönetenler ders çıkarttıklarını, yaraları en kısa sürede saracaklarını söylediler, “büyük önlemler alacağız, yeni konut yapımı hızla bitirilecek” dediler.
Yasa ve yönetmelik de değiştirdiler, daha önce yapılan binaların 6 büyüklükte bir depreme dayanmasının mümkün olmadığını da açıkladılar. Fakat eylemleri, söylemlerine uymadı, verilen sözler de hakkıyla yerine getirilemedi. Tabii ki sonraki yıllarda başka depremler de yaşadık. Ancak “depreme dirençli yaşam alanları yaratma” konusunda hemen hiç yol alamadığımızı, içimiz yanarak 6 Şubat 2023’deki K. Maraş Depremlerinde tekrar gördük ne yazık ki. Bu kez saat 04.17’de Pazarcık 7,8 ve saat 13.24’de Elbistan 7,5 büyüklüğündeki depremlerle sarsıldı. Bunları Hatay ile Adıyaman’a kadar devam eden her biri 6 büyüklük üstündeki güçlü artçılar takip etti ve 11 ilimizde büyük yıkımlar yaşandı. 53.000’den fazla can kaybı, 150.000 yaralı olduğu açıklandı. Kesin sayılar hala tam olarak bilinemiyor. Yaraların sarılması, yeni konutların inşası, göç edenlerin geri dönmesi ise tamamlanmaya çalışılıyor.
Başka büyük depremler de olacaktır ülkemizde. Çünkü dünyanın yüzeyini oluşturan plakalar hareket halinde ve Anadolu’nun altına dalan Arap plakası nedeniyle, batıya doğru zorlanıyoruz. Bu durum Doğu Anadolu, Kuzey Anadolu ve Batı Anadolu fay hatlarını oluşturmuş. Ülkemizin aktif faylarının toplam sayısı 485’i buluyor ve bunlar sürekli bir deprem tehdidi yaratıyor. Özetle yaşam alanımız bir deprem bölgesi. O halde biz de buna hazır olmalıyız. Deprem gerçeğiyle birlikte yaşamak için uyulması gereken kurallara dikkat etmemiz, yapılması gerekenleri yapmamız, yapılmaması gerekenlerden kaçınmamız şart. Ne yazık ki bu konuda hiç de yeterli noktada değiliz. Her konuda olduğu gibi, hazırlıkları kağıt üzerinde mükemmele yakın bir şekilde yapıyor ama uygulamaya geçmeyi hep erteliyoruz. Finansman, zamanlama, küçük çıkarlar, değişen öncelikler giriyor araya.
O nedenle ülkemizde bir felaketin gelip de, bizleri hazırlıksız yakalamadığı tek örnek bile yok. Dolayısıyla Sındırgı ile 17 Ağustos vesile olmalı ve şimdi depremi konuşmanın tam da sırası demeliyiz. Sahillerimiz bu kadar kalabalıkken büyük bir deprem meydana gelirse, bunun bir felakete dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Zemin ve bina realitesi haklı olarak korkutuyor vatandaşları. Bu yüzden sürekli depreme dirençli kent çalışmalarının hangi noktada olduğunu sorma ihtiyacı duyuyorlar.
Önce genel bir tespit yapalım. Ülkemizde her konuda olduğu gibi, “depreme dirençli olma” işi de özelleştirildi. Yeni mevzuatta, kamu binaları ile bayındırlık yapıları hariç, özel konutların, sahiplerinin talebiyle ve bu konuda yetkilendirilen kuruluşlar eliyle analiz edileceği, çıkan sonuca göre de gerekli güçlendirme veya dönüşüm işlerinin yine kendi imkanlarıyla yaptırılacağı açıkça belirtiliyor.
Oturma ruhsatı almak “güvenle otur” anlamına gelmiyor bizde. Özel mühendislik firmalarına gidip, parasını verip analiz yaptırırsanız güvenle uyuyabilirsiniz geceleri, yoksa sorumluluk sizde. Bu husus, sıkça kentleri yönetenler ve siyasetçiler tarafından dile getiriliyor zaten. En özlü şekilde ifade edenlerden birisi de, önceki dönem Büyükşehir Belediyesi başkanı Y. Yılmaz olmuştu. Şimdi buradan girerek Balıkesir’e gelelim.
1999 Depremi’nden sonra, bina statik hesapları değiştirildi ve 10 ilde pilot uygulama olarak “denetim” zorunluluğu geldi. Balıkesir de 20 civarı aktif fayı olduğu ve bunlar 6.8 ile 7.2 deprem üretme potansiyeli taşıdığı içinde pilot uygulama illerinden birisiydi.
Aradan geçen sürede yapılan ruhsatlı binaların, denetimli ve deprem yönetmeliklerine uygun olduğunu varsayıyoruz. Tabii ruhsatsız olan veya “affa” uğrayanlar da vardır ama malum büyük ölçüde kayda alındı bunlar. 2023 Depremleri sonrasında da buna benzer bir kural değişimi gerçekleştirildi.
Bu kez bina statiği kadar, zemin etüt ve güvenliği de daha gerçekçi hale geldi. Demek ki ülkemizde inşaat yapma şartları ve denetim zorunluluğu açısından önemli bir birikim var ve kağıt üzerindeki durum da hiç fena değil. Fakat deprem, deneyip yaşayarak sonucunun görüleceği bir şey de değil. Yıkılan binalar, can kayıpları, yaralanmalar olması ihtimali varsa yaşayıp öğrenmek asla göze alınacak bir risk değildir.
İşte bu yüzden 1999 öncesi yapıların sahipleri tarafından kontrol ettirilmesi ve gerekli dönüşümün yaptırılması gereği vurgulanıyor. Yasa ve yönetmelik değişimlerinin asıl nedeni bu. Fakat ne depremin zamanını bilmek, ne de vatandaşların ekonomisinin bu işleri hızlandırmaya uygun halde olduğundan emin olmak mümkün değil. O nedenle, devlet dönüşüm alanlarını belirleme ve yeniden inşa için kredilendirme kolaylıkları sağlıyor.
Yerel yönetimler ise binalara ön denetim, kredi desteği, fiili yeniden inşa ve dönüşümü çekici kılacak imar değişiklikleri yapılıyor. Bu noktada merkezi ve yerel idare koordineli çalışmak zorunda. Ülkemiz bunun bir hayli örneğini gördü. Olumlu sonuç alınanlar kadar, bu sistemin tıkandığı örnekler de oldu. Fakat Balıkesir merkez ve ilçelerinde oldukça azdı bu hamleler. Oysa özellikle gevşek zemin, çürük bina, fay hattı üzerine inşa gibi nedenlerle tehlikeli olan yerler var. Vatandaş bu sebeple yerel yönetimden zemin bilgisi paylaşımı, fay hatlarının uygulama imar planına işlenmesi ve binalar için de fiili hızlı tarama bekliyor ısrarla.
Eski Büyükşehir yönetimi deprem öncesi hazırlıklar için “her eski bina deprem riski demek. 1999 öncesinde 66 bin bina var ruhsatlı. Balıkesir’in üçte ikisi demek bu. Buna çözüm üretmek lazım” demişti. Afet Koordinasyon Merkezi’ne ilave olarak bölgesel merkezler kurulacağını, hızlı bina taraması için gerekli aletlerin alınacağını, her yıl 10 bin konutluk dönüşüm yapılacağını, Deprem Fonu oluşturup eski binaların yıkılıp yeniden yapılmasında vatandaşlara destek verileceğini dile getirilmişti. Bir Japonya seyahatiyle afetlere karşı otomasyon ve yapay zeka konusu da incelenmiş ve Afet İşleri Dairesi Başkanlığı kuruluşu üzerinde de çalışmalar yapılmıştı.
Yerel seçimde halk Büyükşehir yönetimini değiştirdi. Yapılan hazırlıklar hangi seviyeden devir alındı demiyoruz, zira her şey yeni baştan ele alındı, var olanın isimleri de değiştirildi. Büyükşehir’in yeni yönetimi bir Dönüşüm Kongresi yaptı, Balıkesir Planlama Ajansı’nı kurdu, Meclis kararıyla 5.42 hektarı kentsel yenileme bölgesi ilan etti, İl Yerel Deprem Kurulu oluşturdu. Deprem Simülasyon TIR’ı dolaşıp eğitimlere başladı. Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi kuruldu.
Belediye Meclisi’nde bir Doğal Afet, Deprem ve Kentsel Dönüşüm Komisyonu da çalışıyor. Sonunda depreme hazır kent çalışmaları 8 ilçede pilot uygulama olarak başlatıldı. Körfez’de Burhaniye ve Edremit’in de içinde olduğu ilçelerde incelemeler yapıldı. Büyükşehir buna “hızlı tarama süreci” dedi ama halkın beklediği İstanbul’daki gibi tek tek bina taramasıyla bu işlem farklı şeyler.
Ayrıca gerekli dijital uygulamanın temini ve riskli zeminlerde 160 bin yapının envantere işlenmesi için ihale yapıldı. Özel bir firma Nisan’da çalışmalarını başlattı, 24 ay sonra riskli binalar değil ama alanlar ortaya çıkmış, bilgi ve fotoğrafları sisteme girilmiş olacak. Sonra kentsel dönüşüm için eylem planı oluşturulacak ve işe o alanlardan başlanacak. İlçe belediyeleri de öneri ve önceliklerini Büyükşehir’e ileterek Meclis kararı alınmasını isteyecekler. Bakanlık bu çalışmalara ne kadar katılacak, müşterek yapılmış bir Balıkesir Deprem Master Planı devreye sokulacak mı? Bunu bilmiyoruz ama halen uygulanan “ötekileştirme siyasetinin” bu alana da girmemesi gerektiğini söylemek istiyoruz elbette.
Depreme hazırlık deyince, sadece deprem sonrası akla gelmemeli. Depreme dirençli kentler oluşturma konusu, tıpkı kirli Körfez ve kirli dereler gibi, yerel değil ulusal bir sorundur. Hazırlıkları da çok fazla zamana yaymak mümkün değil. Zira deprem bizim hızımıza göre değil, sadece kendi öznel yapısına göre işleyen bir doğal süreç. Doğaya gem vurmak, hakim olmak mümkün değil sonuçta. Doğa ile ancak uyumlu yaşanabilir. O nedenle yapılan hazırlıklar, artık somut hale gelmeli ve evlerimizde, sokaklarımızda da görülür olmalı. Sındırgı bunu bir kere daha hatırlattı hepimize.