SICAK içecekle aramız malum, fincan dumanı tütsün istiyoruz. Ama bilim ne diyor? Mesele çay mı, kahve mi değil; ısı. 65 derecenin üzerindeki içimler, yemek borusunun hassas dokusunu yakıp mikroyaralar bırakabiliyor. Bu küçük hasarlar tekrarladıkça iltihap artıyor, mide asidi işi zorlaştırıyor ve yıllar içinde kanser riskini yükseltebiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne bağlı ajansın “çok sıcak içecekleri” yıllar önce “muhtemelen kanserojen” diye ayrı bir sınıfa koyması boşuna değil.


Sorun Türde Değil, Sıcaklıkta
Demli çay, koyu kahve, adaçayı… Fark etmez. Risk; bardaktaki sıvının kaç derece olduğuna, ne kadar hızlı içtiğinize ve yudumun büyüklüğüne bağlı. Örneğin 65 derecelik kahveden büyük bir yudum, yemek borusunun iç sıcaklığını birkaç saniyede ciddi biçimde yükseltebiliyor. Bunu her gün, günde birkaç kez yaptığınızda tablo kronik-leşiyor. “Benim midem taş gibi” özgüveni burada işe yaramıyor; doku aynı doku.



Peki İdeal Isı Kaç?
Araştırmalar, keyif ile güvenlik arasındaki tatlı noktayı yaklaşık 58°C civarında buluyor. Pratik karşılığı: demlediğiniz içeceği 5 dakika bekletmek çoğu zaman sıcaklığı 10–15 derece düşürüyor. Karıştırmak, kapağı açmak, biraz soğuk su ya da süt eklemek de etkili. Kupayı avuçlayıp yanak hizasına getirince buharın yakmaması iyi bir “ev içi termometre” işareti. Bir de hız: küçük yudumlar, kısa molalar, acele yok.


Evde Uygulanacak Mini Protokol
İnce belli bardak yerine ısıyı yayan bir kupa tercih edin.
İlk yudumu dilin ucuyla kontrol edin; “yakıyor” hissi geliyorsa bekleyin.
Demliği/termosu kaynar tutmak yerine içim ısısına odaklanın.
Günde kaç fincan içtiğiniz kadar, kaçını “çok sıcak” içtiğiniz de önemli.
Şunu da ekleyelim: Bu uyarılar “korku” çağrısı değil. Çay-kahve kültürümüzün neşesini kimse elinizden alamaz. Sadece ritüeli bir tık güncellemekten söz ediyoruz.
Beş dakika beklemek, iki damla soğuk su, bir tık küçük yudum… Hepsi bu. Hem dilinizi yakmayın, hem sohbeti uzatın; fincanınız ılıklaşsın, riskiniz azalsın.