Dijital dikkat dağınıklığı büyüyor. Teknolojinin ADHD belirtilerini nasıl tetiklediği ve doğru kullanıldığında nasıl destek olabildiği tartışma konusu.

Son yıllarda gündelik hayatımızda sıkça karşımıza çıkan bir kavram var: ADHD. Çocuklarda görülür diye bildiğimiz bu durumun aslında yetişkinlerde de yaygın olduğu, hatta modern hayatın temposunun bu tabloyu daha görünür hâle getirdiği artık kimse için sürpriz değil.

Fakat asıl dikkat çekici olan, teknolojinin bu süreci nasıl etkilediği… Daha doğrusu, bazen destek olurken bazen de işleri nasıl içinden çıkılmaz hâle getirdiği.

Bugün elimizden düşürmediğimiz telefonlar, uygulamalar, bildirimler ve sürekli akan içerik akışı, zihnimizi hiç olmadığı kadar parçalara ayırıyor. Bir yandan iş yapmaya çalışırken bir yandan “yeni mesaj”, “son dakika”, “video önerisi” derken beynimiz adeta küçük küçük lokmalar hâlinde bölünüyor. Bu durum, zaten odaklanmakta zorlanan insanlar için doğal olarak daha büyük bir yük yaratıyor. Beş dakika içinde üç farklı işe girişip hiçbirini tamamlamadan bırakanların sayısı hiç olmadığı kadar fazla.

Ama hikâyenin tek yüzü bu değil; teknoloji aynı zamanda bir çıkış kapısı da sunuyor. Doğru kullanıldığında, dikkat problemi yaşayan insanların işlerini organize etmelerine, zaman yönetimi yapmalarına, hatırlatmalar kurmalarına ve planlı bir gün geçirmelerine yardımcı olabiliyor. Bir nevi dijital bir destek sistemi gibi… Kimi insanlar için telefonundaki basit bir yapılacaklar listesi bile hayat kurtarırken, kimileri için odaklanmayı artıran uygulamalar veya “pomodoro” tarzı teknikler günün verimli geçmesini sağlıyor.

Yine de burada önemli olan nokta, teknolojinin bizi yönetmesine izin vermemek. Çünkü teknoloji, sınır koyamadığımız anda derin bir odak yerine yüzeysel bir dikkat vaat ediyor. Zihnimiz sürekli uyarılmaya alıştıkça sıradan bir iş bile sabırsızlanmaya başlıyor. Bir metni okumak bile yorucu geliyor, çünkü beynimiz sürekli bir sonraki kısa uyarıyı bekliyor. TikTok videolarının, Reels’ların bu kadar bağımlılık yapması boşuna değil… Saniyeler içinde dopamin veren küçük paketler hâline geldiler.

Tüm bunlar birleştiğinde, aslında teknolojiyle olan ilişkimizi yeniden düşünmemiz gerektiği ortaya çıkıyor. Teknoloji, zihnimizi sabote eden bir düşman da olabilir, günümüzün karmaşası içinde yol gösteren bir yardımcı da… Bu ikisinin arasındaki çizgi ise tamamen nasıl kullandığımıza bağlı.

Belki de hepimizin ihtiyacı olan, bir adım geri çekip şu soruyu sormak: “Bu aracı ben mi yönetiyorum, yoksa o mu beni?”

Eğer doğru cevabı bulabilirsek, hem dijital dünyanın hızına kapılmadan yaşayabilir hem de kendi zihinsel düzenimizi koruyabiliriz. Çünkü sonuçta mesele teknoloji değil; onun bizim hayatımızdaki rolünü nerede konumlandırdığımız.