Her gün pazara, markete giden herkesin ortak bir serzenişi var: “Sepet küçülüyor ama hesap büyüyor.” TÜİK’in açıkladığı son Tarım ÜFE verileri de bu tabloyu rakamlarla önümüze koyuyor.
Ağustosta üretici fiyatları bir önceki aya göre yüzde 3,45 gerilese de yıllık bazda artış yüzde 41,5’i bulmuş. Yani, aslında fiyatlar düşmedi, sadece biraz yavaşladı. Üretici cephesindeki bu artış, kaçınılmaz olarak soframıza da yansıyor.
Meyve Sebze Cep Yakıyor
Veriler içinde özellikle dikkat çeken nokta, meyve fiyatlarındaki sert yükseliş. Yumuşak çekirdekli ve sert çekirdekli meyvelerde yıllık artış yüzde 147! Kısacası, kayısı, erik, şeftali gibi yaz meyveleri neredeyse altınla yarışır hale geldi. Aylık bazda en büyük sıçrama ise tropikal meyvelerde; yüzde 131’lik artış, muz ve avokado gibi ürünleri adeta lüks tüketim sınıfına soktu.
Hani eskiden “çocuğun canı istedi mi muz alırsın, yemese bile ziyan olmaz” denirdi ya, şimdi muz almak için ciddi bir bütçe ayırmak gerekiyor.
Çiftçi Kazanıyor mu, Tüketici Ne Yapıyor?
Rakamlar hep artışı gösteriyor ama işin garip yanı şu: Bu yükselişten çiftçi de tam anlamıyla kazançlı çıkmıyor. Üretim maliyetleri artıyor, girdi fiyatları yükseliyor, mazot, gübre, yem derken çiftçi daha çok harcıyor. Aradaki fark, çoğu zaman aracıların elinde kalıyor. Sonuç? Çiftçi de dertli, tüketici de.
Çözüm Nerede?
Bugün geldiğimiz noktada gıda fiyatları sadece ekonomik bir mesele değil, sosyal bir sorun. Sofraya konan yemek, ailelerin huzurunu da doğrudan etkiliyor. İnsanlar artık “ne yesek?”ten çok “neyi alabilecek durumdayız?” diye düşünüyor.
Belki çözüm, üreticinin elini rahatlatacak desteklerde, belki de tüketiciyi koruyacak daha sıkı denetimlerde yatıyor. Ama kesin olan bir şey var ki, soframızdaki ekmekten domatese, kayısıdan muza kadar her lokma, sessiz bir çığlık atıyor: “Geçim bu kadar zor olmamalı.”