Dmax isimli bir televizyon kanalı var, çok çeşitli konularda belgeseller yayınlıyor. Bu programlardan biri de "Hurda Avcıları"...
İngiltere'de antika değeri olan eşyaların, mobilyaların, nesnelerin izini sürüp, onları satın alıyor, uzman ellere teslim edip restore ettiriyor, adeta zaman tünelinde bir yolculuk yaptırarak günümüz zamanına kavuşturuyor.
Hani bizde bir söz vardır; "Eskiye rağbet olsa bitpazarına nur yağardı..." işte bu adam bitpazarına nur yağdırıyor desek yeridir.
Bu "Hurda Avcıları" isimli programın bir bölümünün tanıtım cümlesi şöyle:
"Modern zaman hazine avcısı Drew Pritchard, tuhaf ve büyüleyici objelerin izini sürüyor. Hurda Avcıları'nda Drew'un terk edilmiş binalardan ve hurdalıklardan bulup çıkardığı hazinelere inanamayacaksınız!"
TİCARİ AHLAK VE İŞ DİSİPLİNİ ÖNEMLİ!
Bu antika avcısı alışverişi yaparken ise, uyanıklık (!) yapmıyor. Muhatabı satıcı, elindeki eşyanın gerçek değerini bilmiyorsa o eşyanın gerçek değerine yakın bir fiyat veriyor; tabii ki uygun bir kâr marjı ile...
Bu ilginç adam, İngiltere'nin burjuva ailelerine ait, yüzlerce yıldır ayakta duran ve o ailelerin yeni kuşakları tarafından da hâlen yaşatılan malikhaneleri, şatoları ziyaret ediyor. O binaların içini geziyor, tavan aralarını, depolarını dolaşıyor ve artık neredeyse “çöp” halinde ama antika değeri olan eşyaları, nesneleri buluyor.
Programın bir bölümünde şöyle bir manzaraya tanık oluyoruz. Bizler için şaşırtıcı bir sahne: Bir çekim planında, kadrajda "soylu" bir ailenin bir ferdi kadın var, fonda 30-40 yıllık taş bir yapı...
Kadın şöyle diyor: "Ailemiz, 1730 yılından beri bu 'evde' yaşıyor. Biz 15'inci kuşağız..."
ONLARIN ÜRETİM GELENEĞİ DE KESİNTİYE UĞRATMIYOR!
Bu durum, gelişmiş ülkelerdeki küçük şirketlerde de üretim geleneğinin kuşaktan kuşağa devam etmesiyle kendisini gösteriyor.
Gelişmiş ülkelerdeki firmaların tarihi çok uzun yıllar öncesine gidiyor. Kuruluşunun üzerinden 100 yılı geçen şirketlerin sayısı hiç de az değil.
Bu firmaların dikkat çeken özelliği ise, geçmişte başlatılan işleri sonraki kuşakların da devam ettirmesi, aile işine sahip çıkması, üretim geleneğini sürdürüyor olması...
HEM “KNOW HOW” HEM DE SERMAYE KUŞAKTAN KUŞAĞA ARTARAK AKTARILIYOR
Örneğin Dmax TV'nin bir programında, “sos” üreten bir firmanın hikayesini öğreniyoruz. Bu firmanın bir bölümü küçük bir müzeye dönüştürülmüş.
Bu özel bölümde firmanın eski üretim araçları, kayıt defterleri, arşivi, hatta firma kurucusu aile büyüğünün çok özel sos formülünün bulunduğu defterleri saklanıyor.
Gelişmiş ülkelerin bu üretim geleneğinin dikkat çekici özelliği, firmanın sahibi ailenin kuşaklar boyunca aynı iş ya da mesleği kesintisiz devam ettirmesi...
Böyle olunca da o alandaki bilgi ve beceri birikimi gelecek nesillere aktarılıyor.
Hani Kayserili ünlü sanayici-iş adamı Sakıp Sabancı'nın dilinden düşürmediği "know how" oluşuyor.
Bu bilgi, becerinin devamı sayesinde aile serveti ve sermayesi de kuşaktan kuşağa artarak aktarılıyor.
TÜRKİYE'DE ŞİRKETLERİN ORTALAMA ÖMRÜ 12-25 YIL ARASINDA
Bizim ülkemizde ise durum çok farklı.
Araştırmalar, Türkiye'de şirketlerin ortalama ömrünün 12 ila 25 yıl arasında değiştiğini gösteriyor.
Ülkemizdeki şirketlerin ömrünün kısa olmasında aile içi anlaşmazlıkların etkili olduğu belirtiliyor.
Ailede ölümlerin yaşanması da firmanın kapanması ya da bölünmesi ile sonuçlanıyor.
Örneğin Balıkesir'in ünlü bir sucuk üreticisi ailenin büyüğünün vefatı ardından şirketin iki ayrı şirkete bölündüğü biliniyor.
Yıllar önce Balıkesir'de o zamanki adıyla Devlet İstatistik Kurumu (DİE), Balıkesir Sanayi Odası'nın daveti üzerine “Yatırım yapmak, iş kurmak isteyenlerin neye bakarak karar verdikleri?” ile ilgili bir araştırma yapmıştı.
Bu çalışma sonunda yatırım kararlarını etkileyen unsurlar arasında gelen ilk etken; "Başkalarına, komşuya özenti." olarak ortaya çıkmıştı.
KURUMSALLAŞMA OLMAYINCA...
Ülkemizde şirketlerin en önemli sorununun kurumsallaşma eksikliği olduğu her fırsatta dile getirilir.
Bir araştırmaya göre:
Türkiye’deki şirketlerin yüzde 95’ini ve halka açık şirketlerin yüzde 75’ini aile şirketleri oluşturuyor.
Ancak Türkiye’de aile şirketlerinin ömürleri 25-30 yılla sınırlı.
Bu aile şirketlerinin sadece yüzde 30’u ikinci, yüzde 12’si üçüncü nesle geçebiliyor.
Dördüncü nesle geçebilenlerin oranı ise yüzde 3’te kalıyor.
Bazı uzmanlar, bu oranın daha da düşük olabileceğini söylüyor.
Denilebilir ki; "İngiltere gibi ülkeler emperyalist, dünyayı sömürdüler."
Öyledir de… Bizim imparatorluk tarihimizde gelişmeleri takip etmekte sorunlu olduğumuz da bir gerçek.
Son 25 yıldan da bir örnek vermek gerekirse; Cumhuriyetin birikimlerinin çarçur edildiği de bir gerçek.