Teknolojideki eşitsizlik ülkeler arasındaki uçurumu büyütüyor. Gelişmiş ülkeler üretirken diğerleri tüketiyor. Dijital makas nasıl kapanır?
Bugün teknoloji dediğimiz şey, hayatımızın neredeyse her noktasına sinmiş durumda. Ama bu gelişmeler her ülkeye aynı hızla, aynı imkânlarla, aynı düzeyde ulaşmıyor.
Dünyanın bir köşesinde yapay zekâ ile çalışan fabrikalar üretimi artırırken, başka bir köşesinde hâlâ internet bağlantısının kopmaması bir mucize sayılıyor. İşte tam da bu nedenle, teknoloji artık sadece yaşam biçimimizi değil, ülkeler arasındaki güç dengelerini de yeniden şekillendiriyor.
Gelişmiş ülkeler, teknolojiyi sadece bir araç olarak kullanmakla kalmıyor; kendi teknolojilerini üretiyor, yenilikçi fikirlerini dünyaya ihraç ediyor, küresel standartları belirliyor. Bir anlamda “geleceğin kurallarını” yazıyorlar. Bu sayede ekonomik güçlerini pekiştiriyor, siyasi etkilerini artırıyor, küresel sahnede daha görünür hâle geliyorlar.
Öbür tarafta ise teknoloji tüketicisi olan ülkeler var. Hazır ürünleri satın alıyor, yazılımı dışarıdan alıyor, makineleri dışarıdan getiriyorlar. Yani başkalarının geliştirdiği dünyanın içine sonradan dahil oluyorlar. Bu, yarışa birkaç adım geriden başlamak gibi bir şey… Ne kadar hızlı koşarsanız koşun, oyunun kurallarını belirleyen yine öndekiler oluyor.
Bu fark sadece ekonomik ya da siyasi alanda da kalmıyor; günlük hayatın içinde bile kendini gösteriyor. Bir ülkede üniversite öğrencileri yapay zekâ ile proje tasarlarken başka bir ülkede hâlâ eski tip bilgisayarlarla ders yapılması bunun en somut örneği. Bir toplumun dijital altyapısı ne kadar güçlüyse gençlerin hayal gücü de o kadar genişliyor; üretme becerileri de o kadar artıyor.
Ancak bu tablo kader değil. Bazı ülkeler, güçlü bir teknolojik vizyon ve doğru yatırımlarla kısa sürede büyük sıçramalar yapabildi. Bir zamanlar teknoloji konusunda geride olan ülkelerin bugün yazılım devlerine, dünya çapında kullanılan markalara sahip olması bunun kanıtı. Yani mesele kaynak kadar niyet, planlama ve cesaret meselesi.
Teknolojinin hızla değiştiği bu çağda ülkeler arasındaki farkı kapatmanın yolu, sadece cihaz alıp altyapı kurmak değil; inovasyonu toplumsal bir kültür hâline getirmek. Gençlere üretme özgürlüğü vermek, girişimleri desteklemek, eğitimi bu çağa göre güncellemek ve en önemlisi teknolojiye sadece “kullanıcı” değil “üreten bir akıl” olarak yaklaşmak gerekiyor.
Çünkü dünyanın yeni düzeninde güçlü olanlar, teknolojiyi alanlar değil; onu geliştirebilenler olacak. Ve bu fark, ülkelerin geleceğini belirleyen en önemli çizgi hâline gelmiş durumda.