SEÇİM DEĞERLENDİRMELERİ - 1 Türkiye Cumhuriyet tarihinin en önemli seçimini geride bıraktı. Seçim sonuçlarına göre Recep Tayyip Erdoğan III. Dönem Cumhurbaşkanlığı görevini üstlendi. Bu sonuçla Cumhuriyet tarihinin en uzun süre iktidara sahip lideri oldu.  Atatürk 15 yıl Cumhuriyeti yönetmişti. Bu süreye 1919-23 arasını da eklersek 19 yıl diyebiliriz. İsmet İnönü 12 sene kesintisiz bir yönetim sergiledi. Kesintilerle birlikte 17 yıl 11 aydır.  Tayyip Erdoğan 2002 yılından bu yana kesintisiz olarak ülkeyi yönetmekte ve 2014'ten bu yana Cumhurbaşkanlığı yapmaktadır. 21 yıldır devam etmekte olan Cumhuriyet tarihinin en uzun kesintisiz parti ve lider iktidarını yaşıyoruz. Bu seçimden sonra artık eski Türkiye'nin tamamen bittiğini ve "Reis Bey'in" siyasi dilini, alışkanlıklarını ve politik kurumlarını şekillendirdiği bir Türkiye'nin başladığı reel olarak kabullenmemiz gerekiyor. Türkiye seçime artan enflasyon, liyakatsizlik, yolsuzluk ithamları, bağımsızlığı tartışılır hale gelmiş bir yargı, kötü yönetilmiş bir deprem, milyonlarca Suriyeli ve Afgan göçmenin yarattığı toplumsal rahatsızlık, göze görünür bir doğa tahribatı, baskılanan dolar ve faiz tartışmalarının eşliğinde girdi. Şüphesiz Tayyip Erdoğan ve AKP için de çok kritik bir seçimdi çünkü karşısında neredeyse tüm muhalefeti tek bir çatı altında toplamış Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP vardı. Kılıçdaroğlu adaleti, liyakati, sosyal devleti anımsatan vaatleri ve göçmenler karşısındaki tavrı üzerinden halka mesaj vermeye çalıştı. Mütevazı ailesi, şaibeye bulaşmamış geçmişi ile adalet, liyakat ve düzen vaatlerini perçinlemeye çalıştı. AKP için muhalefetin çizdiği tüm olumsuz tabloya rağmen seçmen tercihini Tayyip Erdoğan'dan ve AKP'den yana kullandı. Bu tercihle bir anlamda ekonomik sıkıntıları, adalet, liyakat problemlerinin ve göçmen meselesinin kendisi için hayati önemi olmadığı mesajını verdi.  Bu konularda bir rahatsızlığı vardıysa da belki de iktidara süre verdi. Birçoğu statükodan ve istikrardan yana oy kullandı. Bir kısmı için beka meselesi olarak öne çıkarılan konular kendisi için daha önemliydi. Bir kısmı bizzat Tayyip Erdoğan'ın duruşunu, konuşmasını ve bir sembol olarak statüsünü içselleştirdiği ve beğendiği için bizzat Tayyip Erdoğan'a oy verdi. Bu seçimle ekonomik durumun seçmen davranışını belirlediği şeklinde Türk Siyasi tarihi analizi çöpe gitti. Siyaset bilimi çuvalladı. Bu noktada daha sosyolojik ve antropolojik analizler daha açıklayıcı olacak gibi duruyor. Ülkedeki en garip durup ekonomik olarak iyi durumda olan elitlerin sol ideolojiye göz kırpan bir söylem benimseyen CHP ye oy verirken maddi durumu görece daha kötü olan kitlelerin AKP'yi tercih etmeleridir. Bu durum CHP'nin sosyal demokrat yanını gölgede bırakan bir kimlik partisi olması ile ilgili iken AKP'nin  de seçmen tarafından ekonomik sıkıntıların sebebi olarak "görülmemesi" ile ilgilidir. AKP'nin sosyal destekleri yoksul kitleler üzerinde çok etkin bir şekilde kullanmasının da bu kitlenin ekonomik rahatsızlığının muhalefet tarafından ajite edilememesinde payı azımsanmamalıdır. İnsanlar lafı ve vaadi değil parayı ve desteği tercih edebilir. Kenan Mortan hocanın bir notundan alıntıyla: "Cumhur İttifakı adaylarının 1. geldiği (olduğu) 52 ilin Türkiye ulusal hasılasına katkı oranı sadece % 33." Durumu değerlendirmek için bir işarettir. Bir takım iddialara rağmen seçim şeffaf ve adil geçti. Yerel bazı yanlışlar olmuşsa da bunlar seçim sonuçlarını etkilemeyecek boyuttadır. İtirazlar ve kanıtlarla YSK bu tip iddiaları ele almaya her zaman hazırdı. AKP devlet imkanlarını kullandı bu doğrudur ama sosyal medya çağında bunların sonucu etkileyeceğini düşünmüyorum. Halk bu seçimi ciddiye aldı ve sandığa % 88,92 oranında sahip çıktı. Bu Türkiye tarihinde gerçekleşen en yüksek orandır. Bu durum halkın etkin bir politizasyonuna işaret etmektedir. Kimse bu katılım oranını küçümsememelidir. Seçime dair gözlemlerimden biri de ilk tur seçim sonuçlarından sonra CHP içinden ve dışından bir grup muhalif seçmenin daha 2. Tur başlamadan Kılıçdaroğlu'na saldırmaları ve olumsuz tablolar çizmeleridir. Bu kasıtlı olmasa bile disiplinsiz ve başıbozuk bir tavırdı ve Kılıçdaroğlu'nun kaybetmesini etkilediği kesindir. Böyle durumlarda parti içi disiplinin ve seçmen disiplininin sonuca çok olumlu katkıları olur.  Daha kaybedilen bir şey yokken kaybettik, yandık bittik demek başlı başına bozgunu tetikler. Nitekim muhalif seçmenin büyük bölümü zaten kaybettik diyerek 2. Turda sandığa gitmedi. Seçime katılmayan 4 milyon civarında bir genç seçmen sayısından bahsediliyor. Bu durum gençlerin siyasete ilgisinin düşüklüğünü gösterir. Nedeni de siyaset gündemini oluşturan konuların bu gençlerin reel problemlerine uzaklığıdır. Seccade, Alevilik, Kürtlük üzerinden yapılan siyaset tartışmaları sosyo-ekonomik belirsizlikler, eğitim sistemi, eriyen reel ücretler, işsizlik ve geleceksizlik arasında sıkışmış bu kuşağı cezbetmedi.  Benim gözlemlediğim CHP'nin bu kuşağı kazanmak için daha sol bir jargon kullanabilecekken bundan kaçınmasıdır. Sanırım ülkenin ve CHP'nin dizaynı buna uygun değil.  AKP'ye ve MHP'ye ideolojik yakınlık duyan hiçbir gencin sandığa gitmediğini düşünmüyorum. Hepsinin hevesle oy verdiğine eminim.  Sandığa gitmeyenler tamamen muhalefette karşılığını bulamayan gençlerdi. Diğer yandan bu seçimde TİP sert siyaset diline rağmen beklenen oyu alamadı. Bu durum Türk seçmeninin kendisini jakobenizm kibrinden kurtaramayan sola tarihi yaklaşımı ile ilgilidir. Diğer yandan yeni jenerasyonlar için doğru bir siyaset dili ile TİP önemli bir alternatife dönüşebilir. Bunun elbette ki en büyük engeli sol entelektüellerin neredeyse 100 yıldır devam eden teorik tartışmaları nedeniyle ortak hareket edebilmekteki yeteneksizlikleridir. Ayrıca solu, sosyo-ekonomik bir çözüm olarak ortaya koymaktansa halka din, millet, kültürel değerleri ve hatta LGBT konusunda nasıl düşüneceğini öğretmeye odaklanmış bir solun kısa vadede bir geleceği yoktur.  Ancak ben TİP'in  Gezi olaylarında sokağa inen kitlenin siyasal olarak örgütlenmesi için üzerinde çalışılmaya devam edilecek bir yapı olduğunu düşünüyorum. Bunu hep birlikte göreceğiz. Devam edecek