Yerli Malı yurdun malı her Türk onu kullanmalı!
Servet Camgöz
Aralık ayının etkinlikleri deyince yetiştiğimiz yıllardaki ulusal eğitimde ilkokulda bile heyecanla kutladığımız bir "Yerli Malları ve Tutum Haftası" vardı. 12 - 18 Aralık tarihleri arasında kutlanan, ama aslında 365 gün yaşam boyu uygulanması gereken bir kültür, yaşam tarzı olarak öğretilen bu güzellik son yıllarda halı altına itilmiş gibi. Bir dönem her yeri saran, kaliteyi değil yabancı olmayı ve fiyatı öne çıkaran "Ne alırsan 1 lira- 5 lira" düşkünlüğünden bile ancak kur farkıyla kurtulabildik. Ama bu arada ithal ikamesi yerli kaç firma, kaç imalatçı kapandı kimse düşünmedi.
Tabelasından alınan ürüne, pakete çoğunun yabancı kökenli olduğu alışveriş ortamında bakkallarımız da, Türk isimli büyük dükkanlarımız da (market) epey azaldı. Her konuda ileri görüşlü, büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923 yılında İzmir’de İktisat Kongresi’ni toplayarak güçlü ve bağımsız ekonomi için yönlendirdiği yerli üretimin geliştirilmesi ve yerli malların kullanılması kararı ekonomi anlamında büyük öneme sahiptir, bugün ayrı bir yerdedir.
Ekonomik güçlenmenin ana işlevi "Üretim"; bu üretimin öncelikle kendi tüketicileri tarafından tercih edilmesidir. Başta hepsi uluslararası piyasaya giremeyecek küçük/orta ölçekli işletme ürünlerini desteklemekten geçer. "Türk Malı" ve varsa "Balıkesir Malı" almayı bildim bileli uygular, çevreme de aktarmaya çalışırım. Alışverişte ihtiyacım olan bir ürün alırken reklamlarda kafamıza, beynimize sokulan değil, “yerlisi var mı, hangisi” diye sorgular paketlerin üzerlerine bakarım. Ama şimdi paketlerin üzerinde bunu bile çok küçük yazıyorlar. Bazıları ise daha fazla kurnazlığa yönelip koyu zeminde okunamayacak renkte basıyorlar. Eğer fabrika adresi yoksa sadece P.K. varsa büyük olasılık ithaldir, almayalım.
Türk Malı işareti yıllardır aynıdır, ama sanki paketlerde giderek azalıyor gibi. Yerli üretim ise dahilde işleme ile tonluk çuvallarla yurt dışından gelen, sadece kiloluk paketleme işlemi ile yerli yapılıverenleri içerdiği için gerçek olmuyor, dürüst gelmiyor. Alacağımız üründe “Türk Malı” işareti mutlaka olmalıdır. Yoksa yerli malı değildir. Elinizi uzattığınız herhangi bir üründe; bisküviden peynire, tahıldan kolonyaya, deterjandan içeceğe, çerezden bardağa, sabundan çaya, kremden gömleğe her ne olursa olsun; her bir ürün/marka tarlada hammadde üreticisi çiftçilerinden nakliyecisine, işçilerinden depocusuna, bakkaldan toptancı firmalara, fabrika çalışanlarından yan iş alanlarına (paketleme, etiket, kutu, sevk) tahmin edilemeyecek ölçüde çok büyük bir alanda piramit açılımı etkisi yapmaktadır.
Alınan "Türk Malı" bir ürüne ödeyeceğiniz tutar, çok geniş bir ekonomik döngü ağı içerisinde belki yine size kazanç, belki mahallenize alt yapı, belki kardeşinizin maaşı, ülkeye ulusal kazanç olarak geri dönecektir. Özellikle gençler iş bulamama konusunda şikayet ediyorlarsa, önce aldıkları yiyecek/içecek ihtiyaç malzemelerinin Türk mü yabancı mı olduklarını araştırmak zorundalar. Eğer Gıda Mühendisi bir öğrencimiz canı bisküvi istediğinde yüzlerce işçi çalıştıran, kaliteli Türk Malı marka yerine, bir iki temsilci ile halleden ithal markayı seçiyor, alıyorsa işsizlikten şikayet etmeye hakkı olamaz.
Çok eskilerde üniversitede bir Hocamız anlatmıştı; Avrupa'da çok büyük marka bir otomotiv fabrikasında zaman zaman sabah işe gelenlerin araç parkındaki otomobilleri gözlemlenir, başka marka kullananlara "Siz seçmemişsiniz, başkaları da almazlarsa, sonra burası kapanır, siz işsiz kalırsınız" diye hatırlatılırmış.
Aveme denilen toplu satış yerlerinde ise ağırlık zaten yabancı firmalar ve markalar. Yerli markalar yüksek kiralardan dolayı yer alamıyorlar, çok reklam veremiyorlar. Piyasada yeterince bilinmedikleri için etkin olamıyorlar. Ankara'da hazır yiyecek/içecek alanında yabancı markalar, hamburgerciler, donatçılar arttıkça nice işyerlerinin kapandığını bizzat yaşayanlardanız. Pastalarıyla, sandviçleriyle, tatlılarıyla, çörekleriyle ünlü nice köklü, kaliteli işyeri kapandı. Çeşit sandviçleri, kendi bozası, ayranı, ekleri, pastaları olan meşhur Akman, Piknik, Tunalı Flamingo, Milka, Meram, Sergen Pastaneleri artık yok. Şimdi hepsi çeşit çeşit, pahalı kahve satan, hepsi yabancı kökenli, yiyecekleri de içecekleri de yabancı isimli "Cafe","Coffee","Bucks" , "Bistro" larla dolu. Türkçe isimli olanların çoğu da giderek artan çay içme yerine kahve düşkünü yaratma, artırma yoğun kampanyaları arasında varlıklarını sürdürmeye çalışıyor. Çay evi, Çay Ocakları giderek azalıyor, farkında mıyız? Çayımız Rize'de üretilir, ülkeye dağıtılırdı, bağımlılık yapmazdı. Bir anda patlama yapan zincir kahve markaları her yerde, okyanus ötesinden belli kartellerden geliyor, bağımlılık yapıyor ve fazlası zararlı...
Elimizi bir rafa uzattığımızda hemen reklamlarda emredildiği gibi sepete atmadan önce dikkatlice “Türk Malı” işaretini aramalı; nerede üretildiğine, içeriğindeki “E.” kodlu kimyasal katkı maddelerine detaylı bakmalıyız. Fabrika adresi yoksa “Ülkemde kaç kişiye istihdam sağlıyor ki?” “Bunu yüzünden kaç yerli fabrika kapandı, kaç yüz kişi işsiz kaldı acaba?” diye sorgulamalı, ona göre tercih kararı vermeliyiz. Yerlisi varken ille de ithalleri seviyorsanız, çocuklarımız, gençlerimiz neden işsiz diye suçlu aramaya hakkınız yok, aynaya bakın. Ankara'dan güzel, üretken memleketimize gönül dolusu selam ve sevgilerle.
Yorumlar