NAZİF İLBOZ
Yaz ayları geldiğinde hepimizin içi kıpır kıpır olur. Tatil planları yapılır, deniz kokusu burnumuzda tüter, ama aynı zamanda doğanın en büyük sınavlarından biri başlar: orman yangınları. Alevlerin ardından siyaha bürünmüş toprak, kül olmuş ağaçlar ve suskun bir yaban hayat kalır geriye. Ancak bu yazıda felaketi değil, felaketin ardından doğanın nasıl ayağa kalktığını konuşmak istiyorum. Çünkü ormanlar, her şeye rağmen yeniden doğar.
Orman yangını sonrasında ilk izlenim genellikle aynı olur: bir yok oluş manzarası. Fakat doğanın döngüsünde bu bir son değil, yeni bir başlangıçtır. Toprak, yüzeydeki külleri sindirmeye başlar. Sessiz bir onarım süreci başlar, çoğu zaman gözle görünmeyen, ama çok etkili bir süreçtir bu.
Yangın sonrası toprağın üzerinde bir kül tabakası oluşur. Bu tabaka ilk başta yıkım gibi görünse de, aslında toprak için kısa vadeli bir mineral kaynağıdır. Potasyum, fosfor ve diğer besinler açığa çıkar. İlk yağmurların ardından bu mineraller toprağa karışır. Ancak her yangın toprağa aynı etkiyi bırakmaz. Aşırı sıcaklık, humus tabakasını da yakmışsa, toprak su tutma özelliğini kaybeder ve erozyona açık hale gelir.
Bu nedenle, yangın sonrası yapılacak ilk müdahaleler çok önemlidir. Yanmış alanların hemen temizlenmesi yerine, doğanın kendi iyileşme sürecine destek olmak gerekir. Köklerin yerinde bırakılması, toprak kaymasını önlemek için etkili bir adımdır.
Ağaçlar ve bitkiler nasıl geri geliyor?
Akdeniz iklim kuşağındaki ormanların çoğu yangınlara karşı evrimsel adaptasyon göstermiştir. Özellikle kızılçam türü, yangın sırasında yüksek ısıyla açılan kozalakları sayesinde tohumlarını toprağa bırakır. Bu tohumlar birkaç hafta içinde filizlenmeye başlar.
Ancak her yangın alanına ağaç dikmek doğru değildir. Doğal yenilenmeye izin vermek, ekosistemin kendi kendine toparlanmasına olanak tanır. Ağaçlandırma yapılacaksa, yerel türlerin kullanılması şarttır. Aksi halde, doğanın dengesini bozacak yeni sorunlar ortaya çıkabilir.
Yaban hayat nasıl etkileniyor?
Yangın, ormanda yaşayan hayvanlar için dramatik bir deneyimdir. Pek çok tür, ya yaşam alanını kaybeder ya da göç etmek zorunda kalır. Ancak doğa, burada da hızlı bir iyileşme süreci sunar. Böceklerden başlayarak kuşlara, küçük memelilere kadar birçok canlı, orman iyileştikçe bölgeye geri döner.
Doğru yönetilen rehabilitasyon projeleriyle yaban hayatın dönüşü hızlandırılabilir. Özellikle su kaynaklarının korunması ve besin zincirinin desteklenmesi, bu canlıların hayatta kalma şansını artırır.
İnsan eliyle müdahale ne kadar gerekli?
Toplum olarak yangınlardan sonra en çok yapılan şey, “ağaç dikme kampanyaları” düzenlemektir. Bu çaba, iyi niyetli olsa da çoğu zaman bilimsel temelden yoksundur. Asıl olan, yangın çıkmadan önce alınacak önlemlerdir: orman yollarının temizlenmesi, yangına dirençli ağaç türlerinin korunması, yerel halkın eğitimi…
Yangın sonrası yapılan müdahalelerde ise bilim insanlarının ve orman mühendislerinin önerileri doğrultusunda hareket edilmelidir. Ekosistemi göz ardı eden her müdahale, doğaya iyilikten çok zarar verebilir.
Doğa bize ne anlatıyor?
Her orman yangını, yalnızca doğaya değil, insanın doğayla olan ilişkisine de ayna tutar. Küller, sadece yok oluşu değil, yeniden doğuşu da simgeler. Toprak yeniden can bulur, ağaçlar tekrar kök salar, kuş sesleri bir gün yeniden yankılanır o ormanlarda.
Ancak doğanın bu iyileştirici gücüne saygı duymak zorundayız. Biz doğayı yeniden yaratamayız. Ama onunla birlikte, onun ritmine uyum sağlayarak yaşayabiliriz.
Doğa affeder, ama hatırlamayı da bilir.