Ne zaman gastronomi eğitimi söz konusu olsa, akıllara Paris mutfağı, İtalyan teknikleri, Fransız terminolojisi gelir. Yıllardır ülkemizdeki gastronomi okullarında da benzer bir refleks vardı: Batı’yı yücelten, kendi mutfağımızı referans değil alternatif olarak sunan bir sistem. Oysa biz, tarihin en eski sofralarının kurulduğu topraklarda yaşıyoruz. İlk buğdayın filizlendiği, zeytinin yağa dönüştüğü, üzümün hem şaraba hem şifaya evrildiği bir coğrafyada…

Bu toprakların 12 bin yıllık mutfak hafızası varken, neden kendi gastronomimizi merkeze alan bir eğitim modeli olmasın diye hep düşündüm. Ve işte şimdi, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıkladığı Gastronomi Liseleri projesi, bu soruya gecikmiş ama umut dolu bir yanıt oldu.

Bakan Tekin’in ifadesiyle bu liseler sadece eğitim kurumu değil; “Anadolu sofraları için bir laboratuvar, yaşayan bir bilgi ve deneyim merkezi” olacak. Artık öğrencilere “Nasıl yapılır?” değil, “Neden böyle yapılır?” sorusu sorulacak. İşte bu fark, Türkiye’nin gastronomi yolculuğunda gerçek bir devrimin habercisidir.

İstanbul’da Osmanlı mutfağının incelikleri, Antalya’da endemik bitkiler ve doğal ürünler, Gaziantep’te pastacılık ve baklava, İzmir’de zeytinyağlılar, Erzurum’da ise et ve süt ürünleri üzerinden bölgesel gastronomi eğitimi verilecek olması, bu projenin ne kadar bütüncül tasarlandığını gösteriyor.

Gastronomi Liseleri Neden Bu Kadar Önemli?

Çünkü mutfak, yalnızca karın doyurmak değildir. Mutfak, kimliktir. Kültürdür. Hikâyedir. Anadolu gibi çok katmanlı bir coğrafyada, her yemeğin ardında bir halk öyküsü, bir tarih sayfası, bir gelenek yatar. Gastronomi Liseleri, işte bu kültürel birikimi erken yaşta gençlerle buluşturma potansiyeline sahip.

Dahası, yalnızca şef değil; tarımsal üretimden gıda kimyasına, tarihsel anlatılardan duyusal deneyimlere kadar entegre düşünebilen bireyler yetiştirilecek. Bu, sadece turizm ve gastronomi için değil; kırsal kalkınma, kültürel sürdürülebilirlik ve hatta diplomasi için de son derece stratejik bir hamledir.

Türkiye İçin Stratejik Bir Atılım

Bugün İtalya’nın Toskana’sı, Fransa’nın Provence’ı sadece mutfağıyla değil, mutfağı etrafında inşa ettiği kültür turizmiyle dünya sahnesinde. Neden Gaziantep, Hatay, Kastamonu, Mardin aynı ölçekte gastronomi destinasyonları olmasın? Neden Türk mutfağı sadece kebap ve baklavayla anılsın?

İşte bu liseler, Türkiye’nin gastronomi ve turizm vizyonunu yerelden evrensele taşıma yolunda güçlü bir köprü olabilir. Buradan yetişecek öğrenciler, ister kendi restoranlarını kursun ister üniversiteye devam etsin; artık daha bilinçli, özgüvenli ve kültürüne sahip çıkan bir nesil olacak.

Evet, belki bu adım geç kalmış bir hamle. Ama geç kalınmış olması, onun değerini azaltmaz. Türkiye’nin mutfak zenginliği, sadece sofralarda değil; eğitim masalarında da yerini almalıydı. Gastronomi Liseleri tam da bu boşluğu doldurmak için geliyor.

Bu toprakların çocukları, bu toprakların lezzetlerini anlatacak. Sadece "ne pişiriyoruz?" değil, "niçin böyle pişiriyoruz?" diyecek. İşte o zaman mutfağımız, sadece kültürel değil, ekonomik anlamda da dünya sahnesinde hak ettiği yeri alacak.

Muhabir: ULAŞ SÜRMELİOĞLU