“Bir lisan bir insan” sözü, belki de hiç bu kadar anlamlı olmamıştı. Çağımızda dünyayla rekabet edebilmek, kariyer fırsatlarını yakalayabilmek, kültürler arası köprü kurabilmek için yabancı dil bilmek artık bir ayrıcalık değil, bir zorunluluk haline geldi. İngilizceden Çince’ye, İspanyolca’dan Arapça’ya kadar pek çok dil, milyonlarca insanı birbirine bağlıyor.

Dünya dili sıralamalarında İngilizce yaklaşık 1,5 milyar kişi tarafından birinci veya ikinci dil olarak konuşuluyor. Çince, ana dili olarak 1,1 milyar kişiye ulaşırken, İspanyolca 500 milyonun üzerindeki konuşur sayısıyla dikkat çekiyor. Arapça, Fransızca, Hintçe, Bengalce, Rusça ve Portekizce de küresel ölçekte yüz milyonlarca insan tarafından kullanılan etkin diller arasında yer alıyor.

Peki Türkçe? Türkçe, yaklaşık 85–90 milyon anadili konuşuru ile dünya genelinde ilk 20 dil arasında bulunuyor. Azerbaycan Türkçesi, Türkmen Türkçesi gibi lehçeleriyle birlikte değerlendirildiğinde, Türk dili ailesinin toplam konuşur sayısı yaklaşık 200 milyon kişiye ulaşıyor. Türkiye dışında Kuzey Kıbrıs, Balkanlar, Orta Doğu ve Avrupa’daki geniş Türk diasporasında da canlılığını koruyor.

Ancak eğitim sistemimizde yabancı dil öğretimi bugün halen istenen düzeyde değil. Yıllarca İngilizce eğitimi gören öğrencilerimiz, mezun olduklarında basit cümle kurmakta zorlanıyor. Ezbere dayalı, sınav merkezli yaklaşım, dilin günlük hayatta aktif olarak kullanılmasını engelliyor. Oysa dil; konuşarak, dinleyerek ve hata yaparak öğrenilir. Bizse hâlâ dili sadece test sorularıyla tanımlıyoruz.

Ne yapmalı?
- Yabancı dil öğrenimine erken yaşta — anaokulundan itibaren — başlanmalı, çocuklar doğal bir ortamda dile maruz bırakılmalı.
- Derslerde konuşma ve dinleme etkinlikleri artırılmalı, gerçek iletişim önplana çıkarılmalı.
- Anadili konuşan öğretmenlerle etkileşime fırsat tanınmalı; yurt içi ve dışı öğrenci değişim programları desteklenmeli.
- Teknoloji avantajından faydalanarak uygulamalar, videolar, podcast’lerle derinleştirilmiş öğrenme sağlanmalı.
- Öğretmen eğitimi güncellenmeli; modern dil öğretim yöntemleriyle donatılmalı.


Belki de en kritik nokta şu: Çocuklara hata yapmaktan korkmamayı öğretmeliyiz. Dil öğrenimi, yanılmakla, denemekle, cesaretle gelişir. “Yanlış yaparsan rezil olursun” algısı; özgüveni zedeler, öğrenme enerjisini söndürür.


Lisan öğrenmek yalnızca mesleki bir avantaj sağlamaz; aynı zamanda insanın dünyasını zenginleştirir, ufkunu genişletir. Türkçemizi koruyarak, çoğulculuk içinde diğer dünya dillerini öğrenen çok dilli bireyler yetiştirmek, Türkiye’yi geleceğe daha donanımlı taşır. Lisan, bir yarış değil; insanları birbirine yaklaştıran, medeniyetleri buluşturan bir köprüdür.

Muhabir: CENK TUNÇSİPER