BU KEZ KARDEŞİM KURT’LA OKURLARININ KARŞISINDA

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

BALIKESİR ELEKTROMEKANİK A.Ş. İnsan Kaynakları Müdürü, yazar ve şair İsmail Orhan Sönmez peş peşe çıkan kitaplarına bir yenisini daha ekledi. Bu kez şiir kitabıyla okurlarının karşısına çıkan Sönmez, bu kitabında hem kurt yabaniliğini hem de insanın içindeki kurdu anlatmaya çalıştığını söyledi. Sönmez, Ötüken Yayınevi’nden çıkan Kardeşim Kurt’u yarın açılacak Bursa Kitap Fuarı’nda imzalayacak.

 

 

 

 

 

21 Aralık tarihinde Bursa Kitap Fuarında Ötüken yayınları standında Kardeşim Kurt isimli şiir kitabını imzalayacak olan İsmail Orhan Sönmez’le  söyleştik.

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

Adım İsmail Orhan Sönmez, 1978 doğumluyum, 2 yaşından beri Balıkesir’de yaşıyorum. Çocukluğum ve ilk gençliğim bu şehrin kırlarında, tepelerinde geçti. Eğitim ve askerlik sonrası 5 yıl İstanbul’da çalıştım. 12 yıldan beri bu şehirdeyim. Bu şehrin dünyanın en güzel şehri olduğunu düşünüyorum ve burada yaşamayı seviyorum.

 

Şiir yazmaya ne zaman başladınız, şiirinizden bahseder misiniz?

İlk şiirimi ilkokul 3. Sınıfta yazmıştım Balıkesir üzerine. Sonra şiirle uzun süre ilgim olmadı. Üniversite yıllarında birkaç şiir karalamışımdır ancak açıkçası bu alıp götürücü tekinsiz ilhama kapalı kalmayı yeğlediğimi söyleyebilirim.  2005 den itibaren metafizik düşünceleri daha rahat formüle ettiğini düşünerek şiirler yazmaya başladım. İlk şiir kitabım “Kayıp Jeolojiler” dir.   Şiirlerimde insani olanı değil, onun  kendisi olmasına doğru giden yolda farkında olması gereken ama farkındalığından kaçan kuvvetleri anlatmaya çalışıyorum. Bir de hüzün ve burukluk var yaşamın elimizden kayıp gidişine ve yaşamın derin sırları karşısında uyurgezerliğimize dair.

 

Kardeşim Kurt’un öyküsü nedir?

Kardeşim Kurt vahşi doğada geçirdiğim zamanlardaki tefekkürlerden oluşan  bir şiirdir. Onun hem yabani bir hayvan olan kurda, hem de kurdun içimizde bir yerlerde temsil ettiğine dair imlemeleri vardır. Kurt yabaniliğin, baş eğmezliğin kontrol edilmezliğin hayvanıdır. O evcilleşmez. Onu neslini tüketemezsiniz, ona baş eğdiremezsiniz, onun davranışlarını öngöremez ve izini kolaylıkla süremezsiniz. Onun ne zaman nerede ne yapacağını, hangi dağda hangi köyde hangi sürüye baskın vereceğini bilemezsiniz. O nedenle Kurt başlı başına görkemli bir özgürlük şiiridir haddizatında. Bu yabana giden herkesin bir şekilde kurdu göremese bile hissettiği bir şeydir. Bu duygu aynı zamanda insani sınırlılığımızı ve modern yaşamın getirdiği algısal ve eylemsel kötürümlüğümüzü de hissettirir bize. İşte kardeşim kurdun bir yüzü tefekkürlerdir. Diğer yandan Kurdun sembolik bir değeri vardır. O insanın içinde yozlaşmamış, çürümemiş, satın alınmamış ve ehlileştirilmemişliği, bir yaşam formu olarak savaşçılığı simgeler. O özgür ve savaşçı insanın sembolüdür. Kendi kişisel manevi özgürlüğüne doğru yola çıkan herkes, her savaşçı  kurdun yolunu izler. Dünyanın bütün büyük savaşçı geleneklerinde kurdun bu anlamda özel bir yeri vardır. Hatta Türk mitolojisinde Kurt milletin yaratılış sürecinde baş roldedir. Yaşamı insanın kendini gerçekleştirmesi ve “insanca” yaşayarak bu dünyadan vakarla göçüp gitme çabası olarak adlandırdığınızda kurtla ister istemez içsel bir yakınlık, onun arketipiyle bir aynileşme , deyim yerindeyse bir “kardeşleşme” kaçınılmaz olur ki ben bizim tarihimizdeki bireysel ya da toplu tüm silkiniş, uyanış ve varlık için kavga verişlerin altında bu ruhun uyanışını görürüm ben.

 

Kurda dair maceralarınız var mı?

Ben çocukluğumdan beri kırlarla iç içeyim. 18 yaşımdan beri dağcılıkla uğraşıyorum. Türkiye’nin en haşin coğrafyalarında günlerce tek başıma yürümüşlüğüm, trans rotalar yapmışlığım vardır ki bu şekilde bir dağcılık yapan kimseyi tanımadım ben, o da övündüğüm bir tarafımdır.  O nedenle yabanılla normal insanlardan daha fazla iç içe olduğumu söyleyebilirim. Her hafta sonu muhakkak  tabiatla iç içe olurum. Gezdiğim coğrafyalarda çok yabani hayvan iziyle karşılaştım, kurtta buna dahildir ancak kendisiyle yüz yüze gelmek henüz nasip olmadı. Dede Korkut’un dediği gibi “kurdun yüzü mübarektir” ancak henüz müşerref olmadık. Bununla birlikte ben yaban hayatı fotoğrafçılığı da yapıyorum foto kapanla ve Balıkesir’de Kurdun resmini  ilk çeken, onun bu topraklarda olduğunu belgeleyen benim.

 

Peki kurttan muzdarip köylülere söylemek istediğiniz birşeyler var mı? 

Kurt vahşi bir hayvandır. Avlanır. Maalesef bizim dağlarımızda onun avlayacağı karaca, geyik gibi canlılar aşırı avlanmadan yok edildiği için kurt domuzlara nisbeten daha kolay bir av olan koyuna yönelebiliyor. Ancak burada çobanların uyanık olması, köpeklerinin güçlü olması önemli. Ama şunu da unutmamak lazım, bu hayvanlar bu coğrafyaların asıl sahipleri, onlara hayat hakkı tanımayan egoistliğimizin sonucu biraz da yaşanan tatsızlıklar. Bir de doğada bir sürü başıboş köpek var, bunlar bazen koyunlara da saldırıyor. Bunların yaptıkları da kurda mal ediliyor. Kurt doğada sandığımız kadar çok değil. Av baskısı, insani faaliyetler, her yerden geçen yollar, kesilen ormanlar inanın o hayvanların hayatını her gün bir ölüm kalım savaşına çeviriyor.

 

 

 

Günümüzde yayınevleri şiir basmaktan kaçınıyorlar, yeni bir şair olarak Kardeşim Kurt’un basım serüveninden bahseder misiniz biraz?

Evet maalesef yayınevleri şiir basmak istemiyorlar, açıkçası şiirin ciddi okuyucu kitlesinin azalmasının, ya da Türkiye’de her geçen gün geriye giden kültür seviyesinin de bunda payı var ancak asıl neden Türkiye’de şiirin istikametini kaybetmiş olması, önüne gelen şiir yazıyor, insanlar iç dünyalarını ve sübjektifliklerini arsızca ve cahilce yazıya döküyor sonra buna da şiir diyorlar. Ortalık böyle şiirlerden geçilmiyor, bu da tabi insanların şiiri ciddiye almasını engelliyor vs. Ben şiirlerimi birkaç yayınevine gönderdim. Ötüken yayınlarından yayınlamak istedikleri dönüşü geldi. Tam da 2 Haziran’da döndüler. 2 Haziran benim doğum günümdür. Hiçbir doğum günümde bu kadar sevinmemişimdir, çünkü Ötüken Yayınları Türkiye’nin en köklü ve en ciddi yayınevlerinden biridir. Necip fazıl, Cemil Meriç, Peyami Safa, Nihal Atsız gibi abidevi yazarları basmış bir yayınevinin bu kadar kaotik bir ortamda benim şiirlerimi basmak istemesine inanamadım desem yeridir. Hatta kitap basılıp çıkana kadar da hala inanamamıştım. Onların yaptığı açıkçası Türkçe’nin ve Türk dilinin neferliğidir ki buna çok ihtiyacı var dilimizin. Bir de tabi Türkiye bir “ahbap-çavuşlar ülkesi”  bu ülkede bir yerde birlerini tanımıyorsanız bir yerlere gelmeniz, bir şeyler yapmanız çok zor. İnanmayacaksınız belki ama yayın camiasında bu iş en basit çevrelerde olduğu kadar böyle. Ben bu camiada kimseyi tanımıyordum. O nedenle kitabın kabul görüp basılması önemli bir süreçtir benim için.

 

Başka kitap projeleriniz var mı?

Evet yine Ötüken Yayınlarından 2020 yılında basılmaya hazır HIZIRNAME adlı bir çalışmam var. Yarı şiir, yarı hikaye tarzında. Ben ona “hikayat” diyorum. Kitabın bir kısmında 15. YY Türkçesinin kalıplarını kullandım, Anadolu’nun fatihlerine, onların manevi yüksekliklerine ve derinliklerine ithafen böyle gelişti kitap. Değerli editörüm Göktürk Ömer Çakır Bey onu hemen kabul etti. Açıkçası böyle bir kitabın editörlüğünü de o devrin diline vakıf pek kimse olmadığından ondan başkası yapamazdı. Bunun dışında şiir bir ilham işidir, biraz inziva ve içe dönüş gerektirir, dünyanın üzerinde olma hali iktiza eder. Malum iş hayatı bu tip derinleşmelere çok izin vermiyor ancak şiir su gibi biraz da akmaya karar verdiğinde yolunu buluyor.

 

POLİTİKA

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
BU KEZ KARDEŞİM KURT’LA OKURLARININ KARŞISINDA
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!