CENK TUNÇSİPER
“Vakit varken imkân yoktu, imkân varken vakit yoktu, şimdi her ikisi de var ama heves yok.” Bu güçlü cümle üç zamanlı bir hayat muhasebesidir. Gençlikte zaman vardır ama imkân yoktur. Yetişkinlikte imkân olur ama zaman artık yetersizdir. Yaş ilerlediğinde hem zaman hem imkân bir araya gelir ama bu sefer de içimizdeki o ilk kıpırtı, yani heves, çoktan tükenmiştir.
İnsan gençken dünyayı yerinden oynatacak hayallere sahiptir. Zaman boldur, sabahlar umutla uyanılır. Ama cebinde üç kuruş yoktur, çevrende inanan yoktur, imkân yoktur. Her şeyin başladığı yerdir orası ama devamı gelmez. Sonra hayat yol alır…
Bu kez imkânlar oluşur. Biraz birikmiş paran vardır, çevrende sözünü dinleteceğin insanlar da… Ama o yıllarda zaman düşman kesilmiştir insana. İş yoğunluğu, sorumluluklar, aile, koşturmaca… Zaman artık eskisi gibi senin değildir. Ve yine yapamazsın yapmak istediklerini.
Şimdi… Belki de hayatın en dengeli anındasındır. Hem imkân var, hem zaman. Ama içindeki o kıpırtı gitmiş. Heves denen şey, bir daha geri dönmemek üzere seni terk etmiş.
Heves, aslında gençlik değil. Gençliğin en değerli parçası… Heves; akıldan çok kalple yürüyenlerin yakıtıdır. O varsa bir gecede roman yazarsın, o varsa bin kilometre yol gözünde büyümez. Ama o yoksa, denizin en mavisi, sofranın en zengini, hayatın en konforlusu bile içini kıpırdatmaz.
Ve en acı olanı da şudur: Heves geri gelmez. Vakit, bir şekilde yeniden yaratılır. İmkân, biraz çabayla yeniden elde edilir. Ama heves… Bir kez gittiyse, ne zaman ne para çağırabilir onu. O, ruhun baharıdır. Ve kış geldiğinde, geri dönmesi için artık bir mevsim yoktur.
Düşünüyorum da, biz aslında hayatı hep yanlış sırayla yaşamışız. Önce imkân verilseydi gençliğe… Gençliğe vakit eklenseydi hevesle birlikte… Belki bambaşka bir dünyayı inşa edebilirdik. Ama sistem, sanki bilerek ters kurulmuş. Ve sonra insanlara da şu görev düşmüş: her dönemin eksikliğini kabullenmek ve kalanla yetinmeyi öğrenmek.
Ama yine de umut denen şey, tüm bu zincirleri kırabilecek tek şeydir. Heves gitmiş olabilir… Ama insan, bazen bir sözle, bazen bir bakışla, bazen bir yolda rastladığı çocukluk hayaliyle yeniden kıvılcımlanabilir. Çünkü insanın içindeki en büyük mucize, yeniden başlama yeteneğidir.
O yüzden vakti, imkânı ve belki de yeniden doğabilecek bir hevesi olan herkes için bir çağrıdır bu yazı:
Erteleme. Çünkü hayat, üç şeyin bir araya gelmesini nadiren sunar. Ve eğer bu üçü bir aradaysa, susma… Yürü… Çünkü bir daha böyle bir an gelmeyebilir.
“Vakit varken imkân yoktu, imkân varken vakit yoktu, şimdi her ikisi de var ama heves yok.” Bu cümle, sadece bir iç çekiş değil; bir insanlık halidir. Hayat, çoğu zaman bu üç zamanlı çelişkiyle bizi sarsar. Hep bir şey eksiktir. Tamamlandığında ise, içimizde o ilk kıpırtı kalmamıştır.
Ama asıl mesele şu:
Heves bittiğinde hayat bitmesin!
İnsan hevesle doğar. İlk adımını atarken annesinin gülümsemesiyle ödüllendirilir. İlk başarısını hevesle anlatır babasına. O yüzden hayata bağlanmamız hevesledir. Ama yıllar geçtikçe, dünya denen sistem, içimizdeki o taze duyguyu yavaş yavaş törpüler. Beklentiler artar, yükler büyür, hevesler küser...
Bir sabah uyanırsın, hiçbir şeye heyecanın yok. Tatlar anlamsız, sesler boş, yollar sıkıcı gelir. İşte tam o noktada bir çöküş başlar.
Ama işte tam da orada, bir tutunma noktası şart olur.
Hayata tutunmak için içinde sevgiyi yeşert. Birisini sev. Bir dostu, bir hayat arkadaşını, bir çocuğu… Bir takımı tut. Galibiyetiyle mutlu ol, mağlubiyetinde dertlen. Çünkü ait olduğun şey seni hayata bağlar. Bir hobin olsun. Bir enstrüman, bir boya fırçası, bir dağ yolu… Kendini anlatamadığın yerde ellerin, ayakların, sesin seni anlatsın. Bir derneğe katıl. İnsanlık için çalış. Bir çocuğun gözünde minnet gör, bir yaşlının duasında isminden bahsettirmeyi bil. Çünkü tüm bunlar, hevesin bittiği anda seni ayakta tutacak köklerindir.
Sevgiyle, aidiyetle, üretmekle, paylaşmakla yaşarsın. Aksi halde, hevesin gittiği gün, bedenin burada olsa da ruhun bu dünyadan çekip gider. Ve o çok duyduğumuz, “hayatta ama yaşamıyor” dediğimiz insanlar gibi olursun.
Unutma… Hayat bazen üç şeyi bir araya getirir: vakit, imkân ve heves. Ama çoğunlukla eksiktir biri. O yüzden asıl marifet, bu eksikliği sevgiyle telafi etmektir.
Hevesin yoksa, bir çocuğun hayaline ortak ol. İçin yorgunsa, bir köpeğin başını okşa, bir yaşlının elini tut. Kendini değersiz hissediyorsan, bir okul duvarı boya, bir kitap bağışla. Ve tekrar tekrar hatırla:
Sen bu hayata rastgele gelmedin. Tutunacak çok şeyin, anlam verecek çok nedenin var.
Son nefesine kadar yaşamak için değil, yaşatmak için bir nedenin olsun. Ve bunu kendin için yap. Çünkü heves biter, beden yavaşlar, dünya değişir… Ama içindeki sevgiyle beslenen bağ, seni hep canlı tutar.
Hayat, vakit – imkân – heves üçgeninden ibaret değildir.
Hayat, bir yere, birine ya da bir davaya tutunmaktır.
Tutun. Çünkü bırakınca düşülür.