Her yıl 14 Mayıs, Dünya Çiftçiler Günü olarak kutlanıyor. Ancak bu kutlama, her geçen yıl bir bayramdan çok bir farkındalık çığlığına dönüşüyor. Çünkü ne yazık ki çiftçilerimizin alın teri, artık sadece toprağa değil; göz ardı edilen politikalar, iklim değişikliği, artan maliyetler ve göç veren kırsala da damlıyor. Gıda krizinin küresel bir gerçeğe dönüştüğü bu çağda, çiftçiye duyulan saygı yalnızca bir günle sınırlı olmamalı.
Tarım: Kökümüz, Umudumuz
Tarım yalnızca bir üretim biçimi değil, bir yaşam kültürüdür. İnsanlık, binlerce yıldır doğayla kurduğu denge sayesinde varlığını sürdürdü. Ancak son birkaç on yılda, bu denge bozuldu. Sanayileşmiş tarım modelleri, toprağı bir üretim bandına; çiftçiyi ise kırsalda kalmış bir işçiye çevirdi. Oysa çiftçi, sadece kar elde etmeye çalışan bir üretici değil; geleceğe gıda mirası bırakan bir koruyucudur.
Bugün geldiğimiz noktada dünya, iklim değişikliği, su krizi, toprak erozyonu, kimyasal bağımlı üretim, girdi maliyetlerinin artışı ve tarımdan kaçış gibi sorunlarla baş etmeye çalışıyor. Gençler artık traktöre değil, şehre göç etmek istiyor. Kırsal, yaşlanan nüfusun yükünü taşırken; tarım, kaderine terk ediliyor.
Türkiye’de Tarım Nereye Gidiyor?
Türkiye, verimli ovaları, mikroklima iklimi ve dört mevsimiyle aslında bir tarım cenneti. Ama cennet, ilgisizlikle cehenneme dönüşebilir. Son yıllarda artan mazot, gübre, ilaç, yem ve sulama maliyetleri nedeniyle pek çok üretici üretimden vazgeçti ya da toprağını satmak zorunda kaldı.
Tarım arazileri imara açılıyor, meralar yok oluyor, ürün desenleri değişiyor. Bir zamanlar buğday ambarı olan Türkiye, bugün buğday, saman, mercimek, ayçiçeği gibi temel ürünleri ithal eder hale geldi. Sadece gıda güvencemizi değil, kendi kendine yetebilme irademizi de kaybetme riskiyle karşı karşıyayız.
Balıkesir: Anadolu’nun Üretim Kalbi
Tam da bu karanlık tablo içinde Balıkesir gibi illerimiz, Türkiye'nin tarımsal direncini ayakta tutan şehirlerden biri olarak öne çıkıyor.
Marmara ve Ege bölgeleri arasında adeta bir köprü görevi gören Balıkesir;
- Sındırgı’dan gelen lavanta ve kekik,
- Bigadiç’in susamı,
- Manyas’ın sütü,
- Gömeç’in zeytini,
- Havran’ın elması,
- Bandırma’nın domatesi,
- Dursunbey’in hayvancılığı ile bir tarım ve hayvancılık hazinesidir.
Balıkesir aynı zamanda büyükbaş hayvan varlığı ve süt üretiminde Türkiye’nin öncü illerinden biri. Ancak iklim değişikliği, göletlerin kuruması, meraların daralması ve gençlerin tarımdan kopması bu üretim gücünü tehdit ediyor.
Çözüm Var Ama Sorumluluk Büyük
Artık gıda güvenliği, ulusal güvenlik kadar önemli.
Tarım, stratejik sektör ilan edilmelidir.
Çiftçi, yalnız bırakılmamalı; destekleme ödemeleri adil ve zamanında yapılmalı. Su kaynaklarının etkin kullanımı, tohum ve fide desteği, tarımda genç ve kadın istihdamı teşvik edilmeli. Özellikle yerel yönetimlerin tarım kooperatifleri ve doğrudan alım garantileriyle üreticiyi koruyan modelleri yaygınlaşmalı.
Balıkesir gibi tarımda güçlü şehirlerde, yerelden kalkınma vizyonu ile gıda zinciri kentle kırsal arasında yeniden kurulabilir.
Toprak Susmaz, Ama Unutur
Çiftçi tarlayı bırakırsa, toprak sadece ekinsiz kalmaz, sahipsiz de kalır. Ve unutmayalım: Toprak, sahip çıkanı sever.
Bu 14 Mayıs’ta yalnızca çiftçimizin elini sıkmayalım. Aynı zamanda toprağa dönüp, kendimize şu soruyu soralım:
Gelecek nesillere ne bırakıyoruz; susuz topraklar mı, aç raflar mı, yoksa üretimle beslenen bir ülke mi?