KİMİN nerede, ne zaman, ne olacağını kim bilebilir?
Çalışıp çabalamışsındır, işinde gücünde bir başarı öyküsü yazmışsındır. Duyarlılığın, yardımseverliğin, hoşgörün, iyi niyetin falan takdire yaşandır.
Son kertede ayağın takılır düşersin.. Ya da ne bileyim şeytan bacağına dolanır; dosdoğru giderken yan basarsın. Hatalı bir işe adını yazdırırsın. Geride bıraktığın iyi öyküler unutulur; o tek hata ile anılırsın.
Kahrolursun!
Herkes kahraman olamaz bu arada. Dümdüz yaşayıp giderken senden hiç beklenmedik bir hamle yaparsın. O hamle adını tarihe yazdırır. Artık kahramansındır.
Öyle ya; bizim Koca Seyit de Havran’ın Manastır köyünde, adını sanını kimsenin bilmediği, yoksulluk, sefalet içinde yaşayan bir delikanlıydı sonuçta.
Harp çıktı, Çanakkale cephesine yolladılar. Sömürge gemileri boğaza zincirlemiş, top atışlarıyla tepeleri dövüyordu. Gülleleri topa taşıyan asansör bozulunca, o iki yüz elli kiloluk mermiyi hışımla sırtladı bizim Koca Seyit. Toplasan yetmiş, bilemedin seksen kiloluk bir adamdı. Mermiyi kaptı, kucakladı, topa yerleştirdi.
O top atışı Ocean zırhlısına isabet etmese.. Koca Seyit sırtladığı mermiyi taşıyamayıp yarı yolda düşürse.. Belki Deniz Zaferi’nden söz edilmeyecekti bu ülkede... Bittabi Koca Seyit diye bir kahraman karakter de olmayacaktı.
Tek hamleyle adını sonsuzluğa yazdırdı Koca Seyit.
***
BURSA ormanları cayır cayır yanarken.. Ramazan Doğru adlı bir köylü vatandaş, traktörüne bağladığı tankerle alevlere su taşıyordu. Tankerin lastiği patlaktı. O patlak lastikle ilerleme anı kameralara yansıdı. Ramazan Doğru’nun patlak lastiği, ormanları kavuran, köyleri küle çeviren, canlıları cayır cayır yakan alevlerin önüne geçti.
Ramazan Doğru, patlak lastikle yangına su taşırken bir anda kahraman oldu. Ulusal gündemde yer aldı. Herkesin gönlünde taht kurdu. Sosyal medya Ramazan Doğru’yu övgüledi. Dış basını izlemedik; belki onlar da Bursalı kahramandan bahsetmiştir haber yayınlarında.
Ramazan Doğru, tankeri suyla doldurup traktörün gaz pedalına bastığında, birkaç saat sonra ‘ulusal kahraman’ olabileceğini tahmin edebilir miydi?
Zaten kahraman olmak için yola çıkılmaz. Koşullar sizi kahraman yapar.
***
ORMANLARI cayır cayır yanan - yakılan bu ülkenin, canını dişine takan, ölümü göze alan nice kahramanı var aslında. Orman teşkilatının kadrolu veya sözleşmeli işçileri.. Bir kısmı mevsimlik.
İtfaiyeciler, AFAD’cılar, arama kurtarma ekipleri.. Gönüllüler!
Hepsi birer kahraman.
Ramazan Doğru gibi adları, sıfatları bilinmese de.. Hepimizin gözünde kahramandır o insanlar.
Alevlerle boğuşurken yaşamını yitiren 11 yurttaşımız da bu ülkenin kahramanlarıdır.
***
ONLARIN nasıl canla başla mücadele ettiklerini en iyi biz biliriz. Hem gazeteci, hem sorumlu yurttaş olarak, yangın bölgelerinde çok bulunduk. Yaşamını riske atarak alevlere koşan çok kahraman gördük.
İki yıl önce bizim köy yanıyordu. Havadan karadan yapılan müdahalelerle kontrol altına alındı alevler.
Ormancıların, itfaiyecilerin çabasına tanıklık ettik.
Tepelerden aşağılara ilerleyen alevlerin peşinden, Conkbayırı’nda düşman gâvurunu kovalıyormuşcasına koşuyorlardı.
Üst baş perişan, el yüz simsiyah.. Su bittiyse, ağaçtan kopardığı bir dal veya çalı parçasıyla ateşle savaşmaya devam ediyorlardı.
Biz de boş durmuyorduk elbet!
Çeşmeye bağladığımız lastik hortumla, komşunun metruk damını kavuran alevlere su sıkıyorduk.
Hortum dandik, su cılız... Biliyorduk; çocuk işemesine benzer suyun cılızlığıyla ateşi söndürmek mümkün değildi.
Olsun varsın; ateşe atılan Hazreti İbrahim’e su taşıyan karınca misali, safımızı belli ediyorduk işte.
Hanİ bir kamera olsaydı o an, görüntülenseydi halimiz.. Patlak lastikle yangına su taşıyan Ramazan Doğru gibi, biz de kahraman olacaktık belki!
İp gibi akan suyla yangını söndürmeye çalışan kahraman!..
***
NE böyle üzücü yangınlar yaşayalım, ne kahraman olalım.
Sakin yaşamımız, aynı sakinlikte devam etsin gitsin. Fazla aksiyon olmasın artık.
Bu arada, geçen yıl Altıeylül’e bağlı İnkaya köyünün arka kısmındaki ormanlık alan cayır cayır yandıydı hatırlarsınız.
Haber için koşup gittiydik biz de. Ekipler yangını kontrol altına alabilmek için mücadele ediyordu. Akşam karanlığında bırakın ormanda yaşayan kurdu, kuşu, börtü böceği; yanan ağaçların çığlıklarını duyuyorduk. İtfaiye’ye ait Pick-Up’ın kasasından kaptığımız litrelik suları boca etmeye başladık yükselen alevlere.
Pet şişedeki suyun ne faydası olurdu? Yine karıncanın hikayesini hatırlatayım o zaman.
Su bitince, kavrulmuş toprağın üstüne işedik ateş sönsün diye!
Yine bir kamera olsaydı o an... Çekseydi halimizi...
Al sana ulusal kahraman!
***
DUYDUK ki, alevlere bedenini siper eden yangın savaşçılarına bir yudum suyu, içinde zar gibi peynir, bir dilim domatesten mamul sandviç ekmeğini falan çok görürlermiş.
İtfaiye neferleri aç susuz koşarmış oradan oraya.
“Su ve yiyecek” temini için yazılı izin alınacakmış; Belediye’nin Fırıntaş’ına kumanya için bir talimat verilmemiş. Talimat olmayınca elden ne gelirmiş falan.
Doğruysa bu, çok yazık.
Klimayı on sekiz dereceye ayarlayıp makam odalarını buz gibi soğutan etkili ve yetkili abilerin ve de ablaların, alevlerin sıcağıyla boğuşan kahramanları kaderine terk etmeleri çok çok yazık!
Duymamış olalım.
Ülkeyi kedere boğan yangınlarla mücadele eden cümle kahramana selam ederim.
#Yangın #OrmanYangını #Kahramanlık #RamazanDoğru #KocaSeyit #Balıkesir #Bursa #İtfaiye #AFAD #Gönüllüler #Doğa #Çevre #Orman #AlevSavaşçıları #AdsızKahramanlar #YangınlaMücadele #PatlakLastik #UlusalKahraman #YangınHikayesi #ToplumsalMesaj