Şehir içinde kullanılan motosiklet, motorlu bisiklet, mopet, mobilet, elektrikli scooter, kaykay gibi çok çeşitli küçük ulaşım araçlarının yarattığı karmaşadan bahsetmek istiyorum sizlere. “Yaşam alanımızda bunca sorun varken, niye bunu yazdın?” diyen de olur belki ama bu konuda çok ciddi önlemler alınması gerektiğini düşünüyorum. Zira vatandaş tarafından kısaca “motor terörü” diye adlandırılıyor bu vaziyet artık. Ekonomik nedenlerle sayısı hızla artan ve denetimi de yetersiz kalan küçük araçların yarattığı bazı sıkıntılar, günümüzde ciddi bir sorun yumağı haline gelmiş bulunuyor.


***

Nedense, gözümüzün önünde olup biten ama pek ses çıkartılmayıp, varlığı inkar edilen, sanki yokmuş gibi davranılan bazı dertlerimiz hep vardır bizim. Bu motosiklet sorununu yazıya dökerken, aklıma önce yakın geçmişte yaşadığımız benzer bir konu geldi. Hatırlayın lütfen, Suriyeli mültecilerin beraberinde getirdiği arabaları da, ilgisizlik yüzünden vaktiyle bir büyük sorun haline gelmişti. Komşumuzda Mart 2011’de iç savaş çıkınca, kaçanlar Nisan 2011 sonunda Türkiye’ye girmeye başladılar. Can korkusu, sığınanların sayılarını hızla arttırdı. Aralarında varlıklı olanlar da vardı ve kendi araçlarıyla giriş yaptılar ülkemize. Plakaları da Arapça idi haliyle. Sonra zaman geçti, kaza da yaptılar, hatalı park da oldu, çalınma vakası da.

Fakat trafik polisleri tutanak tutup işlem yapamadı, hatta ceza bile yazamadı bunlara. Sonuçta yaşadıkları bu sıkıntıyı Ankara’ya kadar nihayet ulaştırdılar da, Temmuz 2015’de Arapça plakalar bizim alfabeyle yazılmış geçici plakalara dönüştürülmeye başlandı. Yani sığınmacılar ülkeye girerken akıl edilip de uygulamaya başlanamayan bir gereklilik, dört yıldan sonra devreye alınabildi. Her detayın nasılsa merkez tarafından düşünüleceğine inanılan bir sistemde, talimat da hep yukarıdan bekleniyor tabii. Fakat bunun bir bedeli de oluyor. Sistemde akış, aşağıdan yukarıya doğru da olmalı ki, ortaya çıkan aksaklıklar bir an önce tespit edilebilsin ve düzeltilsin.


***

İki tekerlekli ve sayısı giderek artan bu taşıtların durumundan “terör” diye söz edilmesinin sebebi de, yukarıda anlattığım hale benziyor aslında. Bugün motosiklet veya motorlu bisikletlerin, ulaşımı kolaylaştırması ve maliyet avantajı sağlaması nedeniyle, hem bireysel kullanım ve hem de ticari işletmelerce tercih edildiği, bu tür araçların trafikte daha fazla yer almasının ise karmaşa yarattığı son derece açık. Yoksa elbette motorunu kurallara uyarak, hız limitini aşmadan, kentin tüm unsurlarına saygılı bir şekilde kullananlar da var. Onlara bir sözüm yok elbette ama azınlıkta kaldıklarını da söylemem gerek. Motor sahiplerinin çoğunluğu ise, giderek şehrin iç ulaşımında karmaşa yaratmaya doğru ciddi bir evrimin içindeler.


***

Uzun yol, tur, arazi ve yarış motosikletleri bu yazının kapsamı dışında haliyle. Onlar plakalı veya ruhsatlı araçlar zaten. Otoyol ve ana ulaşım hatlarında, özellikle geceleri tekerleklerini öttürmeleri ise ayrı bir konu. Onların sevenlerine sabır ve bol trafik kontrolü diliyorum. Fakat şehir içindeki durum, giderek daha da tehlikeli bir hale gelmek üzere. Sözünü etmek istediğim de, aslında bu konu. Mesela şehrin içinde tek yönlü bir caddede yaya kaldırımında yürürken, arkanızdan ve tam aksi yönden gelen bir motorun sesini duyuyorsunuz ama daha başınızı bile çeviremeden yanınızdan, hatta neredeyse size sürtünerek bir motor hızla geçip gidiyor. Yaya kaldırımı sizin değil de onun alanı sanki. Plakası da yok, koşup yetişmek mümkün değil. Sizinle beraber birkaç kişi daha, yüksek perdeden en içten duygularını ifade ediyor motorun arkasından ama çare bu değil elbette. “Ya birine çarpsaydı?” sorusu havada kalıyor veya “elektrikliler ses bile çıkartmıyor, duyamıyorsunuz ki” deniliyor. Mesela trafik lambası bulunmayan bir yaya geçidinden geçiyorsunuz, arabalar yönetmelik gereği durup yol veriyor size ama motorun biri, kendileri için bu kural geçerli değilmiş gibi aradan sıyrılıyor ve dosdoğru gelip üstünüze çıkıyor. Şehir içinde en fazla rastlanan motor kazaları böyle oluyor ne yazık ki.


***

Trafikteki motosiklet artışının bir arka planı da var elbette. TÜİK’in Eylül 2025’deki verilerine göre, trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı 6.769.964'e ulaşmış. Daha küçük modeller ve kayıtsız olanlarla birlikte bu sayıyı 7 milyon olarak kabul edebiliriz. Bunların % 20’si kişisel ulaşım amacıyla, % 80’i ise ticari amaçla kullanılıyor. Özellikle market, restoran, kurye, posta servisi yapan motorların sayısı giderek artıyor. Bu yöntem 2020’deki Pandemi döneminde başladı ve şimdi tamamen yerleşti. Ülkemizde motorlara verilen ruhsatlara bu anlamda bir “kullanım amacı” yazılmadığı için, verilen oranlar sadece gözlemlere dayanıyor. Bu artışın yanı sıra, özellikle yemek servislerinde zaman sınırı belirtilerek bir teslimata söz verildiği için, sürücülerin acele ulaşma gayretleri hız ve çeşitli kural ihlalleri yapmalarına, sonra da kazalara sebep oluyor. Üstelik bu alanda çalışanlar motorlarını yaya kaldırımı, yaya geçidi veya üst geçit gibi yerlerde de kullanıyorlar; ters yönde yol alabiliyorlar, uygun olmayan park hali veya trafikte çok yakın seyretme gibi çeşitli kural ihlallerinde bulunuyorlar. Yani sadece motorlu araçlara ayrılmış yollarda değil, her yerdeler bunlar. Hem kendilerinin, hem de başka araçların ve yaya yurttaşların da canını hiçe sayıyorlar. Bugün trafik kazalarının % 25’i motorlardan kaynaklanıyor.


***

Ekonomik kriz döneminde, hem bireysel ve hem de ticari amaçla motorların çokça tercih edilir olması, bugün şehrin her yerinde gözlemlenebiliyor. Bunları satan veya tamirini yapan işyerleri de hızla artıyor. O nedenle geçici bir heves veya modadan söz etmek mümkün değil bu alanda artık. Böyle bir gerçeklik var ve bizim de buna uygun olarak kurallarımızı ve işleyişini gözden geçirmemiz, hatta değiştirmemiz gerekiyor. Öncelikle yakıt kullanılan veya elektrikli motorlardaki kapasite sınırlaması üzerinden yapılmış olan garip ayrımı kaldırmak lazım sanırım. Amacın belirlenmiş olduğu ruhsatlar olması da önemli. Çünkü yasal olarak, ticari amaçlı kullanılacak motosikletlerin sürücüleri A, A1, A2 cinsi ehliyetlere sahip olmak zorundalar. Ehliyet demek de temel eğitim demek, zorunlu ekipman kullanımını kabul etmek demek tabii ki. Fakat bireysel kullanımda 45 km hız yapma kapasitesi olmayan motosikletler, 250 Watt altında olan veya 50 cc altında olan modeller ehliyetsiz kullanılabiliyor. Motorlu bisiklet, mopet, mobilet, elektrikli scooter ve kaykaylar da aynı şekilde ehliyetsiz kullanıma açık. İşte bu ayrımlar nedeniyle de, kullanıcıları kendilerini motorlu araçtan saymıyorlar, motorlu araçlar için geçerli kurallara da uymaya zorunlu olmadıklarını düşünüyorlar. Yayalar için tehdit oluyorlar bu durumda, diğer yandan kendilerine de zarar veriyorlar. Kask, reflektörlü mont, eldiven, diz ve dirsek koruyucu gibi ekipman kullanımına uyulmaması da çok ciddi sorunlar yaratıyor.


***

Kullanılan motosikletin gücüne göre düzenlenmiş mevcut sistem, ehliyet alınmaması ve ruhsatsız olma hali, kent içinde sorun yaratıyor. Küçük motor gücündeki taşıtlara da çözüm bulmak gerekiyor. Ayrıca ticari kullanımda, işyeri sahipleri de motorların kural ihlalleri yapılmamasını sağlayacak tedbirleri almak zorunda olmalılar. Paketi yetiştirmek değil, kurallara uyarak yetiştirmek esas alınmalı artık kurye işlerinde. Zorunlu sigorta ve kasko mutlaka yapılmalı bu araçlara, olası zararlar da mutlaka tazmin edilmeli. Sorumluluk motor kullanıcısında değil, işyerinin sahibinde olmalı. Servis işinde çalışanların özlük hakları titizlikle korunmalı, çalışma saatleri sınırlı olmalı mutlaka. Motorla çalışılan sektörlerde, işveren, çalışan ve genel ulaşım sistemi arasında bir otokontrol ve denetim mekanizması kurulmalı, sistem dışı çalışma da mutlaka yasaklanmalı artık.


***

Motor kaosu veya terörü, sistemsizliğin, eğitim eksikliğinin, kurallara uyulmamasının ve denetimsizliğin bir ürünüdür sonuçta. Yöntem olarak önemlidir elbette ama sorunu sadece yasaklar ve cezalarla da çözmek mümkün değil. Görevli trafik polisleri ile mülki idarenin aldığı bazı kararları uygulayacak olan yerel yönetimin zabıtaları, koordineli bir çalışma uygulamalılar. Önce reel durumun bir tespiti yapılıp, sonra da her koldan çözüm için gayret gösterilmeli ve ısrarlı olunmalıdır. Ehliyet ve ruhsat kontrolleri daha sık yapılmalıdır. Zira kent trafiğinde scooter üzerinde 3 veya 4 küçük yaşta çocuğun, bağırarak ve kollarını ayaklarını açmış vaziyette süratle yol alışını izlemek hiç de katlanılır bir görüntü değil kentin sakinleri için. Ya onlara bir şey olsa? Paket servisini yetiştirmek için, yaya kaldırımında hızla giden elektrikli motorlar ise yaşlılar, hamileler veya çocuklar için hiç de hayırlı bir konumda değiller. Önlemler gerekiyor motorlar için, hem de acele önlem.

Muhabir: KUBİLAY S. ÖZTÜRK