“Ben Balıkesir’de ayakkabıcılığın son nesliyim”

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hilmi DUYAR /POLİTİKA/ Esnaf Odalarının kaybolmaya yüz tutmuş meslekler listesine baktığımızda ilk 3 sırada olmasa da, yok olmaya mahkum mesleklerin başında kunduracılık, başka bir deyimle pabuççuluk geliyor. Hallaçlar, saraçlar, debbağlar, arzuhalciler, fesciler, gazete dağıtıcıları, ciltçiler, basmacılar, hasırcılar, nalbantlar, kalafatçılar, sebilciler, nasıl tükenmişse kunduracılık mesleği de ilerleyen yıllarda yok olacak. Nedenine gelince; Ayakkabı sektörü endüstrileşti. Eskiden olduğunun aksine bir elin parmakları kadar pek az kişi kendi kişiliğini yansıtan ayakkabıları, kunduracılara yaptırıyor artık. Moda, yada günümüzdeki deyimle trend olan, aynı model ve tipteki pabuçlar bize dayatılıyor. Durum böyle olunca, ister istemez, bir zamanların revaçta olan mesleği ayakkabıcılığın ustalarının sayısı da gün geçtikçe azalıyor.

 

 

Balıkesirli 43 yaşındaki Faruk Kuzcak, dede ve baba mesleği olan kunduracılığın, kendisinin tabiriyle son ustalarından biri. Bir dokunduk, bin ah işittik. Kendi mesleğinin sorunlarını aktarmadan önce, yüzde yüz doğal olan ayakkabının yapımından, mesleğin en ince ayrıntılarına, hakiki deri ile suni derinin ayırt edilmesinden mesleğin pek çok sorununa dair bir söyleşi yaptık. Çok ilginç önerilerde ve serzenişlerde bulundu. Çocuklara, 8 yaşına kadar ortopedik ayakkabı giydirilmesi gerektiğini, hatta çocuklar için ev ayakkabısı olması gerektiğini açıkladı. Günümüzde ayakkabıcılığın Lego setine dönüştüğünü vurguladı. Vatandaşın ayakkabı seçerken kaliteye değil, albeniye ve ucuzluğa baktığına dikkat çekti. Ayakkabıcıya devletin desteğinin para harcadıktan sonra olduğunu vurguladı. Vatandaşın ekonomik koşullar nedeniyle ayakkabıda kalite aramak yerine, günü kurtarmaya yönelik olduğunu ifade etti. Bağlı olduğu meslek kuruluşunun üyelere yaklaşımını eleştirdi. Ayakkabı üreten esnafa devlet yerine belediyelerin de destek sağlayabileceğini belirtti.

 

 

 

Faruk Kuzcak kimdir?

Ben 11 Mart 1979’da Almanya’da doğdum. Annemler orada yaşıyorlarmış. Sonradan Türkiye’ye geldik. Burada Ali Şuuri İlkokulundan, Cumhuriyet Lisesi ortaokul bölümünden ve Balıkesir Ticaret Odası Anadolu Lisesi’nden mezun oldum. Balıkesir Meslek Yüksek Okulu İnşaat Teknikerliği bölümünü bitirdim. Dedem kunduracıymış, babam da kunduracı, ben de kunduracı oldum. Babam 2007 yılında rahmetli olunca hazır bir iş var diye ben de dükkanın başına geçtim. O günden bu yana tam 17 yıldır hem dede, hem baba mesleğini yapıyorum. Biz Balıkesir’in yerli ve köklü ailesiyiz. Evliyim 1 çocuğum var. Dedeme İnce Mehmet derlermiş. İşyerimin adı İnce Kundura, İnce Kundura adı da oradan geliyor.

 

 

Babanız da, dedenizden feyz almış, çünkü o da ayakkabıcı ustası.

Babamda ayakkabıcı ustası ama Milli Kuvvetler Caddesi’nde, Dedemin dükkanının tam karşısında dükkanı varmış. Günümüzde onların dükkanlarını tarif etmek istersem Babamın dükkanı bu günkü ünlü bir kuruyemiş zincirinin olduğu yerde, dedeminki de tam karşısında, reklam olmaması açısından ismini söylemeyeceğim bir otelin sırasında köşedeymiş.

Tatlı bir rekabete girmişler sanırım.

Birbirine rakip gibi değil de dost gibi diyelim. Evlattan rakip olmaz. Bunu asla kabul etmiyorum. Nedenini soracak olursanız, herkesin kulvarı farklıdır.  Ben gencim, bana yaşlı insanlar gelmez, genç insanlar gelir. Ben gencin ne istediğinin farkında olurum ama ben yaşlıya kendimi anlatamam. Yaşlılar o zaman tedirgin bakar. ‘Ya bu adam bu işi yapabilecek mi? Üstelik topsakalı var bunun, saçı da uzun. Bundan adam olmaz’ diye, ön yargıyla yaklaşır. Babamla dedemi de böyle düşünmek gerek.

 

 

Yaptığınız işe kunduracılık mı deniyor?

Pabuççuluk. Babam hep öyle derdi, ben de öyle bilirim. Bu isim Osmanlı’dan gelmedir. Kundura İtalyan kökenlidir. Babamın dükkanının adı İnce Kundura. Ben o isimle devam ettiriyorum. Soy ismimiz Kuzcak fakat dedemin lakabı inceymiş. Bu nedenle ince kundura diye anılırmış. Bende sürdürüyorum. Babamın mezar taşında bile Pabuççu İbrahim yazar.

İyi bir ayakkabı için neler gerekli?

İyi bir ayakkabı için önce iyi bir usta lazım. Malzeme ne kadar iyi olursa olsun, usta kötü olduktan sonra iyi bir ayakkabı çıkmaz. Kötü malzemeden de kötü imal edilmiş deriden de usta bir el ile iyi ayakkabı çıkar. Kaliteli ayakkabı ustanın maharetine bağlı. Önce usta iyi olacak. Beceremedikten sonra malzeme pırlanta olsa anlamı kalmaz. Zaten şu an üretilen bütün ayakkabılar görsel sanatlar. Maliyeti düşük, albenisi çok yüksek. Müşteri albeniye koşturuyor. Ayakkabı kaliteli mi? Deri mi? Bez mi? Sünger mi? Bakmıyor bile. Bir de çok pahalı ayakkabılar var. 6-7 bin lira. O fiyata ayakkabı mı satılır? Neymiş? Yanında marka yazıyormuş. Şimdi artık devir buna döndü.

 

 

 

En kaliteli deri nedir?

En kaliteli deri, dana derisidir. Derinin pek çok çeşidi vardır,  Dana derisini ayakkabının sayasında kullanırız. Keçi derisini içinde kullanırız. Keçi derisi Kuzu derisi, koyun derisi, deve derisi hepsi ayrı ayrı kalitede derilerdir. Derilerde ayrı ayrı adlandırılır. Glase, Vidala, Rugan, Nubuk, Napa, gibi adlandırılır. Bunlar naif derilerdir. Halk arasında en çok bilineni Rugan ve süet deridir. Çünkü rugan ayakkabı, süet ayakkabı diye söylendiği için bilinir

Ayakkabı bakımı önemli midir? Nasıl giyilmelidir?

Ben bir giyeyim ayağıma, boyasız kullanırım, yağmurda da giyeceğim, karda kışta giyeceğim. Öyle bir şey yok. Nasıl pantolonun, montun, şapkanın, berenin, mevsimi varsa, elbiseleri mevsimine göre değiştiriyorsan, ayakkabının da mevsimi var. Yazın başka kışın başka, bahar aylarında başka giyeceksin. Bizde bu kültür yok. Daha doğrusunu söylemek gerekirse, fakir bir halk olduğumuz için yaz, kış, her kıyafetin altına aynı ayakkabıyı giyiyoruz. 4 mevsim aynı ayakkabı, tıpkı 4 mevsim lastiği gibi.

 

 

Bir müşteri geldi bir ayakkabı yaptıracağını söyledi. Nasıl ölçü alıyorsunuz?

Ayak ölçüsü alma şekli var. Ayak ölçüsünü almadan önce ayakkabı bağcığının bağlandığı en üst kısım ölçülür. Sırasıyla ayağın tarak kısmı ve bilekten ölçü alınır En sonunda ayak bir kağıda bastırılır ve bir çizim yapılır buradan da ayak boyu ölçülür. Adam 43 numara giydiğini söyler Bizim ölçümüzde 42 çıkar. Ben ona 42 buçuk ayakkabı giydiririm. Çünkü biz aldığımız ölçüye göre ayakkabıyı şekillendiririz, içini keçi derisi, dışını dana derisinden yaparız. Deri sağlık demektir.  

Neden içinde başka, dışında başka deri kullanıyorsunuz?

Dana derisi pahalı olduğu için ayakkabının içinde keçi derisi kullanırız. Dana derisinden de yapılır mı? Yapılır. Ama fiyatı kalitesine göre yüksek olur. Türkiye’nin yaşam koşulları ve hayat standartları belli.  Ben şu an bir İnci kundura, bir Kemal Tanca değilim. Benim burada Bin 500 liralık ayakkabım olmaz. Biz burada fiyat performansa bakıyoruz. Ucuz olacak, uzun ömürlü olacak. Her şart ayakkabısı olacak. Güzel ayakkabılar yapıyoruz fakat beni yönlendiren müşteri olmazsa ben 10 bin liralık ayakkabı da yaparım. Ama onu kaç kişi alacak? Bu tamamen müşteri ile alakalı. Balıkesir’de Mercedes mi daha çok satılıyor? Hyundai mi daha çok satılıyor? Onun gibi bir şey. Şimdi soracaksınız 10 bin liralık ayakkabı nasıl oluyor? Modeli farklı olur, derinin kalitesi farklı olur, taban astarı dediğimiz malzemeler farklı olur, köselesi farklı olur.  Harama açarsın, el işçiliği yaparsın, tahta çivi kullanırsın, falça ökçe kullanırsın. Hepsi bunların farklı malzemeler, farklı ürünler. Ürün kalitesiyle artan şeyler. Özellikle normal standart bir ayakkabının imalat şekliyle öteki tarz yapılan imalat bire çok farklı olur. Bu fark uzun ömürlü sağlıklı bir ayakkabıyı ortaya çıkarır.

Harama nedir?

Harama bir dikiş şeklidir. Kösele tabanda dikişin görülmemesi için açılan kanaldır. Burada olsa gösterirdim fakat o malzeme yok. Şöyle anlatayım: Dövme kösele taban sert olduğu için fora dikiş dışarıda kalmasın, ip görülmesin diye tabanda açılan ince bir kanaldır. Dikiş kanalda gizli kalır. Elinizle kontrol ettiğinizde dikiş ile taban arasında seviye farkı kalmaz.

 

 

Dövme kösele çok kalitelidir deniyor. Nedir dövme kösele?

Şu an üretilen köseleler 6 milimetre kalınlığındadır. Eskiden Böyle değildi. Gön derisi denilirdi. Bu kösele çekiçle dövülürdü. Vurdukça, yani dövdükçe incelir, inceldikçe uzar ve sağlamlaşır. Hakiki hayvan derisi, doğal bir malzeme, böyle olduğu için de çok sağlıklıdır.  Hem sağlıklı, hem dayanıklıdır. Burada gördüğün çizme dedem tarafından 1961 yılında yapılmış. Hiç bir yapay malzeme kullanılmamış. Kösele hiçbir zaman rahatsızlık vermez.  Kösele ayakkabı giyenin ayağı rahatsız olmaz. Giymeyenin ayağı rahatsızdır. Şimdi hepimizin ayağında bez ayakkabı var. Bez ayakkabı, bel ağrısı, diz ağrısı yapar. Kösele ayakkabı yapmaz. Çünkü insanın vücudunda statik elektrik vardır. Bu statik elektriği yere aktarmak gerekir. Aktarmak için ya tamamen deri ayakkabı giyeceksin ya da toprağa yalın ayak basacaksın. Kösele ayakkabı vücuttaki statik elektriği yere aktarır. Kösele ayakkabı ayaktaki nemi de teri de emer. Hal böyle olunca ayağında ne bakteri, ne mantar, ne de koku olur. Hiçbir şey olmaz çünkü doğal malzeme. Naylon malzeme de terden kurtulamazsın, parmakların arasında bakteri üretir, mantara neden olur.

 

 

Biraz önce gelen müşteri yumurta topuk diye bir şey söyledi. Nedir yumurta topuk?

Yumurta topuk ayakkabı, Çarşamba ayakkabısı diye geçer. Türkiye öyle bilir onu. Çarşamba ayakkabısı diye internete girdiğinizde o ayakkabıyı görürsünüz. Ben sipariş verilirse yapıyorum. Bu tabir ökçe stili ile alakalı bir şey. Külhanbeyi tipler giyer. Azıcık berduş takımı giyer. Ama onu giyen adam yakıştırır kendine. Yumurta topuk giyen adam öyle bir taşır ki üstünde, görenler zanneder ki o adam dünyayı yönetiyor. Çünkü öyle bir kudret ister bunu giymek. Bir zamanlar modaydı. Moda olduğu dönemde bizde yaptık. Şimdi onu yapacak usta kalmadı. Daha doğrusu ustalık kalmadı. Her şey Lego seti gibi oldu kunduracılıkta. Birleştir yapıştır bitti iş.

 

 

Müşteri geldi dedi ki ayakkabı yaptıracağım ne tavsiye edersin?

Müşteriye bazı sorular yöneltirim. Çok kaliteli mi yoksa orta kalite bir ayakkabımı? Gündelik mi, özel günler için mi? Biraz böyle fiyakalı mı, sade mi? Bağcıklı mı, bağcıksız mı? Bana o kadar geniş bir alan bırakıyor ki bu soru saymakla bitiremem. Müşterinin kafasında bir planla gelmesi lazım. Ben Loufer model ayakkabı istiyorum. Ama bunu ayakkabı hastası adam bilir. Oxford, Molier, Mokasen bağcıksız ayakkabı demektir. Bunların söylenmesi lazım. Bizde A kalite, B kalite, C kalite yoktur. Bu gün bir ayakkabı ustasının yaptığı en vasıfsız ayakkabı bile kalitelidir. Çünkü piyasada satılanların çoğu lastiktir, naylondur. Bizim ürünlerimiz doğal malzeme. Bazı markalar bez ayakkabıyı 6-7 bin hatta 10 bin liraya satıyor. Müşteri albeniye koşuyor.

 

 

Ayakkabı yapan ustaların sayısı teknolojiye ayak uyduramadığı için mi azalıyor?

Ustaların sayısının azalmasıyla ilgili başkaları, çırak yetişmiyor, gelmiyorlar, merak etmiyorlar, herkes okumak istiyor gibi şeyler söyleyebilir. Benim çırağım yok. Olmayacakta. Hiçbir zamanda olmasını istemiyorum. Bana çırak gelmesin, gitsin kuaföre çırak olsun. Bayan kuaförü olsun. Her gün düğün var. 2 gelin başı yapsa 3 bin liradan 6 bin lira. Benim 6 bin lira kazanma gibi bir şansım yok. Daha da güzel söyleyeyim, dükkanımı kapatıp oto yıkamacı da açabilirim. 300 lira bir araba yıkamak şu an. İç-dış 10 tane araba yıkasan 3 bin lira günlük. Benim ayakkabıcılıkta 3 bin lira kazanma gibi bir gücüm yok. Aldığım her malzemenin fiyatı çok yüksek. Mesela bir taban almaya kalktığımda 400 çift almak zorundayım. Bir çifti 135 lira. Çarpı dört yüz. Ayakkabı tabanı alırken 54 bin lira para ödüyorum. Adam ne harcıyor oto yıkamada? Musluk suyu, deterjan,2 eleman. Kesinlikle bizim mesleğimiz bitti. Bizim mesleğimizin bitmesinin sebepleri. Bizim müşterilerimiz bitti. Devir kapandı artık. Eskiden evlenmek de farklıydı, yaşam da farklıydı. Camide namaz kılmak da farklıydı. Dükkan açarken okunan dua da farklıydı. Hepsi farklıydı. Şu an evriliyoruz. Hiç batıya da benzemiyoruz. Ben batıda yaşadım çünkü. Onlar bizim gibi yaşamıyor. Biz çok şaşaa içinde yaşıyoruz. Orada insanlar geleceğine yatırım yapıyor. Biz de hiç kimse yatırım yapmıyor. Herkes günü kurtarmanın peşinde. Bu mesleğimizde de böyle. Örneğin bu sene moda ne onu yapmaya çalışıyorum. Kendime bir moda oluşturamıyorum. Bir marka olamam ben. Hiçbir zaman olamam ama beni bilen müşterilerim var Güzel ayakkabılar yaptığımı bilenler var ve beni bırakmıyorlar. Nereye giderse gitsin bırakmıyorlar. Telefonla sipariş verenler var. Almanya’dan Türkiye’ye gelmesine 5 hafta kala bana telefon açıyor. 3 çift ayakkabı yap bana istediğin gibi diyor. Çünkü ben o adama daha önceden yaptığım için ne istiyor, hangi modeli, hangi rengi istediğini biliyorum.

 

 

Yurt dışından nerelerden sipariş alıyorsun?

Almanya’dan, Fransa’dan, Kanada’dan müşterim var. Hepsine daha önceden ayakkabılar yaptım. Yurt içinde, Antalya, Eskişehir, Çanakkale, Kocaeli’den sipariş alıyorum. Bunlar benim sürekli müşterilerim. Adamın ayağı 37 numara. Hiçbir yerde ayakkabı bulamaz. Ben ona belirli aralıklarla 3’e r 3’er yapıyorum. 2 yılda bir yapıyorum Öyle çok büyük ahım şahım  deli gibi para basıyorsun gibi bir konu yok. Onun dışında oturup, tamirat yapıyorum. İyi ki elimizde becerimiz var, yoksa öyle sıfırdan üret, sat, olacak iş değil.

Bir zamanlar Çin malı ayakkabı furyası vardı. Sizi çok etkiledi mi?

Bununla benim mi ilgilenmem gerekir? Ayakkabıcılar Odası var, benim bir oda başkanım var. Çin ayakkabıları Türkiye’yi istila ederken onlar ne yapıyor. Ben mi uğraşacağım yoksa onlar mı uğraşacak? Güya benim hakkımı koruyacaklar. Ne işi var benim memleketimde Çin yapımı ayakkabının? Bana, işime, balta vurdu. Sadece bu değil, ustayı ben mi yetiştireceğim. Oda kurs açacak, sayacı yetiştirecek. Balıkesir’de şu an benim sayacım yok. Hepsi rahmetli oldu. Ayakkabıya şekillerini veren kesip, dikip, birleştiren adama sayacı deriz biz. Onu yapan kalmadı Balıkesir’de. Sadece 1kişi var ve 67 yaşında. Onun da bir zaman sonra gözü görmeyecek. Ayakkabıcılar odası başkanı seçim yaparken çok güzel gövde gösterisi yapıyor. Ama meslek kursu adına bir şey yok. Denizli’de, Halk Eğitim Merkezi’nde yapılıyor bu kurslar. Devlet destekli yapılıyor. Niye bizde olmuyor? O yüzden kör bir meslek. Boşa kürek çektiğimin farkındayım.

 

 

Sayacı dediniz. Başka ustaları da var mı bu işin?

Başka bölümlerde var tabi. Kesim aşaması var, Istampacılık var,  çekim ustası olur, tavan astarı ustası, parlatma ustası, taban yapıştıran usta olur. Arayış yapan ustamız olur. Boya yapan, Finisaj yapan, fireze yapan usta olur. Bunların hepsi ustalık gerektiren işler. Bunların hepsi bir ayakkabının üretimi için dört dörtlük yapılırsa, ayakkabının ömrü uzun olur. Babamın söylediği bir ustalık esprisi vardır. Onun işyerinin duvarında yazılıydı bu. “Ayakkabıyı bir beyefendiye verirsen 10 yıl giyer, bir hayvana verirsen 10 günde eskitir.” Ayakkabının ömrü de müşteriye bağlı, ayakkabıya bakarsa, ömrünü uzatmaya çalışırsa doğal olarak uzun ömürlü olacak.

 

 

 61 YILLIK ÇİZME YENİ YAPILMIŞ GİBİ 

 

Ünlü markalar Goretex denilen malzeme kullanıyor. Siz tamamen doğal malzeme kullanıyorsunuz buna rağmen doğal ayakkabıya niye rağbet yok?

Tamamen aerodinamikle alakalı. Bizim ustalığımız ana baba usulü. Ben babamdan ne gördüysem, ustamın babası ondan ne gördüyse o şekilde sürüp gitmiştir. Ama ünlü markaların ayakkabılarında aerodinamik yapı var. O firmalar o ayakkabıyı satmadan önce makinada on bin adım attırıyor. Neresinden fire veriyor? Neresinin daha yumuşak kesildiğini öğreniyor. Bunları yapabilecek imkanım yok. Mali gücümüz yok, eski tarz geldik eski tarz gidiyoruz. Aerodinamik daha rahat, daha konforlu. Müşteriyi aldatıyor. Haklı ama sağlıklı değil. Zaten onun sağlıklısı yapılsa çok pahalı fiyatlara satılır. Goretex ayakkabılar, soğuk, kar, su, yağmur geçirmiyor. 8-9 bin liraya satılıyor. Benim en pahalı ayakkabılarım 3-4 bin lira.

 

 

İşin ustası olarak çocuklara nasıl bir ayakkabı önerirsin?

Kesinlikle ortopedik ayakkabı giymeli. Benim oğlum var şu an çok dengeli basıyor. Ama annelerimiz çocuğumun ilk adım ayakkabısı marka olsun istiyor, en iyisinden alalım diyorlar. Markasını bilmedikleri bir sürü firmadan alışveriş yapıyorlar. Veya tam tersi en ucuzunu alıyorlar. Çünkü çocuklar çok çabuk eskitiyor. Çok çabuk ayakları büyüyor. Şu an halkın durumu fiyat performans. Fiyatı ucuz olsun, günü kurtaralım. Ama doğru kelime bu değil. Benim çocuğum evimde bile, yürüyüş ayakkabısı giyiyor. Zaten yalın ayak bastıktan sonra ortopedik olmasının bir manası yok. Çocuk, içe mi basıyor, dışa mı basıyor? Bileğinde dönme var mı? evde daha çok vakit geçirdiği için ev ayakkabısı olması gerekiyor. 7-8 yaşına kadar ayakkabı giymesi lazım. İleriki yaşlarda sorun yaşamaması için evde ve sokakta giydiği ayakkabının ortopedik olmasına anne babalar özen göstermeli.

Dünyada en kaliteli ayakkabıyı hangi ülke üretiyor?

Japonlar üretir. Çünkü Japonlar üretime çok felsefik yaklaşıyorlar. Çünkü hayata ve dünyaya bakış açıları farklı. Her şeyde olduğu gibi ayakkabıcılıkta da marka önemli. Bu işte İtalyanlar, İngilizler bilinir, fakat Japonlar çok iyi ustadır. Bu benim naçizane düşüncem. Kimine göre Almanlar, kimine göre İtalyanlar olabilir bunu bir bilene sormak lazım. Ben Balıkesir’de Yıldırım Mahallesi Cumhuriyet Caddesi’nde 11 metrekare dükkanımda kapasitesi belli biriyim.

Hakiki deri diye sattıkları ayakkabılar suni deri çıkıyor. Gerçek deri ile yapayını nasıl ayırabiliriz?

Doğru söylüyorsunuz, bu tür kandırmacalar Türkiye’de çok oluyor. Çünkü çok ahlaklı bir toplumuz. Hakiki derinin kendine has bir kokusu olur. Suni deride böyle bir koku yoktur. Kötü bir kokusu vardır. Fakat teknoloji o kadar çok ilerledi ki, hakiki deri gibi suni deri yapıyorlar. Bu işte ahlaklı olacaksın. Beni kontrol eden mekanizma var mı?  Yok. Bizi kontrol edecek bir sistem olmalı. Denetlenmeli. Gün içinde, yıl içinde kaç tane ayakkabı ürettin? Bugün ürettiğin ayakkabılara bakabilir miyim? Siparişin listesini çıkart bakalım. Kim bu ayakkabının sahibi? Ne yazdın kardeşim? Hakiki deri yazmışsın. Sistem hakiki deri olup olmadığını test etmeli. Var mı öyle bir şey? Yok. Öyle bir sistem var mı? Yok. Biz bunu kurmaya çalışsak bize ne derler? Bunlar başka şeyin peşinde derler. Biz her şeyden para kazanmanın peşindeyiz. Ben şu anda bu yaşta ev alamayacağımı biliyorum. Çocuğumu üniversitede okutamayacağımı biliyorum. Üniversitede çocuk okutmanın şu an maliyeti 1 milyon lira. Ben nasıl göndereyim İstanbul’a? Yurtlar olmuş 20-30 bin lira. Ben burada nerede kazanacağım o parayı. Bir taban altı yapacaksın 20 lira para kazanacaksın. Sektör bitmiş. Ben Balıkesir’de küçük ayakkabı imalatçısıyım. En küçük dükkan sahiplerinden biriyim ve yaşıtım hiç yok. Çok büyük zorluklar yaşayacağım bundan 10 yıl sonra. Ama kendimi yetiştirmem, her gün yeni bir şey öğrenmem lazım. Saya dikmeyi öğrenmem lazım, ıstampayı öğrenmem lazım, Harama nasıl açılır? Merak edip yapmam lazım. Eğer bunları yapmazsam, 10 yıl sonra ben bu dükkana kilit vurur, emekli bir dede olurum. 10 yıl sonra çok donanımlı iyi bir usta da olabilirim. Bu benim elimde. Ben öğrenmenin peşindeyim. Kuran’da gelen ilk ayet İkra diyor. Oku diyor. İslamiyet’i kabul et demiyor. Önce bir okuyayım sonra bakarız düşüncesiyle yaklaşamıyoruz. Balıkesir’de bir fabrikamız var bizim. Rusya ve Ukrayna arasında yapılan savaşta, askerlerin ayağındaki botları üretiyor. İşten anlamayan adam da ayakkabı yapabilecek. Ama bizim gibi ustalar kalmayacak. Ayak ölçüsü alalım, istediği model, istediği renk, istediği türde yapalım, bağcığını istediği renkte, arkasını farklı renkte verelim, o ustalık kalmayacak.

 

 

Bu işi bırakmak istiyorsunuz. Devlet size destek vermiyor mu?

Devlet desteği var. Var ama şöyle var. Devlet makinalarını al, işyerini kur, malzemeye paranı harca, ben geleyim kontrol edeyim, üretim yaptığını göreyim, sonra senin atölyenin ya da fabrikanın ücretini ben karşılarım diyor. Benim atölyeyi kuracak param cebimde olsa devlete ihtiyaç duymam, bu kadar basit. Aydın Söke’nin ürettiği Türkiye’de herkesin bildiği körüklü çizme, tulumbacı ayakkabısı, Samsun’da üretilen Çarşamba ayakkabısı, Bodrum sandalet terliği. Türkiye’de bu şekilde markalaşabilirsen hayata tutunabilirsin. Devlet burada, atölyeni dükkanını al, senin kiranı ödeyeceğim demeli. Büyüdüğünü görmeli. Bunu belediyeler bile sağlayabilir. Ama belediye. Starbucks denen firmaya rakip olup Balbucks açtı. Ben ne olacağım? Bana da diyecek ki, seninki İnce Kundura mı? Ben de Kince Kundura yapacağım. Ben güzel para kazanıyor olsam, o da kince kundura açacak. Bu devirde devlet bile sana rakip oluyor, yanında durmuyor. Söylediğimde hiçbir yanlış yok, siyaset de yok. Ben gördüğümü söylüyorum. Belediye Starbucks olayında, yabancı yerine Balıkesirli para kazansın düşüncesinde olabilir.

 

 

Son olarak mesleğin ile ilgili neler söylemek isterdin?

Ben bu işi doğduğumdan beri yapıyorum çünkü esnaf çocuğuyum.  Mesleğimin geçmişiyle ilgili çok güzel bir şey söylemek istiyorum. Ramazan Bayramı’nda, Kurban Bayramı’nda, arife günleri dahil, bayrama 5-10 gün kala ben saat 02.00-03.00’e kadar siparişleri yetiştirmek için çalışırdım. Tek tabanca olduğum için, yanımda çalıştırabileceğim, kalfa, çırak olmadığı için yardıma mesleğimin ustaları geldi. Hepsi 60-70 yaşlarında. Babamla birlikte çalışan ustalar. Konuştuk, sahurumuzu birlikte yaptık. Çok eğlenceli bir sohbet ve dayanışma oldu. Onların söylediğini aktarıyorum. Bir çift ayakkabı satıldığında, 14 kilo kıyma alınıyormuş. Şimdi ben bir çift ayakkabı satıyorum, yarım kilo kıyma alamıyorum. Ben burada ne konuşayım? Kıymada ne değişti? Nusret’in bifteklerin üzerinde altın tozu olduğu gibi kıymaya altın tozu mu serptiler? Biz ne oldum delisi olduk. Evim aynı ev. Geçen sene 3 bin liraya oturduğum ev, bu sene 7 bin lira oldu. Ne oldu, ne değişti, deniz manzarası mı geldi evimin önüne. Biz bu kafada bir halkız. Bu düzelmez. Bunu ben istediğin yerde de konuşurum. Adımı da ver, TC kimlik numaramı da ver, hiç umurumda değil. Çünkü ben tek başına bir adamım. Benim arkamda ne A var, Ne B var, ne C Var, hiçbiri yok. Ben Yıldırım Mahallesi Cumhuriyet Caddesi’nin 27 B’deki İnce Kundura’yım. Ben ayakkabı üreten son nesilim, bundan sonra gelmez.

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
“Ben Balıkesir’de ayakkabıcılığın son nesliyim”
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!