Bu makale, kuşaklar arası iletişim eksikliğinin Türkiye'deki toplumsal yapı, aile değerleri ve kalkınma hedefleri üzerindeki etkilerini incelemektedir. Gençlerin büyüklerini, büyüklerin ise gençleri yeterince tanımaması; bilgi aktarımının, ortak kültürün ve değer üretiminin zayıflamasına yol açmaktadır. Bu durum yalnızca kültürel değil, ekonomik ve stratejik bir sorundur. Kuşaklar arasında anlamaya dayalı bir ilişki kurulmadan sürdürülebilir kalkınma mümkün değildir. Makalede, bu sorunun kökenleri ve çözüm önerileri detaylı şekilde ele alınmaktadır.

Toplumlar sadece bireylerin toplamı değil; kuşakların birbirine bağlandığı, geçmişten geleceğe uzanan bir canlı organizmadır. Ancak bu zincirin halkaları arasında derin kopuşlar meydana geldiğinde toplumsal bağlar zayıflar, kültürel devamlılık sekteye uğrar. Günümüzde sıkça karşılaşılan kuşak çatışmalarının temelinde, karşılıklı tanımama, anlamama ve iletişim kuramama yatmaktadır.

Bu çalışma, 'Gençler büyüklerini, büyükler ise küçüklerini tanıyor mu?' sorusundan yola çıkarak, kuşaklar arası yabancılaşmanın nedenlerini ve sonuçlarını tartışmakta, çözüm önerileri sunmaktadır.

KUŞAKLAR ARASINDAKİ YABANCILAŞMANIN GÖRÜNEN YÜZÜ

Gençler Büyüklerini Tanıyor mu?

Bugünün gençleri, anne ve babalarının 12 Eylül öncesi üniversite yıllarında yaşadığı terör olaylarını, sağ-sol kutuplaşmasının getirdiği şiddeti, okul yolunda bile yaşanan endişeyi ve arkadaşlarını ideolojik nedenlerle kaybetmenin acısını çoğu zaman bilmez. Bu tarihsel gerçeklik anlatılmadıkça da gençler yalnızca büyüklerini 'disiplinli' veya 'katı' olarak algılar. Oysa o kuşağın yaşadığı travmalar, onların tutumlarını ve hayata bakışlarını belirlemiştir. Bu da kuşaklar arası tanımanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterir.

Dijital çağın içine doğmuş gençler için önceki kuşaklar çoğu zaman 'teknolojiye uzak', 'modası geçmiş', 'katı kuralları olan' figürler olarak algılanmaktadır. Oysa bu büyükler, savaşlar, darbeler, yokluklar ve ağır toplumsal dönüşümler yaşamış bireylerdir. Ancak bu yaşam deneyimleri yeterince aktarılmaz, çünkü anlatan da dinleyen de artık eskisi kadar sabırlı değildir.

Örnek: Bir üniversite öğrencisi, büyükannesinin altı çocuğu bir odada nasıl büyüttüğünü ya da büyükbabasının geçim için nasıl geceler boyu çalıştığını bilmez. Bu kopukluk, geçmişin birikimini geleceğe aktarmayı imkânsız hale getirir.

Büyükler Küçüklerini Tanıyor mu?

Büyükler ise gençleri çoğu zaman 'saygısız', 'sürekli telefona bakan', 'sabırsız' bireyler olarak değerlendirmektedir. Oysa bugünün gençleri yalnızca akademik baskılarla değil; işsizlik korkusu, ekonomik kaygılar, sosyal medya üzerinden gelen görünmez baskılarla da mücadele etmektedir.

Yanlış algı, empati yerine eleştiriyi doğurmakta, gençleri daha da uzaklaştırmaktadır.

KUŞAKLAR ARASI KOPUŞUN SONUÇLARI

Bilgi ve Değer Aktarımında Kesinti

Kültürel süreklilik, sadece kitaplarla değil, yaşayan hafızayla mümkündür. Yaşlıların aktardığı tecrübe, gençlerin enerjisiyle birleştiğinde toplum güçlenir. Ancak bu bağ koparsa, tecrübesiz bir gençlik ve atıl kalmış bir yaşlılık ortaya çıkar.

Aile Kurumunun Zayıflaması

Kuşaklar birbirinden uzaklaştıkça, aile içi bağlar da çözülür. Aile artık bir ortak yaşam değil, aynı çatıyı paylaşan bireylerin sessizce ayrıştığı bir alana dönüşür. Bu da toplumsal dayanışmayı zayıflatır.

Ekonomik ve Sosyal Kalkınmanın Sekteye Uğraması

Büyüklerin sahip olduğu deneyim, gençlerin yenilikçi yaklaşımıyla birleşmeden sürdürülebilir kalkınma sağlanamaz. Girişimcilik, sanayi, tarım, eğitim, enerji gibi stratejik alanlarda kuşaklar arası iş birliği bir zorunluluktur.

NEDEN TANIŞMALIYIZ? NEDEN BİRLİKTE YÜRÜMELİYİZ?

Toplumun gelişebilmesi için bireylerin sadece kendi yaşıtlarıyla değil, farklı yaş gruplarıyla da etkileşim içinde olması gerekir. Bu bağlamda:
- Gençler büyüklerinden ilham almalıdır.
- Büyükler gençlere rehberlik etmeli ama onları kalıplara hapsetmemelidir.
- Ortak hayaller kurulmalı, geçmiş ile gelecek arasında kültürel bir köprü oluşturulmalıdır.

Çünkü bir ülkenin kalkınması, yalnızca teknolojiyle değil, kuşaklar arası güven ve iş birliğiyle mümkündür.

ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Eğitim Politikaları

- Müfredatlara “kuşaklar arası deneyim paylaşımı” temalı projeler eklenmeli.
- Okullarda gençlerle yaşlıları bir araya getiren “yaşayan tarih” etkinlikleri düzenlenmeli.

Aile İçi Uygulamalar

- Ailelerde haftalık sohbet saatleri teşvik edilmeli.
- Televizyon yerine birlikte belgesel izleme, geçmiş fotoğrafları inceleme gibi bağ güçlendirici uygulamalar yaygınlaştırılmalı.

Toplumsal ve Medya Politikaları

- Belediyeler kuşaklar arası dayanışma temalı projeler üretmeli.
- Televizyon ve sosyal medyada kuşak çatışmasını derinleştiren içerikler yerine kuşak diyaloğunu teşvik eden programlar ön plana çıkarılmalı.

Kuşaklar arası tanıma, sadece duygusal değil, stratejik bir gerekliliktir. Toplumun sağlıklı gelişebilmesi, ancak geçmişin bilgeliği ile geleceğin hayal gücünün buluşmasıyla mümkündür.

Gençlerin vizyonu, büyüklerin irfanı ile birleşmeden güçlü bir gelecek kurulamaz.
Büyüklerin deneyimi, gençlerin enerjisi ile tamamlanmadan sürdürülebilir kalkınma sağlanamaz.

Bu nedenle toplumsal yapının tüm bileşenleri; devlet, aile, okul, medya ve sivil toplum, kuşaklar arası etkileşimi destekleyen politikalar üretmelidir.

Tanıyalım ki dayanışalım. Anlayalım ki ilerleyelim.

Muhabir: CENK TUNÇSİPER