Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’de nüfus artış hızının yaklaşık 1,7 seviyesine düştüğünü belirtti: “Bu bir intihardır.”

Ardından şöyle konuştu: “Boşuna en az 3 çocuk demiyoruz. Niye en az 4 çocuk olmasın, 5 olmasın?”

Aile kurumuna verdiği önemle, “Aile… bizim medeniyetimizin köküdür, değerlerimizin taşıyıcısıdır” diyerek nüfus‐artışı ve aile değerleri arasındaki bağlantıya işaret etti.


Neden böyle bir çağrı?

Türkiye’de doğurganlık ve nüfus artış hızının giderek gerilediği belirtiliyor. Y

Örneğin, “3 çocuk” söylemiyle başlayan ve aile kurumu–nüfus artırımı ekseninde yürütülen politikanın beklenen sonucu veremediği yorumları yapılmakta.

Ayrıca açıklamalarda özellikle “ekonomi”, “kadının işgücüne katılımı”, “kentleşme” gibi sosyo-ekonomik faktörlerin çocuk sayısını düşüren unsurlar olarak öne çıkarıldığını değerlendiren analizler bulunuyor.


Ne değişiyor?

Daha önce “her aile en az 3 çocuk sahibi olmalı” yönündeki çağrı, bu yeni ifadeyle “en az 4 ya da 5 çocuk” düzeyine taşınmış durumda.

Bu değişiklik sadece sayı artırımı değil; aynı zamanda bir alarm ifadesiyle birlikte geliyor: “Nüfus artış hızının bu seviyeye düşmesi hazmedilemez” vurgusu.

Böylece siyasal olarak da aile ve çocuk sayısı ekseni, daha görünür ve önceki düzeye göre daha iddialı bir düzleme çıkarılmış durumda.


Bu çağrı, aile politikaları, nüfus stratejisi ve ekonomik koşullar arasında bir bağ kuruyor.

Ancak uygulamada çocuk sayısının artması için gereken ekonomik, sosyal ve eğitim altyapıları da eş-zamanlı olarak değerlendirilmeli. Analistler, sadece “çok çocuk” çağrısının yeterli olmadığına dikkat çekiyor.

Ayrıca, bu tür söylemlerin toplumun farklı kesimleri tarafından nasıl karşılandığı, destek bulup bulmadığı önem taşıyor. Ekonomik baskılar, yaşam maliyeti gibi faktörler ailelerin çocuk sahibi olma kararlarını etkiliyor.

Muhabir: Haber Merkezi