Bugün turizm dendiğinde Bodrum’dan Çeşme’ye, Ayvalık’tan Kemer’e kadar sayısız merkez akla geliyor. Oysa 1960 ve 1970’li yıllarda Türkiye’nin tek gerçek tatil adresi vardı: Erdek.
Erdek, yalnızca bir tatil beldesi değildi; bir kuşağın kalbine kazınmış ilk heyecandı, ilk aşk, ilk tat, ilk özgürlüktü. Bugünün gençliğinin teknolojiyle, sosyal medya ile tükettiği tatil anlayışına hiç benzemeyen, masum, sıcak, samimi bir dünyaydı.
İlk aşkların başladığı yer...
Gençler, sahilde utana sıkıla birbirine bakar, güneş batarken kalpler hızla çarpardı. O bakışmaların bir çoğu, yıllarca unutulmayan ilk aşkların başlangıcıydı. Erdek, duyguların en doğal hâlinin yaşandığı yerdi.
Ailelerin akşamları uğrak yeri çay bahçeleri...
Akşam olduğunda çay bahçeleri dolup taşardı. Bir masada aileler sohbet ederken, diğer masada gençler limonata içer, çay bardaklarının buğusu sahil rüzgârına karışırdı. Herkes aynı yerde ama herkes kendi mutluluğundaydı.

Diskolar ve sosyalleşmenin altın çağı
Erdek gençliği geceleri diskolarda buluşurdu. Bugünkü dev mekanlar yoktu belki ama o küçük alanlar bile tam bir enerji patlamasıydı. Dans eden, tanışan, kaynaşan gençler… Bir neslin sosyalleşme okuluydu o diskolar.
'AĞAM KENET' SAHNELERİ
Erdek’in geceleri aynı zamanda müzik geceleriydi. ‘Ağam Kenet’ sahnesi, Türkiye’nin en önemli sanatçılarını ağırlardı: Berkant, Serpil Örümcer, Gökben… Sahneden yükselen şarkılar tüm sahile yayılır, yaz gecesi başka bir renge bürünürdü.
Bir ucu pansiyonlarda, diğer ucu Çuğra’ya uzanan yürüyüşler
Erdek gecelerinin en özel ritüeli bu yürüyüşlerdi. Pansiyonların olduğu bölgeden başlayan yol, Çuğra’ya uzanan uzun bir hat gibi yaşanırdı. Sokak lambalarının altında aileler, gençler, çocuklar yürür, herkes o yolu adım adım hissederdi.
Kampların restoranlarında canlı orkestralar
Erdek’in kampları birer yaşam merkeziydi. Her kampın restoranında canlı müzik olur, keman ve gitar sesleri geceye karışırdı. Berkant’ın “Samanyolu” notaları çalınca kampın her köşesi sessizleşirdi.
Erdek’in seyyar satıcıları
Pamuk şeker, mısır, oyuncak ve papatya buketleri satan seyyar satıcılar Erdek’in gerçek renkleriydi. Sesleri yaz gecelerinin fon müziği gibiydi.

Güneşin batışı, yakamoz ve balıkçı takaları
Güneşin denize düştüğü an, Erdek’te herkes sahile inerdi. Gece denize vuran yakamoz masal gibiydi. Sabahın ilk ışıklarıyla limandan çıkan yüzlerce küçük taka ise Erdek’in nefesiydi.
24 saat yaşayan bir turizm merkezi...
Gündüzü ayrı güzel, gecesi ayrı canlıydı. Plaj, çay bahçesi, yürüyüş yolu, iskele, diskolar, kamplar… Her köşe yaşayan bir hikâyeydi, her adım bir iz bırakırdı.
Ne diyelim… O günleri benim gibi yaşayanlar anlatır
Bugünün gençlerine ne kadar anlatsak da eksik kalır. Çünkü Erdek’i anlamak için o kumlarda yürümek, o çay bahçesinde oturmak, o sahneyi görmek, o yakamozu izlemek gerekir. Erdek, Türkiye’nin ilk gerçek turizm merkezi ve bizim kuşağın unutulmaz gençlik defterinin en güzel sayfalarından biriydi. O günler çok başkaydı… Ve iyi ki yaşandı.





