Büyük bir özlemle beklediğimiz yaz geldi; hatta farkında olmadan bitmek üzere. Takvim yaprakları hızla tükenirken, içimizde o eski yazların neşesi, çocukluğumuzdan kalan tatlı telaşı yok. Çünkü bu yaz, tatilin de, dinlenmenin de, nefes almanın da “tat mı yok!”

Geçtiğimiz yıl turizm bölgeleri fiyat politikasından dolayı yarı kapasiteyle çalışmıştı. Otellerin ışıkları yanıyordu ama odaları boştu, plajlarda şezlonglar seriliydi ama çoğu sahipsizdi. İnsanlar bütçelerini hesapladı, tatili geri plana attı. Bu yıl farklı bir tablo bekleniyordu; ancak tablo yine karanlık. Çünkü mesele artık sadece fiyat değil. Fiyat, belki zorluyor ama asıl büyük sorunlar başka:



SU YOK!
Bir yaz tatilini düşünün… Deniz var, güneş var, kum var. Ama sudan çıktığınızda üzerinizdeki tuzu arıtacak bir duş, odanıza döndüğünüzde rahat bir banyo yok. Susuzluk artık sadece tarımın ya da şehir hayatının değil, tatil beldelerinin de en büyük sorunu. Bodrum’dan Ayvalık’a, Çeşme’den Antalya’ya kadar birçok yerde aynı şikâyet: Su bulmak zor!

Turizm, deniz ve güneş kadar suya da muhtaç. Suyun olmadığı bir yaz, tatilin tadını bozar. Çünkü insanın ferahlama duygusu, tuzdan arınmış bedeniyle başlar. O yoksa, tatil bir işkenceye dönüşür.



YANGIN KORKUSU
Su yetmezmiş gibi, bir de yaz aylarının vazgeçilmez kabusu var: Orman yangınları. Hepimizin içini yakan o görüntüler, hafızamıza kazınmış durumda. Çam ağaçlarının gölgesinde otururken bile aklımızın bir köşesinde hep aynı soru var: “Ya burada da yangın çıkarsa?”

Yangının dumanı, sadece ağaçları değil; tatilin huzurunu, insanların neşesini de kül ediyor. Bir kıvılcım, bir ihmal, bazen de bilinçli bir sabotaj… Sonuçta yanan sadece ormanlar değil; hayatlarımızdan çalınan huzur oluyor.



DEPREM ENDİŞESİ
Ve son günlerde bir başka endişe sardı herkesi: Deprem korkusu. Türkiye’nin gerçeği bu. Özellikle Ege ve Akdeniz kıyılarında tatil yapan herkesin aklına, geceleri yatağa uzandığında istemsizce geliyor: “Ya burada da bir deprem olursa?”

Denizle iç içe, fay hatlarının hemen yanında yaşayan milyonlarca insanın kaderi, bu korkuyla yüzleşmek. Tatil beldeleri bile, birer kaçış değil artık; kaygının merkezi haline geliyor.


GERÇEK TAT NEREDE?
Bütün bunların arasında sormak lazım: Tatil gerçekten tat veriyor mu?
Fiyatlar cep yakıyor, su yok, yangın korkusu var, deprem endişesi var… O halde tatil dediğimiz şey nedir?

Asıl tat, ne otelin yıldızında, ne sahilin kumunda, ne de denizin mavisinde…
Gerçek tat, sağlığında.
Nefes alabiliyor musun? Yanında sevdiklerin var mı? Sağlığın yerinde mi? İşte tatil de, mutluluk da orada gizli.

Bütün kaygılara rağmen sabah uyandığında tertemiz bir nefes alabiliyorsan, bir bardak suyu kana kana içebiliyorsan, sevdiklerinle aynı sofraya oturabiliyorsan, işte en büyük tat budur. Hiçbir fiyat, hiçbir otel, hiçbir gösterişli manzara bunun yerini tutmaz.



ÇÖZÜM VE UMUT
Evet, bugün “tat mı yok” diyebiliriz. Ama yarın için umutlarımızı diri tutmak zorundayız. Çünkü bu sorunlar çözülebilir:
Su için daha güçlü bir altyapı yatırımı, daha adil bir kullanım politikası şart.
Yangınlar için daha bilinçli toplum, daha caydırıcı cezalar ve daha hazırlıklı kurumlar gerekiyor.
Depremler için sağlam yapılar, akılcı şehir planlamaları ve sürekli eğitim şart.

Biz bu ülkenin insanları olarak çok şey yaşadık, çok acılar gördük. Ama her seferinde yeniden ayağa kalkmayı başardık. Bugün “tat mı yok” dediğimiz yaz, yarın belki de en güzel yazlarımızdan birine dönüşebilir. Yeter ki sorunları görmezden gelmeyelim, çözüm için çaba harcayalım.

Çünkü en büyük tat, aslında hayatta kalmak, sağlıklı olmak ve sevdiklerinle bir arada bulunmak. Gerisi gelir, gerisi bulunur… Ama sağlığın, huzurun, nefesin yoksa hiçbir şeyin tadı yok.

Muhabir: CENK TUNÇSİPER