Külliye içinde Şeyh Erdebili ile Şah İsmail'in mezarlarının bulunduğu iki kümbet, kütüphane, çilehane, mescit, çini sergileme salonu ve medrese niteliğinde bir bölüm yer alırken duvarlardaki ince işlemeler, çini ve vitray süslemeleri de dikkati çekiyor. Şimdilerde külliyenin bir kısmında iş yerleri faaliyet gösterirken geniş bahçesinde ise Çaldıran Savaşı'nda hayatını kaybeden bazı Safevi askerlerinin mezarları bulunuyor.

Külliyenin bahçesinde "Allah Allah Kümbeti" Külliyenin bahçesine girerken ilk dikkati çeken Safevi Hanedanı'na adını veren 1252-1334 yıllarında yaşamış Şeyh Sefiyüddin Erdebili'nin türbesi oluyor. Mavi çiniler ve kufi harflerle Arapça "Allah" lafızlarının yazılı olduğu türbe, bu özelliği dolayısıyla halk arasında "Allah Allah Kümbeti" olarak adlandırılıyor. Aynı zamanda külliyenin dış duvarlarında da kiremitlerle kabartma yöntemiyle yazılmış "Allah" lafızları dikkati çekiyor. Şeyh Erdebili'nin türbesinin hemen yanında ise torunu ve Safevi devletinin kurucusu "Şah Hatayi" mahlasıyla da bilinen Safevi Sultanı Şah İsmail'in türbesi yer alıyor.

Yerden tavana kadar çinilerle kaplanmış duvarlar Tarihi yapının iç avluya bakan duvarları, yerden çatıya kadar çinilerle kaplanmış. Ağırlıklı olarak turkuaz ve mavi çinilerin kullanıldığı süslemelerde yer yer kahverengi, haki, yeşil ve sarı çinilere de rastlamak mümkün. Tek yapı ile başlayan daha sonra eklemelerde bulunularak büyütülen külliyede, çini desenlerine bakılarak hangi kısmın hangi zamanlarda yapıldığını anlamak mümkün. Tarihi yapıların iç dizaynları da yapıldıkları döneme göre şekillendirilmiş durumda. Uzmanlar, ilk zamanlarda "Darul Huffaz " olarak kullanılan kısım haricinde pek bir değişiklik yapılmadığını belirtiyor.

Çin İmparatoru'nun Şah Abbas'a hediye ettiği çiniler Söz konusu kısım, dönemin Çin İmparatoru'nun Şah Abbas'a hediye ettiği çinilerin sergilenmesi için yeniden dizayn edilmiş. İlk bakışta Çin mimarisinden taşıdığı izlerle dikkati çeken salon, adeta zamana direniyor. Yapıldığı döndemde kütüphane olarak kullanılan kısım ise halihazırda hem tarihi eserlerin sergilendiği bir kütüphane hem de oturumların yapıldığı bir salon olarak kullanılıyor.

Kümbet, 2010'da UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alındı Kültürel Miras, Turizm ve El Sanatları Müdürlüğünde görevli uzman Mehrdad Ali, külliyenin tarihi hakkında AA muhabirine bilgi verdi. Ali, külliyenin içinde çinihane, Darul Huffaz, cennet sera, kütüphane, çilehane gibi tarihi yapılar ile Osmanlılar ile Safeviler arasında geçen Çaldıran Savaşı'nda hayatını kaybeden bazı kişilerin mezarının bulunduğunu belirtti. Erdebili'nin mezarının bulunduğu kümbetin hicri kameri 735 yılında, oğlu Sadrüddin Musa tarafından yaptırıldığını kaydeden Ali, söz konusu yapının İran'ın 11. eseri olarak 2010 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne eklendiğini ifade etti.
Ali, "Darul Huffaz" olarak adlandırılan, zamanında öğrencilere eğitim verilen salonun ise Şeyh Erdebili döneminde yapıldığını bir kısmının ise ev olarak kullanıldığını dile getirdi. Sonraki dönemlerde Selahaddini Safevi, Şah İsmail-i Evvel, Şah Abbas ve Şah Tahmaz Safevi dönemine kadar eklemelerde bulunulduğunu belirten Ali, tarihi yapının bu şekilde genişleyerek günümüze ulaştığını ifade etti. Ali, Mescidi Cennet Sera'nın külliyenin önemli kısımlarından biri olduğuna işaret ederek, "Şah İsmail döneminde yapılmış sayılıyor ama ondan önceki tarihlerde mürşidler ile müridler burada cemaatle namaz kılıyormuş. Burada Zikr-i Semah yapıldığı da söyleniyor. Bu iki durumu belirten yazılar mevcut ama hangisinin daha doğru olduğu bilinmiyor." dedi.


"Şeyh Sefi halısı" adıyla ünlenen halının orijinali İngiltere'de Vaktiyle çilehane olarak kullanılan bölümde sergilenen el dokuması büyük halı da oldukça dikkat çekiyor. Şah Tahmaz döneminde Darul Huffaz'ın tabanına serilen bu halının aynadaki yansımasının da tavana işlendiği belirtiliyor. Ali, "Şeyh Sefi halısı" adıyla ünlenen halının orijinalinin İngiltere'de olduğunu, halihazırda burada yere serilen halının ise aynı ebat ve özelliklere sahip şekilde 15 yıl önce yeniden dokunduğunu anlattı. İranlı uzman, yerde sergilenen keçe serginin de aşağı yukarı aynı dönemlerden kalma olduğunu ve yıllar geçmesine ve yıpranmasına rağmen bir el dokuması halıyı aratmadığını dile getirdi.










Muhabir: Politika Gazetesi