Son 25 yılın zihniyetinin yarattığı toplumsal tablo gerçekten de içler acısı… Sokaklarda gözlemlediğim, toplumsal bozulmanın göstergesi olan bir olgu var ve bu, son 25 yılın eseri…
İşte o toplumsal bozulmadan bir kesit:
Sokakta önümde dört genç yürüyor, daha doğrusu çocuk. En fazla 9’uncu sınıf öğrencisi erkek çocukları. Aralarındaki konuşma dikkatimi çekti. İçmekten, alkollü içki kullanmaktan bahsediyorlar. Epey dalmışlar konuya. Bir süre aynı hizada yürüdük, sonra önümden yürümeye devam ettiler. Ben de bir süre arkalarından yürüdüm.
Bu bir iki dakikalık süre içindeki sohbetlerinde kurdukları cümleler, bahsettikleri konu ve diyalogları ibretlikti. Toplanıp içki içtikleri bir yerden bahsediyorlar:
-
“Özel bir yerimiz var, oraya gidiyoruz, orada içiyoruz.”
(Herhalde gizli, gözlerden uzak bir yer.) -
“Ama ara sıra temizlik yapmamız lazım. Elektrik de yok! Şimdilik mumla idare ediyoruz…”
Aralarında konuşurken içtikleri şeyin niteliğinden bahsediyorlar:
-
“Birader çok fena yapıyor. Boğazımı çok kötü yakıyor ama hastayken içersem iyi geliyor!?”
Durum hiç de parlak değil…
Anlatılanlara bakılırsa gizli (kendilerince güvenli) bir yer bulmuşlar, orada içiyorlar. Kullandıkları ifadelerden, içtikleri içkinin evde yapılan türden şeyler olduğu muhtemel.
Yine konuşulanlardan anlaşıldığı kadarıyla toplanıp içtikleri yer izbe, belki terk edilmiş bir mekân. Elektrikleri yok, mumla aydınlanıyorlar.
Anlaşılan arkadaşlarından biri henüz bu buluşmalara katılmamış; deneyimsiz(!). Onu da aralarına katmak istiyorlar. Ona şöyle diyorlar:
“Bir gün seni de davet ederiz!…”
Anlaşılacağı üzere bu mekân toplum dışı, toplumsal hayattan izole bir yer. Bir nevi küçük bir getto gibi… Toplumdan uzak ve izole bir mekânda içildiğine göre, daha başka marjinal denemelere de açık bir ortam. Ve bu çocuklar evsiz barksız, eski deyimle bîmekân takımından değil; evleri, aileleri, okulları olan çocuklar…
BU ÇOCUKLARA BU SİGARALARI KİM SATIYOR?
Lise çağındaki, hatta ilköğretim çağındaki çocukların davranışları, tavırları ilginç. Özellikle de kız çocuklarının…
Siz de gözlemliyorsunuzdur. Daha çok da kız çocuklarında, çok büyük bir oranda sigara kullanımı yaygınlaştı. 13–14 yaş grubundaki bu çocuklar; ellerindeki sigara ile yürüyüşleri, insanlar yanlarından geçerken birine çarpar mı diye sakınmadan sigara olan ellerini sallamalarıyla ilginç bir tavır sergiliyorlar.
Bireysel gözlemlerime göre bu durum, sigara içme alışkanlığından öte bir davranış. Bir toplumsal davranış bozukluğunun göstergesi…
İçmekten öte; sigara içerkenki tavrıyla, hâliyle kimliğini, kişiliğini ortaya koymanın; topluma, otoriteye karşı gelmenin bir anlatım şekli, bir tepki aracı…
Kendilerini toplumdan “soyutlayan”, tersten okursak toplumu “dışlayan”, yok sayan bir davranış…
Normal bir ergen davranış kalıbı içinde, olağan sayılabilecek bir davranıştan çok; toplumsal bozulmanın çocuklara yansımış hâli…
Kaldı ki yetişkin(!) dediğimiz insanlarımızın durumu da farklı değil…
Aklı başında(!) büyüklerde de sigara içme davranışları, çocukları adeta sigara içmeye teşvik ediyor! Çocuklarının yanında sigara içen, dumanını keyifle savuran sözde yetişkinlerin, çocuklarına “sigara içme!” demesi ikiyüzlülük değil de nedir?
Peki, 18 yaşın altındaki çocuklar sigaraya nasıl ulaşıyor? Kim satıyor onlara sigarayı?
ŞİDDETE EĞİLİM GİDEREK ARTIYOR
Yine son yıllarda, ilk gençlik dönemindeki çocuklar arasında görülen ve davranış bozukluğu olarak yorumlanabilecek bir olgu da “şiddete eğilim” ve “küfretmek” olarak gözlemleniyor. Bu durum, nedense kız çocukları arasında da arttı.
Okulların önünde oluşan gruplar, başka öğrenci grupları ve öğrenciler hakkında hasmane bir dil kullanıyorlar. Yaptıkları kavgaları ve düşman gibi belledikleri kişileri nasıl döveceklerinden bahsediyorlar. Bu grupların liderleri de oluyor.
Bu gruplar kız öğrenciler arasında da var. Geçtiğimiz günlerde Toplu Taşıma Merkezi’nden (TTM) geçerken bir grup liseli kız, aralarında konuşuyordu. Grupta belirgin bir gerginlik vardı ve aralarında “lider” izlenimi bırakan biri, gruba sert ve emredici ifadelerle hitap ediyordu…
Kız öğrencilerin birbirleriyle kıyasıya kavga etmeleri, artık pek de az rastlanan bir olay değil.
EKONOMİ NEYSE TOPLUM DA O…
Türkiye’nin son 25 yılda yaşadığı en vahim gelişme, uyuşturucu trafiğinin ve kullanımının artması. Uyuşturucu kullanma yaşının 12’ye kadar düşmüş olması, ne yazık ki somut bir gerçek olarak ortada duruyor.
Ülkemizde enflasyonun yükselmesi ve ekonominin bozulmasının ardından bu toplumsal bozulmanın kaçınılmaz olduğu da bilimsel bir gerçek.
Türkiye’de gelir dağılımının bozulması, orta sınıfın küçülmesi, nüfusun yüzde 70’e yakın kesiminin asgari ücret seviyesinde —hem de “asgari” bile denilemeyecek bir gelirle— yaşar hâle gelmesinin elbette bir toplumsal faturası olacaktı.
Nasıl orta sınıf küçüldüyse, bu ekonomik yapı genç kesimin sosyal yapısını da olumsuz etkileyecekti. Ekonominin bu durumu; sanata, siyasete, çalışmaya, okumaya, ülke gerçeklerine ilgi duymayan gençlik nüfusunu büyütecekti.
Böylece ne çalışan ne de okula giden gençleri tanımlayan “Ev gençleri” kavramı ile tanışacaktık…
Ülke gerçekleri ile ilgilenen, kafa yoran, sanata ve kültüre ilgi duyan gençlik kitlesi ise iyice küçülecek; Türkiye gençliği iki uçta yaşayan, ortalaması olmayan bir kitle hâline gelecekti…
Çocukların ve gençlerin içinde bulunduğu bu toplumsal yapı ise her türlü olumsuzluğa uygun bir iklimi oluşturacaktı…




