KİMİMİZ paranoyaklık derecesinde hijyen manyağı oldu bu dönem. Kimimiz “her şey olacağına varır, ölümden öte köy yok” modunda! Yaşamak isteyenlerle ölüme yelken açanların savaşı gibi… Hani ‘siyasi kutuplaşma’ falan deyip duruyoruz ya hep.. Bu da ‘koronal kutuplaşma’ işte. *** YAŞAMAYI sevene, kendini korumaya çalışana gıcıklığı var gibi karşı cephenin. Öyle ya, adam maskesiz sokakta geziyor. Kalabalıklara dalmaktan, ona buna sürtünmekten çekinmiyor. Bir de polisi zabıtayı kandıranlar var. Maskeyi çene altına sıyırıp cigara tellendirenler. Polis zabıta denk gelirse yolda, burnunun üstüne çekiverecek kirli maskeyi! *** ORTAMA bakar mısınız; sanki korona geçmiş, salgın bitmiş, eski günlere dönmüş gibi insanlar. Sosyal izolasyondan kontrollü serbestliğe geçtik mi gerçekten? Yarın özlediklerimizle kucaklaşıp öpüşebilir miyiz yani? Öyle bir hava var. *** HANİ, havalar ısınınca virüs etkisizleşecek gibi çok bilimsel açıklamalar falan yapılıyor. “E tamam işte, bitmiş salgın; atalım kendimizi sokaklara… Kafelerde dip dibe oturalım, nefesim nefesine değsin…” *** KONTROLLÜ serbestliğe geçiş sıkıntı aslında. Neden? Çünkü şu ana kadar bir milyon altı yüz bin civarında test yapılabildi Türkiye’de. Seksen küsur milyonluk nüfusa bakınca, devede kulak gibi. Virüs kış aylarından beri var. Biz Mart’ta başladık konuşmaya. O zamana kadar hiç vaka tesbit edilmemiş olması, virüsün Mart ayının ikinci haftasından itibaren varlık gösterdiği anlamına gelir mi? Mart’a kadar kim bilir kaç kişi virüs kaptı, kaçı öldü, kaçı kurtuldu; bilen var mı? Dünyanın orasında burasında insanlar sapır sapır dökülürken, “bizde virüs yok” rahatlığında dolaştık caddelerde. Mart’a kadar ölüm sebepleri ‘zatürre, solunum yetmezliği’ falan diye yazılmış mıdır Nüfus’ta? Öyle tabi; test mi yapıldı? Biz neyi biliyoruz? Testlerin başladığı tarihten itibaren dört bir iki yüz küsur vatandaşın öldüğünü… *** HER isteyene test yapılıyor mu? Hastalık belirtileri ekseninde test yapıyorlar. Ama bir bakmışsın adam negatif çıkmış. Çok rahat hareket ediyor o yüzden. Belki test yanlış sonuç verdi, belki testten sonra girdiği bir ortamda virüs kaptı; olamaz mı? E canım sosyal izolasyon olayımız var, karantina uygulamamız var. Sokağa çıkma kısıtlamalarıyla izole oluyoruz da.. Kısıtlamanın bittiği saatten itibaren sokaklara fırlıyoruz sonuçta. Alışverişler yapılacak, ihtiyaçlar karşılanacak.. Hiçbir şey yapılmayacaksa bile sokağa çıkılıp hava alınacak. Bankamatik önlerinde kuyruğa girilecek. Market kasalarında sıra beklenecek. AVM’ler açıldı; grip çıkmak lazım sonuçta. N’olduizolasyon? *** BAKANLIK genelge yayınlıyor, hıfzıssıhha kurulları kararlar alıyor; “maskesiz sokağa çıkmak yasak” deniyor. Sokağa çıkıyorsun, dolaşanların yarısında maske yok! Başta da söyledik; ‘salgın etkisizleşti’ havası var millette. Çok rahatlar çok. Bu durum ‘sürü bağışıklığı’ politikası olabilir mi? ****************

Sabahattin Ali’nin evini yıkmak!

BİN DOKUZYÜZ KIRK SEKİZDE hâlâ çözülememiş bir cinayete kurban giden yazar – şair Sabahattin Ali’nin çocukluk yıllarında yaşadığı evi almış ve restore ettirmeye karar vermişti, Edremit Belediyesi. Bayramyeri mevkiindeki eski ev restore edilecek, ilçenin kültür hazinesinde yerini alacaktı. Aldı mı, aldı. Edremit Belediyesi, Sabahattin Ali’ye olan saygı ve sevgisini göstermiş oldu böylece. Sonuçta Sabahattin Ali’nin Türk edebiyatındaki yeri tartışılmaz. Edremit’te de önemli bir yeri var. Ama Belediye bir yerde yanlış yaptı. Ev tamamen yıkıldı, yerine yenisi yapıldı. Yani restorasyon olmadı. Yıktığınız şey, bir yaşanmışlık. İçinde anılar var. O yaşanmışlığın ruhu dolaşıyor odalarda. Restorasyon zor iştir malum. İnce işçilik gerektirir. Yıkıp yenisini yapmak çok daha kolay. Yerine yapılanın ruhu var mı peki? Beton sonuçta. Belediye Başkanı Selman Hasan Arslan’a tepki var. 19 Mayıs’ta Sabahattin Ali’nin anıldığı Halk TV’deki programa mesaj yollamış. “Evi aldık, restore ettik, kültür mirasımıza kazandırdık” demiş. “Yıkıp yenisini yaptık” dese, tefe korlar adamı. Neticede yapılan bu tabi.. Eskisini yıkmak, yerine yenisini yapmak. Ruhunu öldürdüğünüz eski yapıyı geri getirme şansınız yok artık. Sıfırdan yapılan duvarlara asın Sabahattin Ali’nin bilinen bilinmeyen tüm fotoğraflarını.. Kitaplarını saçın masalara. Edremit’e dair yazdıklarını kazıyın odalara. Ne fark eder ki artık. ****************

Çirkinliği örten çirkin yeşil şeyler!

ÇÖP konteynerlerini, şehirlerin orasında burasında mevcut trafo yapılarını, ya da görsel çirkinlikleri örtmek için yeşil plastik çim örtüler kullanılıyor. TTM’nin oradaki benzinliği yıktılar meselâ.. Arkasındaki trafo şey gibi ortada kaldı. N’aptılar; o plastik yeşil örtülerle kaplayıp çirkinliğin üstünü örttüler. Güya! Tamam, üstü örtüldü falan da, çirkinlik bitti mi? Plastik sonuçta. Ayrıca hiçbir estetik anlamı yok. Yani plastik çimle kaplayınca çevreci, yeşilci olunmuyor. Böyle çirkinlikleri, yine çirkin şeylerle örtmektense.. Ortadan kaldırmak daha mantıklı. Yeraltına alınabilir; maliyetli bir şeydir ama, madem kent estetiği önemseniyor, maliyete katlanmak lazım.