Bütün Körfez ilçeleri gibi Edremit’te de belediyenin ve meclisinin en önemli uğraşı alanı imar ve inşaattır. Bir türlü bitmez bunlar, Balıkesir’e de onaya gider. Vatandaş parasını ödeyip zeytinlik görünümlü arsayı alınca, gider dikilir belediyenin kapısına inşaat iznini de alır. Mevcut zeytin ağaçları ya usulüne uyularak taşınır, ya da kesilip yok edilir ve inşaat başlar. Tepelerden bakıp şimdi kırmızı çatılar gördüğünüz bütün o alanlarda, bir zamanlar sadece zeytinin yeşili vardı. Bu işin o kısmının derindir yarası, uzundur mevzusu, şimdi girmeyelim, çıkamayız.
Belediye inşaat taleplerini karşılar ama işler belirli bir aşamaya geldiğinde bazı imar değişiklikleri yapmak zorunda da kalır. 1/ 1.000’lik uygulama planları zaten kendi sorumluluğundadır. Onu oraya çeker, bunu şuraya birleştirir. Ölçek büyüdükçe de Büyükşehir girer devreye. Bazen vatandaşın değil de, kamunun talepleri değişiklikleri zorunlu kılar, o zaman da yoktan var edilir işler. Mesela Edremit’te şimdi hiçbir işe yaramadan çürümekte olan Tavşan Tepe’deki amfitiyatroyu oraya sıkıştırabilmek için kim bilir ne imar cambazlıkları yapılmıştı? Yani değişiklik her zaman iyi bir sonuca da götürmeyebilir yapanı.
Fakat nihayetinde 1/100.000, 1/5.000 ve 1/1.000’lik tüm planlar “Tanrı kelamı” da değildir, elbette değişir. Üstelik hayat değişiyorsa, imar planının değişmesi de normaldir. Nihayetinde plan, yetki sahibinin niyetine göre biçim kazandırır o alana. İhtiyaçlar önemlidir, şu kadar konut için bu kadar da park, yol, okul, trafo, pazar yeri vb. lüzum eder. Hesap işidir özetle, “canım böyle çekti” denilerek yapılmaz. İşin temel kuralı da kamu yararıdır, şahıslar veya gruplar değil.
***
Körfez’deki sahil kesiminde, yasa engeli de olmadığı için vaktiyle denize sıfır yazlıklar bile yapılmış. Sonradan bazı sınırlamalar getirilmiş, kurallar konulmuş. Fakat sahilde bir geçiş hattı bile bırakılmayan yerler oluşmuş. Denize ulaşım bir sorun haline gelip şikayetler artınca, yerel yönetimde istimlak edecek parasal güç olmadığı için çözüm denizi doldurmakta bulunmuş.! Artık o sahillerde inşaat alanı kalmadı. Şimdi tepelere doğru gidiyor inşaatlar. Hepsi de villa ve illa yüzme havuzlu yapılıyor. Dağdan o yerleşim bölgesine getirilen suyla da, yukarıda önce o havuzlar dolduruluyor, aşağıdakiler ise havasını alıyor. Onların da derin kuyulardan su çekimi artıyor haliyle ve sonuçta boşalan akiferleri deniz suyu gelip basıyor, çeşmelerden tuzlusu akmaya başlıyor.
Sahillerin doğal dengesi bozulup da sıranın dağlara gelmesi bu sonuçlar nedeniyle hiç de hayra alamet değil. Doğa birbirini etkileyen süreçler bütünü ama öyle değilmiş gibi yaşamaya devam etmek de bizim ahmaklığımız. Doğayla da kalmıyor bozulan denge, dağlara doğru gittikçe imar, kamusal hizmetler de haliyle aksamaya başlıyor.
Bu duruma bakıp “altyapı yetmiyorsa, yeni inşaat izni vermeyin” demeye kalkışanlar da oluyor elbette. Yerel yönetimler bu durumda “ama adamın tapulu arsası, konut yapmak Anayasal hakkı” diyorlar hemen. Oysa aynı Anayasa’nın 56. maddesinde yurttaşların “huzurlu ve sağlıklı” bir çevrede yaşama hakları da tanımlanıyor. Onu kim sağlayacak? İnşaatlar ve nüfus yoğunluğu sürekli artıyor ama mesela arıtma tesisleri yerinde sayıyor. Bu durumda yazlıkçı hemşerilerimiz ve misafirler kendi pisliklerinde kulaç atmak zorunda kalıyor. Berbat koku, kirli - köpüklü bir deniz, çeşitli sağlık problemleri sıradan işler haline geliyor. Fakat isyan da ediyor insanlar haklı olarak. Bu hal, kader olabilir mi? Merkezi iktidar da, yerel yönetimlerin yapması gereken işlere yardımcı olup, yılların birikimi sorunların hep birlikte toparlanmasına çalışmak yerine, “senin görevin” deyip kenara çekiliyorsa, işler iyice çözümsüz hale geliyor.
***
Kent merkezlerinde ise sorunlar daha farklı. Çok katlı imar, yani dikine büyüme olanca hızıyla devam ediyor. Merkezde arsalar çok pahalı, yatay büyüme olanağı sınırlı. Diğer yandan rant da büyük. O nedenle Körfez’in bir deprem bölgesi olduğuna aldırmadan, zemin özellikleri de kitabına uydurularak 6, 7, hatta 8 katlı binalar yapılmaya devam ediliyor. Bu rasyonel değil.
Edremit’in merkezindeki üç ana ulaşım hattı (Menderes, Y. Akpınar ve Azerbaycan) ile iki meydan (Cumhuriyet, Şehit Hamdi Bey) çevresinde yıllardır devam eden çok katlı yapılaşma, artık bütün ilçeye de yayılmış durumda. “O yapmışsa, ben de isterim” diyenler, eski binaları yıkıp yenileri göğe doğru uzatmaya hakları olduğuna inanıyorlar. Yerel yönetim de buna onay veriyor.
Adeta bunda “bir sakınca görmeme” yönünde ortak kanaat oluşmuş. Mal sahibi veya müteahhide bir şey demek mümkün değil ama belediye doğru açıdan mı bakıyor acaba bu işe?
Şehircilik mi, finans mı, mahkemelerle uğraşmama isteği mi? Sonuçta ilçede tüm meydanların çevresindeki eski binalar yok olup, çok katlılarla dolunca modern şehir mi olacağız? “Talep var” deniliyor ki doğrudur ama bu kentin başka talepleri de var.
Aileden miras kalan eski evini yıkıp, yerine çok katlı bina yaparak kazanç sağlamaya hakkı olanlar kadar, kentlinin de hakları var. Böyle giderse, yakında eski kent dokusuna ait, korunmuş, gelecek kuşaklara bırakılacak bir tane bile örnek kalmayacak Edremit’te.
***
Tabii ki, eskiye dair her şeyi korumak da zor. Fakat mesela Şehit Hamdi Bey Meydanı çevresinde son yıllarda her ana caddenin başına birer devasa bina konduruldu, şimdi çok daha dar oturma alanı olan başka inşaatlara da başlandı. Dikkatinizi çekmiştir bunlar hep 6,5 kat oluyor veya 25,68 metre yükseklik hakkını diledikleri şekilde kullanıyor.
Her şey kitabına uygun ama yoğunluk eskisine göre birkaç misli artıp insanlar da sifonlarını çekince ne olacak, sağanaklarda inen yağmur suyu nereden dereye kavuşacak, ulaşım ve otopark sorunu nasıl çözülecek? Belediyenin bunları da düşünmesi gerekiyor. Halk veya sivil toplum mu dert edinecek bu işleri?
Bireylerin inşaat ve imar değişikliği taleplerinden vatandaşın haberi bile olmuyor. Olsa da karışamıyor, çok gerekliyse ve “illiyet bağı” da varsa, dava açabiliyorlar ki bu bile çok sık görülen bir durum değil. Kamusal inşaat ve imar taleplerinden ise Meclis oylamaları sırasında haberdar olunabiliyor. O vakit de iş işten geçmiş oluyor. Bu yüzden itiraz sesleri de cılız oluyor ama bunları bile dinlemek lazım. Her seferinde hukuka koşup çare aramanın da gereği olmamalı.
***
Mesela son günlerde Edremit Ticaret Odası’nın vaktiyle hak ettiği ama sonra geri alınan inşaat yüksekliğinin iadesi için yaptığı talep ve belediye meclisinin verdiği karar kamuoyunun dikkatini çekti. Daha önceleri de niyet, eski binaları yıkıp yerine yeni ve modern binalar yapmakmış. Hatta 2013’de bu konuda bir proje yarışması düzenlenmiş, kazanan projenin imali için eski binalardan birindeki “koruma kararı” bile istenerek kaldırtılmış ama sonra ilerleme olmamıştı bu işte.
Önceki Balıkesir B. Belediyesi de ilgi göstermişti bu işe ama tepkiler üzerine çekilmişti. Şimdi bu konu yine gündeme getirildi.
Ticaret Odası yönetimi kendi açısından çeşitli sebepler sıralıyor ki bazılarına hak vermemek mümkün değil. Fakat öte yandan, yasal zorunluluk gereği kayıtlı olan 4.500 civarı üyesinin ne dediği de önemli.
Bu proje uygulanır ve emsal teşkil ederse, yarın başka talepler de gelmez mi? Trafik ve yoğunluk artışı nasıl çözülecek? Bütün bu sorular cevapsız kalıyor. Bu işe elbette belediye meclisinde görüşerek, onay alarak giriyorlar ama Edremitli ne diyor bu yıkım işine? Bir kısmı, kentin kültürel varlıklarının korunmasını istiyor. “Sıra Meteoroloji ve İstanbullular Oteli’ne gelmez mi bundan sonra?” diyor ve “sadece İş Bankası binası mı kalacak eskiye dair?” diye ilave ediyor.
Elbette onlara da hak vermemek mümkün değil. Ticaret Odası ihtiyaçları için başka bir yer seçilebilir mesela, mevcut binalar da korunup farklı amaçlar için kullanıma açılabilir. Finansman sorunu da var, o nedenle müteahhit seçeneği ortaya çıkıyor. Üç bina yapılıp birinin Ticaret Odası’na verilmesi söz konusu anlaşıldığı kadarıyla.
***
Fakat eskiyi koruma, nostalji, kültürel varlığa sahip çıkma kadar önemli başka konular da dikkate alınmalı. Edremit Belediyesi bugün çeşitli maddi sıkıntılarla ve dönemin getirdiği zorlamalarla uğraşıyor. Bunu hepimiz biliyoruz. Ancak örnekteki gibi bir imar planı değişikliği talebine de, sadece “eski hakkın iadesi” diyerek bakmamalılar.
Zira bu talebin kabulü başka yerlere emsal olacak. İlçe 2013’den bu yana da çok değişti, bunu dikkate almak gerek öncelikle. Edremit’in her bölgesine sürekli müdahaleler yapılıyor. Şu kamusal bina buraya, bu yatırım şuraya deniliyor farklı karar alıcılar tarafından. Ancak bunların toplamı da anlamlı bir bütün oluşturmuyor.
O nedenle, önce bir genel kentsel değişim planı belirleyip, bunu tüm taraflarla tartışıp, rızalarını alarak yola çıkmak gerekiyor. Bu ilçe yarın neye benzeyecek? Eski tarım alanlarına doğru inip, denizle mi birleşecek? Doğu aksına doğru çekilip, biraz daha yükseğe ve sağlam zemine mi çıkacak? Kamusal binalar nerede konumlanacak, eski ve kaderine terk edilmiş mahalleler ne olacak, kentsel dönüşüm ne amaçla devreye girecek?
Bu işlere karar vermeden önce Balıkesir Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na hiç danışılmayacak mı? Mesela Edremit’te bu gidişle merkez çarşı çevresi, gündüz canlı ve kalabalık, gece içinden geçilmeyecek kadar ıssız ve korkutucu oluyorsa, yarın İzmir’in Kemeraltı semti gibi olmaması için ne önlemler alınacak?
***
Bu soruların cevabı verilmeden, “tamam hadi sen de yap binanı” demenin bir anlamı yok. Bunu diyebilenlerin kanalizasyona, yağmur suyu drenajına, dere ıslahına, Demir Köprü’nün yenilenmesine de yanıt bulmuş olmaları gerekmez mi en azından? “Yapın binaları da, sonrasını sonra düşünürüz” denilmiyordur herhalde?
Üstelik gerçekleri sorgulayan, araştıran, yurttaş sorumluluğu çerçevesinde bu konuya ilgi gösterenleri “istemezükcü” diye yaftalamanın da kimseye faydası yok. Nezakete de sığmıyor.
Ege’de mesela binaların yapılış tarihleri alınlığa konulan bir taşla belirtilir, eski adettir. Ticaret Odası’nın giriş kapısı üzerinde yazılı olan “1917” tarihi, o manaya gelmiyorsa eğer, tapu göstermeye de gerek yok. Vatandaş nasıl bilecek bunu? Buradan senaryo üretmenin, “inşa tarihi o değil buydu bilgisizler” demenin de faydası yok. O kadar rahatsız olunuyorsa, kaç senedir niye düzeltilmedi o alınlık acaba? Fakat tüm bunlar detay, ana mesele ise Çayiçi sorununa hala kalıcı bir çözüm bulunamamışken, her sağanakla sel olan yağış, cadde üzerinden akıp Edremit Çayı’na ulaşırken, bu imar değişikliğine “verdim gitti” denilir mi? Haklı, yasal ve meşru görülen Meclis kararına bir de bu gözle bakılması yerinde olur. Tek tek imar değişiklikleri yapmaya değil de, işin bütününe ve ilçenin geleceğine topluca bakabilirse yöneticiler, adımların doğru atılması da mümkün olacaktır.





