DEPREM VE DEMOKRASİ

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

ENGİN ARICAN

 

 

Osmanlıca’ya Arapça’dan girmiş ‘zelzele’ sözcüğünün günümüz Türkçesinde karşılığı yer sarsıntısı,  sarsma yani ‘deprem’ olarak kullanılıyor. ‘Deprem’ sözcüğü ise, Eski Türkçe’de  ‘tepre-mek’ yani ‘hareket etmek’ten geliyor.

Anadolu ve Anadolu coğrafyasında dünden bugüne yaşamış tarih boyunca hüküm sürmüş devletler ve insanlar ‘zelzele’ yana ‘deprem’ gerçeği ile iç içe yaşamışlar. Çünkü, ‘vatan’ olarak bellediğimiz bu coğrafya 1.derecede deprem kuşağı içerisinde…

 

Balıkesir’in yeniden kuruluşu

Osmanlı döneminde Balıkesir’de kabul edilen en yıkıcı deprem ise  dönemin kaynaklarına göre, 1898 yılı olarak kayıtlara geçmiş. Yine kayıtlara göre, Ramazan’ın ilk haftasında Balıkesir merkez, merkeze bağlı ova köyleri ile Bigadiç-Kepsut çemberini etkileyen depremde adeta Balıkesir’de taş taş üstünde kalmamış. Saat 17.00 sularında meydana gelen öncü sarsıntılarla kendisini dışarı atmış Balıkesir’liler, taş taş üstünde bırakmayan 7 şiddetindeki  ‘zelzele’de bu nedenle az kayıp vermiş.

Balıkesir şehrinin nüfusu Osmanlı kayıtlarına göre 30 bin. Kazalarla beraber depreme maruz kalan hane sayısı 11 bin, kişi sayısı ise 53 bin kişi. Ancak ölü sayısı beş yüz civarında.. Yaşanan felaket ve yıkım öylesine bir boyutta ki,1897 Balıkesir’in ikinci kuruluş yıl dönümü olarak kabul dilmiş.

Bu yüzlerce yıllık bir öykü..

 

1953 Gönen/Yenice depremi

Ancak, AFAD verilerine göre, 18 Mart 1953 yılı, saat  21,06 sırlarında  Gönen-Yenice’de gerçekleşen depremin üzerinden  66 yıl geçti. İleri yaş kuşağı anımsar ve ‘su kuyularından kumlar fışkırdı.. Yollar, ovalar, dağ yer değiştirdi ’diye yaşadıklarını, tanık olduklarını anlatırlar…Yaşanan Yenice ilme Gönen arasındaki  50 km uzunluğundaki fayın kırılmasıdır. Yaşanan 7 şiddetindeki depremi 600 artçı deprem takip eder ve depremden 30 bin kilometre karelik alandaki tüm yerleşim yerleri etkilenir. 211 okul, 176 resmi bina, 27 cami yıkılmış, toplam 250 kişi yaşamını yitirmiştir. Yine kayıtlara göre, Gönen’de 16 kişi ölmüş, 2,449 yapıdan 738’i ağır hasara uğramış ya da önemli hasar geçirmiş ve 570 ev de de az hasar gözlenmiştir.

Balıkesirli de, Gönenli de ‘zelzele’yi yani   ‘depremi’  iyi bilir…

 

Aklın ve bilimin rehberliğinde

Balıkesir Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Uygulamalı Jeoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şener Ceryan, “MTA, AFAD ve özellikle de Dokuz Eylül Üniversitesindeki bilim insanlarının 2012 yılında başlattıkları paleo-sismolojik araştırmalar Balıkesir’deki tarihsel depremlere ilişkin ve bu fayların oluşturacağı deprem tehlikesinin tahmini için çok hayati bilgiler sağlamıştır. Bu bilgiler ışığında Balıkesir sınırları içinde Kuzey Anadolu Fayının güney koluna ait fay segmentleri Yenice-Gönen fayı ve Edremit fay zonu ile Balıkesir il merkezinden geçen Havran-Balıkesir fay zonu ve güneydeki Simav fayı önemli deprem kaynaklarıdır. Bu fay zonları Balıkesir’i etkilediği gibi tarihsel depremler 1944 ve 1953 depremlerine de kaynaklık yapmıştır. Yenice –Gönen fayı 1953 Yenice-Gönen depremine kaynaklık yapmıştır. Havran-Balıkesir fay zonuna ait olan Balıkesir il merkezinden geçen Balıkesir fayı Gökçeyazı segmentinin kırılma zamanı deprem tekrarlama aralığını iki kat aşmış durumdadır. Bu fay hattında 1944 yılında gerçekleşen 6.8 büyüklüğündeki depremin üzerinden 75 yıl geçti. Bu fay hattında 7.2 büyüklüğüne kadar deprem oluşabilir” diyerek bilinen bir gerçeği son Balıkesir depremi sonrası hepimize anımsatıyor.

Oysa ki, her deprem sonrası artık aşina olduğumuz stresi ve paniği, korkuyu yaşasak da çok değil üç-beş gün içerisinde ‘korkuyla yaşanmaz, acı patlıcanı kırağı çalmaz’ diyerek günlük yaşamımıza geri dönüyor, ‘ti’ geçerek,  gerçeği korkuyu bilinçaltımızın derinliklerine süpürüp, unutuyoruz.

 

‘Deprem Baba’yı anımsıyor musunuz?

Kocaeli depreminin ve felaketinin üzerinden ise tam 20 yıl geçti. Elimizi uzatsak, yıkıma ve yitip gitmiş, yaralanmış insanlarımıza dokunacağız. Acıları hala taze.. Ben, gazeteci ve yazar  olarak hemen deprem sonrası bölgedeydim. Sıra sıra mezarları, kireç dökülüp defnedilen insanlarımızı, kabir başlarında dövünen insanları  gördüm, yaşadım…Gelişi güzel sahibi doldurarak, kondurulmuş çocuk parklarının, gazino ve cafelerin nasıl denize göçtüğüne, sahil boyunca dizilmiş çok katlı binaların salkım-saçak sulara gömüldüğüne, betonundan demirinden çalınmış apartmanların nasıl bir ölüm kapanına dönüştüğüne tanık oldum.

G günlerin ‘deprem baba’sı olarak ünlenmiş Prof.Dr.Ahmet  Mete Işıkara’yı anımsıyor musunuz ya da Işıkara’nın uyarılarını..? Öldüren ve yıkan deprem değil, öldüren ve yıkan  ihmal sözlerini.. Depremzedelere giden erzakları ve çadırları bile çaldılar..! Sonrasında milletten depremzedeler için toplanmış paralarla  devletin memurunun, işçisinin maaşının ödendiği bile söylendi..

Kim bilir, belki de asıl gerçek felaket bu idi..?

 

Deprem ve demokrasi

‘Çalmak’ aynı şekilde ‘almak’ eylemiyle ilişkili..’ Ben, bir şekilde nicedir unuttuğumuz ‘vermek’ sözcüğünü de anımsamamız gerektiğine inanıyorum. Biz  vermeyi, karşılıksız vermeyi çoooktan unuttuk. Harflerin ve sözcüklerin kutsiyetini ve anlamını unuttuk..! Unuttuğumuz o kadar çok şey var ki…

‘Depreme ’hazırız’ ifadesi bana artık hiçbir şey ifade etmiyor. Bu ifade adeta bir küfür gibi, yaşananlar, yaşadıklarımız karşısında karşılıksız…99 depreminin sıcak günlerinde ‘hazırız’ın her karşılığı bir kenarda istiflenmiş ceset torbalarıydı.. Sonrasında buna kazma, kürek  eklendi.. Kurulan ‘kriz masaları’ depo olarak kullanılır hale dönüştü.. Yerel yönetimlerde hala en hararetli seçimler, imar komisyonlarında.. Her seçimde listelere girebilmek için yarışanlar ortada.. İlk günlerin heyecanı ile oluşturulmuş arama-kurtarma ekipleri ilgisizlikten bıkmış, yorulmuş..

Sonuç olarak; bu coğrafyada yaşayan büyük-küçük, kadın-erkek tüm insanlarımız deprem gerçeğine yabancı olmadıkları gibi, olası bir depremin kendileri, aileleri ve kentleri için ne demek olduğunu gayet iyi biliyor. Vatandaşın, deprem konusunda yaşadıkları ve tanık oldukları ile ilgili ortak bir yargısı söz konusu.Vatandaş, olası bir depreme ‘hazırız’ yönündeki ister kamu yöneticilerinden gelsin isterse siyasilerden gelsin hiçbir açıklamaya inanmıyor, inandırıcı bulmuyor. Toplumun ortak kanısı, olası bir depreme hazır olmadığımız yönünde. Tüm afilli beyanların tersine, ne kamu yönetimi ve bürokratların, ne yerel yönetimler ve yöneticilerinin, ne  de iktidar ve muhalefet milletvekillerinin derem konusunda inandırıcı olmadıkları orak toplumsal bir kanı…! Tabiri caiz ise yönetenler yönetilenleri bu konuda ikna edebilmekten uzaklar..

Özellikle 99 depreminden ve sonuçlarından sonra olası bir deprem yada gerçekleşen depremler konusunda devlet yönetimi ve siyasal iktidarın, ilgili bakanlıkların, yerel yönetimlerin bu konuda aldııkları karar ve icraatların kuşkusuz küçümsenmesi mümkün değil. Yeterli mi, toplum ikna edilemiyor ise, alınmış karar ve uygulamaların yeterli olmaktan uzak olduğu aşikar.

Doğal afetler, deprem ve insan ve insan yaşamı arasında şu ‘demokrasi’ ve ‘adalet’ denilen kavramların  dolaylı değil, doğrudan ilişkisi var. Ne ilgisi mi var? Bu da başka bir yazı konusu..

Esen kalın..

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
DEPREM VE DEMOKRASİ
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!