GÖRÜNEN VE GÖRÜNMEYEN DÜŞMAN: PLASTİK!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

 

Plastik ürünler, günlük yaşamımızın her alanında yer alıyorlar artık. 20. yüzyılın ortalarında başlayan ve her yerde kolaylıkla kullanılabilmesi nedeniyle de büyük bir hızla artan plastik malzeme üretimi, bugün dünyada yaklaşık yıllık 400 milyon ton mertebesine kadar ulaştı. Diğer alternatif malzemelere göre çok ucuz olduğu için, plastik ürünlere talep de çok yoğun. Üstelik bu malzemeler, elbette çok da yararlılar. Üretimi arttıran temel nedenler bunlar. Bir düşünün, tek kullanımlık enjektörden, serum torbasına; su şişesinden, kaleme; bilgisayardan, cep telefonuna; mobilyadan kozmetik ürünlerine kadar aklınıza gelebilecek her üründe tümüyle veya kısmen plastik var. Fakat işte bu çok yararlı madde, elbette çok da ucuz olması nedeniyle, ne yazık ki geri dönüşüme konu bile olamıyor. Plastiği tekrar dönüştürmek için gereken bir “maddi temel” yok günümüz Dünya’sına hakim olan anlayışta. O nedenle, ya farklı bir parasal özendirici koymak, ya da cezai önlemler uygulamak gerekiyor plastiği geri kazanmak için. Ancak ticari kaygılarla ve uygulama alanının çok farklı coğrafyalara yayılmış olması nedeniyle, bu türden önlemler de eksik kalıyor. Sonuçta da, plastik çok önemli bir kirleticiye dönüşüyor tüm dünyada ne yazık ki. Önceleri, pek farkına varılamadı bunun. Fakat artık iyice rahatsız edici, hatta yaşamsal bir boyuta kadar ulaşmış bulunuyor plastik sorunu.

 

Durumu özetlemek için rakamlara bakmak yetiyor aslında. Ortak yaşam alanımız olan küçük mavi gezegenimizde, günümüzde toplam plastik ürünlerin sadece yüzde 20 kadarı geri dönüşüyor ve tekrar değerlendiriliyor. Yüzde 25 kadarı ise yakılarak yok ediliyor. Ülkemizdeki vahşi çöp depolama alanlarında, hiç bitmeyen yangınların temel sebebi işte bu “kurtulma” yönteminden kaynaklanıyor. Yakarak, yani karbondioksit üreterek plastik atıktan kurtulmak, ne yazık ki tüm dünyada da yoğun olarak kullanılan bir yöntem. Taşımaktan, temizlemekten ve yeniden kullanıma sokmaktan çok daha ucuz olduğu için,  yakmak suretiyle kurtulma yolu tercih ediliyor. Geriye kalan plastik atıkların yüzde 55 kadarı ise maalesef doğaya salınıyor. Öyle ki bu plastik atıkların artık global ölçekte görülmediği, ulaşmadığı, kirletmediği hiçbir alan kalmamış durumda. Dünya’nın, 10.994 metreyle okyanuslardaki en derin yeri olan Mariana Çukuru’ndan, 8.848 metreyle dağlardaki en yüksek yeri olan Everest zirvesine kadar her yerde plastik atığa rastlamak mümkün günümüzde. Sadece okyanuslara her yıl 8,5 milyon ton kadar plastiğin atıldığı hesaplanıyor. Hala pek çok ülke, okyanus kıyısı kentlerinin atıklarını, sıkıştırılmış çöp dolu mavnalarla açık denize kadar taşıyıp orada boşaltarak “kurtulmayı” tercih ediyor. Bugün, gezegenimizin tüm okyanuslarında 160 milyon ton kadar plastik atık olduğunu hesaplıyor bilim insanları. Karasal kesimdeki plastik atık yığılmış çöp alanlarının genişliğini ve toplam miktarını ise tam olarak hesaplamak mümkün bile değil. Zira bir yandan yanıyor bunlar.

 

DENİZ CANLILARI PLASTİKLE BESLENİYOR!

Doğaya salınan atıklardan, bütünlüğü bozulmamış plastikler (makroplastik) özellikle deniz canlıları ve kuşlar açısından çok tehlikeliler. Deniz canlıları, denizlerde ve okyanuslarda yüzen bu plastikleri yiyecek olarak algılıyorlar. Poşetler, pet şişeler, plastik ambalaj malzemeleri, onlar için yakalanıp yutulacak bir av gibi görünüyor. Daha 5 Mayıs 2022’de Rodos Adası‘ndaki Kremasti Plajı‘na ölü olarak vuran 5,5 metre boyunda ve 900 kilogram ağırlığındaki bir balinanın can vermesine, midesinden çıkan 15 kilogram plastiğin sebep olduğu belirlenmiş ve basında yer almıştı hatırlarsanız. Deniz kaplumbağaları ve pek çok balıklar da bu türden makroplastikleri yutuyorlar. Karada, havada veya denizde yaşayan pek çok canlı için yiyecek sandıkları makroplastikler çok olumsuz bir etki yaratıyor. Kuşlar da beslenirken, doğaya atılmış pek çok plastik malzemeyi yiyecek olarak algılıyorlar. Bu canlıların mide ve sindirim sisteminde biriken bu plastikler, çeşitli sorunlar yaşamalarına ve nihayetinde ölmelerine sebep oluyor. Plastik atıkların doğada parçalanıp dağılmadan önceki etkisi, günümüzde işte bu derece kötü bir noktaya ulaşmış durumda.

 

BİR PET ŞİŞE 450 YILDA YOK OLUYOR!

Kirliliğin bilinen ve görülen bu boyutunun yanı sıra, bir de görülmeyen boyutu var. Plastiklerin biyolojik olarak yok olmaları çok uzun zaman alıyor. Mesela en hızlı yok olan plastik torbalar için 20 yıl gerekiyor. Pet şişelerde bu süre 450 yıl. Üstelik bu uzun süreç boyunca, doğada parçalanan makroplastiklerin, iyice ufalanarak mikroplastik haline gelmeleri ile ortaya çıkan sorun ise çok daha kötü sonuçlar doğuruyor. Yok olma sürecindeki plastik atıkların 5 milimetrenin altındaki parçacık boyutuna inmeleri ile, yayılım alanları da artık sadece kuşlarla veya balıklarla sınırlı kalmıyor. Bu mikroplastik parçacıklarını en ufak deniz canlıları, hatta algler bile yutuyorlar. Böylece plastik, en küçük deniz canlısından, büyüğüne, daha büyüğüne ve nihayet insan türünün sofrasına kadar geliyor. Mikroplastiklerin deniz canlıları üzerindeki toksik etkilerini görebileceğimiz pek çok araştırma var günümüzde. Sonuçları değerlendirmek mümkün. Ancak mikroplastiklerin insan türü üzerindeki etkileri henüz tam olarak ölçülebilmiş durumda değil. Birincil mikroplastikler kadar, ikincil mikroplastiklerin yani doğal parçalanma ve ufalanma sürecinden sonra oluşan mikro-nano kirleticilerin insan üzerindeki etkileri, sadece tıbbi sorunlar olarak da çıkmıyor karşımıza. Her alanda etkileniyoruz bunlardan. İçme sularında, krem veya rujda, diş macununda, unlu mamullerde, hatta soluduğumuz havada bile bu plastik zerrecikler var artık. Hatta Ocak 2021’de yayımlanan bir araştırmaya göre, plasentalarda bile mikroplastiğe rastlandı. Kendileri sağlıklı olan ve sağlıklı bir hamilelik geçiren 6 kadından toplanan örnekler üzerinde bir yapılan bu araştırmada toplam 12 mikroplastik parça bulunduğu açıklandı. Bunlardan dördü anne ile etkileşen tarafta, beşi fetüs (gelişmekte olan bebek) tarafında ve üçü de fetüsün kendisini çevreleyen amniyon zarında bulunmuştu. Bu durum, insan türünün artık doğuştan önce de plastikle ve plastik kirliliğiyle birlikteliğinin bir göstergesi olarak kabul edildi. Araştırmalar bu nedenle, şimdi daha derinleştirilerek sürdürülüyor.

 

HER İKİ DENİZ CANLISINDAN BİRİNİN  MİDESİNDE PLASTİK ATIK VAR!

İnsan türünün, maddi olarak geri dönüştürmeye bile değer görmediği plastik atıklar, ironik bir şekilde ve görüldüğü üzere hem büyük parçalar (makro) halindeyken, hem de mikro-nano ölçekteyken çok tehlikeli hale gelmiş bulunuyorlar. Sonuçları “maddi anlamda” ölçmeyi tercih eden insan türü, sağlığı için doğrudan etkili olan bir toksik etkileşimiyle yüzleşmek zorunda kaldı şimdi. Haliyle, doğal parçalanma süreci devam ederken bu kadar küçülmüş plastiklerin filtre edilebilmeleri de artık mümkün bile değil. Bu “görülmeyen” tehlikeye karşı çok daha savunmasız durumdayız şimdi. Mesela, sadece Akdeniz ölçeğinde yapılan bir araştırmada, her iki deniz canlısından birinin sindirim sisteminde plastik atık bulunduğu rapor edilmişti. Bu atıkların yüzde 1’inin naylon ve kauçuktan, yüzde 20’sinin sert plastikten ve yüzde 70’inin ise fiberden oluştuğu belirlenmişti. İncelemeye konu olan balıkların yüzde 44’ünde, midyelerin yüzde 91’inde ve kırmızı karideslerin yüzde 18’inde mikroplastik tespit edilmişti. Diğer denizler ve okyanuslar da durumun çok farklı olmadığı biliniyor şimdi.

 

 

MİKROPLASTİKLER TEHDİT OLUŞTURUYOR

Mikroplastiklerin tek kaynağı da atıklar (çöpler) değil elbette. Pek çok kaynağı var. Evlerde kullanılan çamaşır makinelerinden alınan atıksu numuneleri üzerinde yapılan bir çalışmada, bir adet sentetik giysiden bile, her yıkama başına 1.900 adetten fazla mikroplastik lifin (mikrolif) kanalizasyona geçebileceği tespit edilmiş bulunuyor. Örneğin, tek bir cilt temizleme ürünü 360.000 adet mikroplastik (microbeads) içerebilmekte. Bu ürünü kullanan kişi, her kullanımı sonrasında bu mikron boyutundaki plastiklerin (polietilen mikroboncuklar) istemese bile lavabodan kanalizasyona geçmesine sebep oluyor. Özellikle ileri arıtması olmayan klasik Atıksu Arıtma Tesislerinde mikroplastiklerin tam tutulması da mümkün değil elbette. Oradan arıtılmış suların deşarj edildiği doğal su kaynaklarına ve denizlere geçiyorlar. Doğal su kaynaklarına geçtiğinde ise hem mikroskobik ve hem de büyük canlılar için yeni bir tehdit oluşturuyorlar haliyle. Süreç bu şekilde sürekli kendini tekrarlayan bir fasit daire haline gelmiş bulunuyor günümüzde.

 

PLASTİK ATIKLAR VE GERİ DÖNÜŞÜM

Peki ne yapacağız? Artık beslenme ve solunum yoluyla bile maruz kaldığımız, plasenta da bile görülebilen bu mikroplastiklerden kurtulmanın yolu, elbette plastik ürün kullanımını en aza indirmekten geçiyor. İnsan türünün, mutlak surette plastik ayak izini gezegen çapında azaltması gerekiyor. Hem kendisi ve hem de diğer canlılar için, plastik ürün atıklarını doğaya salmak yerine, geri dönüşümünü çoğaltmak, bu durum ekonomik olarak mümkün olmasa bile özendirici politikaları artırmak ve sorunun global maliyetlerini önleme yoluna girmek zorunda. İnsan türü iklim adaletini sağlamak kadar, ülke bazında ve tüm Dünya’da bu görülmeyen düşmana karşı da, tedbirler almakla ilgilenmek durumunda. Ortak geleceğimizi korumamız için bu mikroplastikler konusunu da gündemin başına oturtmamız gerekiyor.

 

Tepki Ver | Tepki verilmemiş
0
harika
Harika
0
_ok_do_ru
Çok Doğru
0
kat_l_yorum
Katılıyorum
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
_zg_n
Üzgün
GÖRÜNEN VE GÖRÜNMEYEN DÜŞMAN: PLASTİK!
Giriş Yap

Balıkesir Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!